Paylaş
TV ekranına yansıyan görüntü çarpıcı... Uçucu madde bağımlısı sokak çocuğu film galası sırasında sahneye fırlamış, bir elinde bıçak, diğeriyle sağını-solunu jiletliyor... Polis -yani devlet- çaresiz seyrediyor. Salondaki kalabalık (halk?) çocuğa zarar gelsin istemiyor... Sonuçta kabak medyanın başına patlıyor. Çekim yapan foto muhabirleri ve kameramanlar dayak yiyor.
Demek ki halkımız aynaya bakmayı sevmiyor.
* * *
Ama asıl siyasetçinin aynaya kızgın olması fevkalade tehlikelidir...
Mali piyasalarda iki haftadır yaşanan yüksek tansiyonun nedenlerine ilk teşhisi Başbakan Bülent Ecevit koymuştu... Ecevit'e göre, ‘‘Marazat yüksek faiz lobisi’’ kaynaklıydı... Dün de MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ve ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın analizleri takip etti...
‘‘Türk ekonomisindeki yapısal değişim, ekonominin hastalıklarından beslenenleri rahatsız etmektedir. Program işledikçe, ekonomi rayına girdikçe, işler düzeldikçe bunların hayat alanları daralmaktadır. Yaşanan çalkantı, bir bakıma, ekonominin hastalıklarından beslenenlerin çırpınışlarıdır.’’
(Mesut Yılmaz, ANAP Grubu)
‘‘Bankacılık sistemini sağlıklı bir yapıya kavuşturma çabalarının devam etmesi, bu alanda meydana çıkan soygunların hayal kırıklıkları güvensizlik sendromunu doğurmuştur. Bankacılık sisteminde açık pozisyonların yüksek meblağlara tırmanması ve mali sistemin yarısına yaklaşan bir büyüklükteki tutarın çeşitli şekillerde ve zamanlarda hortumlanmış olması, tablonun ne kadar vahim bir hale geldiğini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır.’’
(Devlet Bahçeli, MHP Grubu)
* * *
Türkiye'de hükümetler her nedense hep şikáyetçi pozisyondadır...
Ecevit, Bahçeli, Yılmaz... Dilerseniz bu isimlere Tansu Çiller, Recai Kutan ve Deniz Baykal'ı da ekleyin, ne zaman hükümet etseler iktidar olamama nedenlerini iç ve dış hasımlara bağlamayı seçerler.
Bu yüzden Devlet Bahçeli'nin dün partisinin TBMM Grubu'ndaki konuşmasında geçen itiraf ilginçtir:
‘‘Bunları ifade ederken, krizi sadece dışsal ve psikolojik faktörlerle izah etmeye çalıştığımız düşünülmesin. Hiç şüphesiz, özelleştirme uygulamalarında yaşanan aksaklıklar, bankacılık alanında ortaya çıkan sorunlar krizin yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Dolayısıyla, yapısal reformlar noktasında yaşanan gecikmeler de olumsuz gidişatın frenlenmesini zorlaştırmıştır.’’
Bu sözler ilginçtir ve fakat yeterli kabul edilemez... Çünkü hükümet şikáyet değil, siyasi önderlik ve sorumluluk makamıdır. Türkiye'nin özelleştirme kararlılığı konusunda yabancı piyasalarda tereddüt yaratan Telekom rötarının sorumlusu Ulaştırma Bakanı hükümetin MHP kanadındandır.
Siyasi liderler günah çıkararak ortak sorumluluktan kurtulamaz. Aksi halde hatanın tekrarının önleneceği konusunda kimse ikna edilemez.
Krizin faturasını muğlak eşkallere yıkmaya çalışmak, satır arası itiraflarla geçiştirmeye çalışmak kamuoyunu tatmin etmez.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Kürtçe televizyonun yetmeyeceğini hatta Kürtçe eğitimin de gerektiğini yazıyorsunuz. Eğer bunu ‘çok demokrat' görünmek niyeti ile değil de inanarak yazdıysanız bu konuyu açmanız gerekli. Kürtçe normal okullarda seçmeli olarak mı okutulacak? Yoksa yabancı dil olarak mı? Yoksa tamamen Kürtçe'ye dayalı bir eğitimi mi kastediyorsunuz, eğer kafanızdaki model son şık ise o zaman biz bu insanlarla nasıl anlaşacağız, bu insanlar Türkiye'deki işlerde nasıl çalışacaklar veya biz Güneydoğu'da nasıl çalışacağız, ben Kürt arkadaşlarımın çocuklarını nasıl seveceğim? Bugün Almanya'da Türklere (Alman vatandaşı olmamalarına rağmen) toplumla bütünleşebilmeleri için Almanca öğrenmeleri empoze edilmeye çalışılıyor (haklı olarak) ve bu bildiğim kadarı ile bir devlet politikasıdır. Hal böyle iken bizim kendi vatandaşımızla yabancılaşmamıza neden olacak bu öneriniz en hafif tanımlama ile gaflet ve şaşkınlıktır. Ha sakın sen kimsin, bu işleri ne bilirsin demeyin zira o bölgede bir kamu kuruluşunda 10 yıl çalıştım.’’ (Engin Sanyer)
Paylaş