ANKARA ÖNCE sorunun arkasındaki mantığı tartışalım: Önlem lazım mıdır? Eğer cemaatleri rejim açısından tehdit sayıyorsanız... Ekonomik büyüme ve güçlenmelerine karşı çıkmanız doğaldır. Yok eğer cemaatleri sivil toplum olarak görüyorsanız... Başlıktaki soruyu abes saymanız normaldir.
* * *
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un cemaat uyarısı ortada. Askerin yasal zeminde, örneğin MGK’da cemaatlere karşı ne önereceğini tabii ki bilemeyiz.
Ama akla gelebilecek en kötü önlemin 28 Şubat günlerine rastladığını hatırlıyoruz. O tarihte iktidardaki Refah Partisi ile irtibatlı görülen şirketlere asker ambargo koydu.
Doğru mu yaptı? Bence o gün de yazdığım gibi uygulama yanlıştı! Çünkü;
1) Şirketler para kazanırken suç işlediği için değil,
2) kazanılan parayla finanse ettikleri eylem ve kişiler yüzünden suçlanıyordu.
Bu durumda; a) şirket değil sahibine karşı, b) üstelik Ticaret Yasası yerine Ceza Yasası marifetiyle harekete geçilmesi zorunluydu. Dolayısıyla örneğin cemaat şirketlerinin askeri ihalelere katılımının yasaklanması sadece yanlış değil aynı zamanda kamu çıkarına aykırıydı.
Çünkü ihale dışı bırakılan şirket daha ucuza mal ve hizmet sunabilirdi.
Eksik rekabet diğer şirketlerin dilediği gibi at koşturmasına yol açabilirdi.
Ezcümle cemaat şirketi veya değil ekonomik kuralların herkese eşit uygulanması tek ve doğru yoldur... Cemaat şirketlerinin sermaye piyasasına haber vermeden sıradan borç senetleriyle para toplamalarına tabii ki göz yumulamaz. (Aksi halde İslami banker faciası tekrarlanır!)
Bilanço aşamasında şirketlere uygulanan denetim ve konulan yasaklar bellidir.
Patronun kárı cebine koyduktan sonra yaptığı şirketi ilgilendirmez.
Gerisine devletin kolluk kuvvetleri ile savcılar bakar!
Dipnot: Hazır söz cemaat şirketlerinden açılmış iken... Cemaat gazetelerine dönük askeri akreditasyon mantığını da tartışmak gerekmez mi? Ticari rekabeti bozması bir yana, asıl cezalandırılan bu gazetelerin okurları değil midir?
Ama bakıyorum muhafazakár matbuatta yeni bir trend doğdu.
Erkek yazarlar genç kızların türbanla örneğin Bodrum plajlarına gitmesini eleştiriyor.
O yüzden aramızdaki kırmızı çizgiyi bir daha hatırlatmakta yarar var:
Bendeniz, türban takılmasını değil (ister takar, ister takmaz, ilgilenmem) genç kızların türbanla yüksek öğrenim görebilmesini savunuyorum.
Yani kimseyi dışlamıyor, topluma entegrasyonu hedefliyorum.
Ancak bazı mütefekkirler türbanlı kızların sosyal sınırlarını tarife pek meraklı. Acaba diyorum, türban bu kafalar için birleştiren değil, ayıran ve kadını evine mahkûm eden bir ölçü mü?
Bu yazıları okudukça... Bir kez daha iman ettim ki, türban çözümünü muhafazakárlara bırakmak yanlış. Bu sorunun üstesinden ancak laikler ve demokratlar gelebilir