ANKARAGELİN birlikte okuyalım, bakalım neler yapmışlar:
"...Adı rüşvet iddiaları ile şaibe altında olan ve 100 bin dolarlık bir ara ödeme ile ilgili teknik takip havuzuna düşen..."
"...Sigara kaçakçıları ile işbirliği yaptığı savıyla hakkında bir soruşturma açılan..."
"...Daha önceden yaptığı usulsüzlükler ile ilgili bazı önemli bilgileri arşivden sildiren..."
"...Bölgedeki (Beyoğlu) asayiş, mala ve kişiye karşı gasp, yaralama, hırsızlık olaylarının artması konularında dikkatleri üzerine çeken..."
Noktasına virgülüne dokunmadan aktardığımız bu satırlarda tarif edilen kişiler, İstanbul Emniyeti’nde iki ay kadar önce göreve gelen üst düzey polisler...
Tarif sahibi de bu işlerin hocası iki isim: Önder Aytaç ve Emre Uslu.
Polis Akademisi’nin iki kıdemli akademisyeni, ortak imzalı gazete köşelerinde, "İstanbul Emniyeti’nde neler oldu?/oluyor?" başlıklı bir makale yayımladı.
Yazıda iki ay önce yapılan atama yanlışından nasıl dönüldüğünün hikáyesi de var: "En sonunda ama Celalettin Cerrah’ın yaptığı hatadan dönmesi yoluyla, Başbakan’dan ve İçişleri Bakanı’ndan gelen net ve sert nokta vuruşlarla geçmişe sünger çekildi. Emniyet kendi göbeğini kendisi keserken hukukun üstünlüğü, netlik, berraklık, şeffaflık ve demokrasiye taraf olup suç örgütlerini bitirme yönünde ağırlığını koydu. Kısacası yanlıştan dönüldü ve İstanbul yeniden güvenli, huzurlu ve bu görevlere layık insanların eline bırakılarak normale dönülme adımı atıldı."
Meğer İstanbul halkı -iki aylığına da olsa- kimlere emanet edilmiş!
Şükür atlatmışız, ama yine de anlamadığım noktalar var:
1) Bu isabetsiz tayinleri yapan Emniyet Müdürü ve üst yönetim neden göreve devam ediyor?
2) Şaibeli personelin başka yerlerde icraatını sürdürmesine neden izin veriliyor?
Ve üçüncü bir soru...
"Ergenekon çetesinde hiç polis yok mu?" sorusu haksız mı?
Çünkü bizzat polis okulu hocalarının da yukarıda örneklerle ortaya koydukları gibi polis himayesi olmadan suç işlemek neredeyse imkánsız kadar zor değil mi?
Ergenekon hamisi asıl çete nerede?
Anneler ve çocuklar
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan ergenlikten itibaren siyasetin içinde... Dolayısıyla gazete boykotunun tutmayacağını benden iyi bilir. Hatta merhum Adnan Menderes’in bizzat hedef aldığı Akis Dergisi’nin bu ülkede, üstelik 60 yıl önce 100 bin sattığını herhalde hatırlar.
Ama belki de gerçek amacı boykot çağrısının ayrıntısında yatıyordur.
Çünkü hatırlayın, Başbakan ne diyor: "O gazeteleri evinize sokmayın..."
Yani işyerinde, kahvede, çarşıda Hürriyet okumak AKP’liye de serbest.
Ama evde yasak! Neden?
Acaba yazdıklarımızı anneler, çocuklar okumasın... Deniz Feneri gibi rezaletleri öğrenip babalarına, oğullarına, eşlerine kızmasın, küsmesin diye olabilir mi?