Çemberin altındaki Kürtler

ANKARA
TÜRKİYE’nin Ortadoğu güvenlik çemberi, Ankara (Kara Kuvvetleri Komutanlığı), Diyarbakır (7. Kolordu), Malatya (2’nci Ordu) ve Van (Jandarma Asayiş Kolordusu) hattından geçer.

Bu çemberin altında, Türkiye’nin güneydoğusunda, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde, İran’ın doğusunda yaklaşık 20 milyona yakın Kürt nüfus yaşar.

Anadolu’nun güvenlik çemberinin etkili derinliği, tehdide göre esnek ayarlıdır.

Örneğin, PKK ile mücadelede sınır güvenliği veya Kuzey Irak’ta 60 km tampon bölge yeterlidir.

Ama yüzlerce kilometre ötedeki Kerkük de bu güvenlik çemberinin dışında kalmaz.

* * *

İngiliz devlet adamı Winston Churchill, İran, Irak ve Filistin’le birlikte Kürdistan’ı da kurmak istedi ama beceremedi. Aynı isimli İngiliz parlamenter torunu Winston S. Churchill’e göre, "Koloni bürokrasisinin direnci kırılamadı ve Kürtler kendi devletleri yerine İran, Irak ve Türkiye’de bölünmüş yaşamak zorunda kaldı". (Wall Street Journal, 10 Mart 2003)

* * *

Küresel satrançta Kürt coğrafyasındaki hamlelere, yakın tarihte çok rastlanır.

Bugünkü popüler komplo teorileri aslında çoğu kez yaşanmış gerçekler/tezgáhlardır.

Mesela, İsrail ve Barzani yakınlığı, ABD himayesi, İran’ın değişken pozisyonu.

Çok değil 36 yıl öncesine dönelim, bizim kuşağın canlı tanıklık ettiği süreci hatırlayalım.

Şu günlerde Bağdat’ta Kürt hákimin yargıladığı Saddam, 1970’te Kürtlere otonomi tanıdı.

Ama İsrail ile ABD’nin hesabı başkaydı. MOSSAD silah, ABD para yardımıyla (14 milyon dolar) Kürtlerin isyanına destek çıktı. Silahlar İran Şahı’nın yardımıyla Barzani’ye ulaştı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yıllarca Moskova’da yaşayan Sovyet yanlısı Barzani’nin ABD’ye yanaşması böyle oldu. Kürtlerin ABD ve İsrail’le ortak hedefi Irak’tı. Bu yüzden savaş Irak’la sınırlı kaldı, bağımsızlık hayali müttefik İran ve Türkiye’ye sıçramadı.

Ama 5 yıl sonra İran Şahı, Saddam’dan istediğini aldı, Kürtlere yardımı kesti.

Saddam’ın Kürt isyanını kanla bastırmasına ABD ve İsrail seyirci kaldı.

Washington’un Kürt ilgisi ancak 16 yıl sonra Körfez Savaşı’nın ardından hortladı. Irak’ın neredeyse üçte biri ile petrol yatakları -Ankara’nın da onayıyla- Kürtlere emanet edildi.

Yakın tarih, bizlere küresel oyuncuların belirleyici rolünü -ama fazla abartmayın lütfen- anlamamıza yardımcı olmakla kalmıyor. Kıyaslama yoluyla analiz imkánı da sunuyor.

Örneğin, özgürlüğün kriterlerini yeniden tarife muhtaç olduğumuz kesin.

Çünkü bakın, Kürtlerin yaşadığı ülkelerde demokrasiye en yakın rejim Türkiye. Ama Kürtçe eğitim, kitap, dergi, kaset hakkını en son tanıyan ve otonom bölgeye karşı çıkan yine Türkiye.

Irak Anayasası’nda Kürtçe 50 yıldır Arapça’nın yanı sıra resmi dil. Bağdat’ta Kürtçe eğitim veren üniversite var. Kürtçe TV günde birkaç saat yayın yapıyor, Ama bu haklar, Halepçe dahil sayısız soykırım teşebbüsüne, yüzbinlerce Kürt’ün defalarca Türk sınırına sürülmesine engel değil.

İran’da Kürdistan eyaleti ve aynı adı taşıyan bir uçak var. Kürt dergilerine devlet yardımı yapılıyor. Kürtçe radyo ve TV yayınları da yaygın. Yine de IKDP ve son zamanlarda PKK yanlısı Pejak’ın yüzden fazla İran askerini hedef alan terör eylemleri durmuyor.

Ya Suriye’ye ne demeli? PKK’ya yıllarca yardım yataklık etti ama 100 binden fazla Kürt vatandaşını "yabancı" sayıyor, temel haklarını tanımıyor. Maç gibi bahanelerle patlak veren ve günlerce süren kitlesel ayaklanmaların önüne geçemiyor.

* * *

Dağda teröristle savaş tabii ki kaçınılmaz. Demokrasinin kimseye zararı dokunmaz.

Ama ne askeri önlemler, ne de yeni demokratik açılımlar tek başına yeterlidir.

Türkiye terörle savaşta, amaç ve araçlarını daha iyi seçmeli.

Diyelim ki meselemiz sadece PKK ile. O zaman bölgedeki Kürtlerin tamamını ve onlara şu an için şiddetle ihtiyaç duyan küresel güçleri karşımıza almanın álemi nedir?

Hatta aksine, tıpkı 40 yıl önce olduğu gibi küresel ve yerel ittifaklar denense kötü mü olur?

Ortadoğu’daki yapılanmanın iki hedefi olarak sayılan Suriye ve İran’la kader birliğine gitmek yanlıştır. PKK ile yıllarca silahlı mücadele veren Barzani’ye sırt çevirmek de öyle!

Dün, "Düşmanı tanımadan savaş kazanılmaz" dedik.

Bugün ekleyelim; yanlış tahkimat ve ortakla da kazanılmaz.
Yazarın Tüm Yazıları