Paylaş
HÜKÜMET diyor ki: ‘‘Banka soyanları, çaldıkları parayı faiziyle geri ödemek koşuluyla affedelim’’...
Olur, böylece mahalledeki banka şubesini, başına anasının naylon çorabını geçirip çakaralmazla soymak isteyen hapçı gaspçıyla, siyasi himayeye güvenip bankasının trilyonlarını tek tuşla cebine indiren sözde işadamını aynı kefeye koyacağız öyle mi?
Hukuk bilgimiz engin değildir ama Türk Ceza Kanunu'ndaki ‘‘nitelikli suç’’ kavramından haberdarız. Misal, iki tek atıp işyerinde patrondan yenilen zılgıtın acısını kaşık düşmanından çıkaran koca müsveddesi ile, milletvekili pataklayan kızgın seçmenin cezası aynı değildir. Haklı da olsanız vekil dövmek daha pahalıya patlar.
Ve eğer bu örnekten yola çıkarsak...
Yıllardır kirli siyasetçi-hırsız işadamı-emir kulu bürokrat-işbirlikçi medyanın beslendiği mali yolsuzluklar toplumsal sonuçları açısından nitelikli suç sayılır.
Çünkü, eğer kamu kaynakları yerinde, yani eğitim-sağlık ve güvenlik için kullanılmış olsaydı belki de eli tabancalı soyguncu sayısında sürpriz bir azalma yaşanacaktı, kim bilir?
Dolayısıyla bankasını soyan ile banka soyguncusuna aynı muamele, ne adalete ne de vicdana sığar. Neden-sonuç ilişkisi açısından bankasını soyana ağır cezanın önceliği vardır.
* * *
Toprağı bol olsun, bizim hazretlerin prototipi Al Capone'a mal edilen ünlü bir deyiş vardır: ‘‘Birisiyle aynı gün içinde sabah karşılaşırsam selam veririm, öğle üzeri bir daha görürsem çok kuşkulanırım, akşam bir daha karşıma çıkarsa hiç dinlemem vururum. Yani tesadüfe pek inanmam...’’
Al Capone kadar paranoyak olmak istemeyiz...
Ama daha bankasını soymakla itham edilen patronların mapushane döşekleri ısınmadan af kapsamına alınmaları ihtimali, sadece tesadüf mü sayılmalı?
Yoksa temizliğin siyasete dayanması yüzünden doğan toplu panik mi söz konusu olan... Gözüken o ki, siyaset soygun düzenine borcunu kapatmak istiyor, gelecekte de hálá işe yarayan bir müttefik olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Bankasını batırdığı sözde işadamlarından ‘‘bari şirketlerini kurtarırız’’ diye özür dilenmesi de cabası...
* * *
Cesaretleri varsa buyursun çıkarsınlar affı, bankasını soyanı ayağına kırmızı halı sererek salsınlar, önünde ceket ilikleyip selam dursunlar.
Ama bilsinler ki, bu karar boyunlarına yafta, bileklerine siyasi kelepçe olarak takılacaktır... Seçim sandığında görüşürüz.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Türkiye'de devletin başındaki eşkıya çetelerini hayretler içinde tiksinerek izleyen bir vatandaşım. Af Kanunu kapsamına banka soyanları dahil etmek için partiler arasında yapılan önerilerde deniyor ki: ‘İsteyen bankayı da, KİT'leri soysun, yakalanırsa çaldıklarını geri verir, kurtulur, gider.' Gelecek genç nesillere verilen mesaj bu.
Tam kırk yıldır Amerika'da yaşıyorum, bir defa bile af kanunu çıkmadı, bilakis üç defa suç isleyenleri müebbet hapse tıkıyorlar. Son altı ayda Teksas'ta üç kişiyi idam ettiler. Ceza kanunlarının iki yaptırımı vardır: Biri suçluyu cezalandırmak, diğeri ise halka, suç işleyenin başına neler geleceğini göstermek. Halkın işsizlik, sağlık, eğitim problemlerini çözemeyen beceriksiz ve aşağılık politikacılar, sözüm ona halka şirin gözükmek için her birkaç yılda bir af kanunu çıkarıp dolandırıcılığı, sahtekárlığı meşru hale getiriyorlar. Zavallı Türkiye.’’
(Yılmaz Erolgaç/San Diego/Salomon Smith Barney Vice President)
Paylaş