Bugün merak ve önerilerimin altını bilgiyle doldurmaya çalışacağım.
Mesela "Devlet din görevlisi istihdam etmeli mi?" sorusu ne yeni, ne de yersiz.
Bugün Diyanet bütçesinden maaş alan din görevlilerini Osmanlı’da vakıflar bakar beslerdi.
Eski dilde Hademe-i Hayrat denilen bu kesim Cumhuriyet’in ilk yıllarında epey adres değiştirdi.
Önce Diyanet İşleri Reisliği’ne (Başkanlığı) bağlandılar, ama daimi kadroları çıkmadı.
İlginçtir, 1930’ların ortasında camiler -tıpkı Osmanlı’daki gibi- Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlandı.
İmam ve vaizlerin Diyanet’ten maaş almasına Demokrat Parti 1950’de karar verdi.
* * *
Yarın bu sistemi Cumhuriyet’in ilk yıllarına döndürmeye kalksak...
Vakıfların gücü sayıları 80 bine yaklaşan camiyi idareye yeter mi?
Kestirme yanıtını hemen vereyim: Yeter de artar bile...
Türkiye’de 41 bin 720 adet mazbut vakıf var, devlet yönetiyor.
288 tane mülhak vakfın yönetimi devlet gözetimi şartıyla ailelerde.
161 adet cemaat vakfı ile 4 bin 500’e yakın yeni vakfı da ekleyin.
Bu vakıfların mal varlığını kısaca özetleyelim, fikir versin... 15 bin 393 bina, 47 bin 126 arsa, 24 bin 592 arazi, 174 bin 72 tarla, 19 bin 814 bağ-bahçe, 9 bin 45 orman alanı, 7 bin 220 orta malı...
Yani özetle, isterseniz camileri yeniden Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlayın...
Dilerseniz ve daha iyisi, vakıfları yeniden canlandırıp, mallarını iade edin.
Zaten azınlık vakıflarının mallarının geri verilmesi gündemde, o sorun da çözülsün.
Dinin kaynağı özelleşsin... Devletin tercih ettiği din, ibadethane, din adamı kalmasın.
* * *
Peki, vakıf-ibadethane ilişkisinin riski nedir, denetimi nasıl olacak?
Kusura bakmayın ama, biz vakıflara üniversite, hastane kurma izni tanırken... Hatta otomobil, çimento, demir-çelik üretmesi ile övünürken nasıl güveniyorsak... Aynı güveni duymak zorundayız.
* * *
Karşı görüşleri toplamaya devam ediyorum.
Sabrederseniz, din eğitimi-dini eğitim farkına işaret edeceğim salı günkü yazıma ekleyeceğim.