Enis Berberoğlu: ANAP'lı yıllar

Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

Son mali krizin ardından önce nostaljik temenni kabilinden başladı, ardından politika kulislerinde tartışmaya açıldı. Hükümetin küçük ortağı ANAP'ın ekonomide daha fazla sorumluluk niyetini duymayan kalmadı...

Necip Türk milletinin genç kesimi ANAP'ın tek partili iktidarını pek bilmez, yaşlıların neyi ne kadar doğru hatırladığı da ayrıca tartışılır...

Hafıza tazeleme açısından merhum Turgut Özal'ın Özel Kalem Müdürü (daha sonra ANAP İstanbul milletvekili) Engin Güner'in ‘‘Özal'lı Yıllarım’’ isimli kitabı tam zamanında imdada yetişti... Bu kitabın iki özelliği var:

1) ANAP'lılar da, muhalifleri de Güner'in kişisel ve siyasi ahlakı konusunda hemfikirdir. 2) ANAP'ın Mesut Yılmaz'ın önderliğindeki bugünkü formatı, Güner'in canlı tanıklık ettiği yıllarda gelişti, şekillendi.

* * *

Engin Güner, kitabında Özal'ın farklı konular hakkındaki tespit ve stratejilerini aktarmakla kalmıyor, son derece kişisel tepkilerine de yer veriyor. Bu uzun tatilde daha kolay okunacağına inandığımız insani bazı yorumları aktarıyoruz...

Yer Çankaya Köşkü, Özal'ın bilgisayarlarla donattığı odası... Engin Güner ve küçük oğlu Cumhurbaşkanı ile birlikte bilgisayarda golf oynuyor:

‘‘İşin püf noktası bir tür düğmeye ne erken ne de geç ama tam zamanında basmaktan ibaretti. Kendisi oyunu bir süredir oynadığı için en iyi neticeyi alıyor ve bundan da oldukça memnun görünüyordu. Qğlum da, gençlerin bu oyunlara aşinalığından olacak, çabuk intibak etti. Ben düğmeye zamanında basamadığım için top deliğin çok uzağına düşüyor, o bu duruma muzip muzip gülüyor, benimle alay ediyordu. Birkaç kez oynamış, biraz ilerletmeme rağmen gene tam başarılı olamamıştım. Bana bir kez daha baktı ve ‘Mesut olsa hiç başaramazdi' dedi. Bu o zamanlar arasının açık olduğu Mesut Yılmaz hakkında o günler neler düsündüğünün bir ifadesi olması bakımından ilginçti. Ayrıca bu sözleri elektronik oyunları ve bilgisayarları yeniliğin, değişimin simgesi saydığının da bir göstergesiydi.’’ (Sayfa 34)

* * *

Engin Güner, 1991 Haziran ayındaki ANAP Kongresi’nde aday olan Mesut Yılmaz'a destek vermesi için Özal'ı iknaya uğraşır:

‘‘En sonunda bir türlü ikna olmayan Cumhurbaşkanı'na şöyle dedim: ‘Efendim siz herkesi kendinizle kıyaslıyorsunuz, ancak hiçbirimiz sizin gibi olamayız... Ama en iyileri Mesut Bey'dir. Değişik bir biçimde ifade etmek gerekirse, idealin karşılığı olan yüz üzerinden not versek yüz değil belki yetmiştir' dedim. Hiç unutmuyorum kaşları çatıldı ve kongreye sadece birkaç gün kala halet-i ruhiyesini ve kanaatini en güzel yansıtan sözler dudaklarından döküldü: ‘Ne yetmişi, kırk, kırk...’’ (Sayfa 179)

* * *

Özal'ın, partisinin ekonomi politikasıyla ilgili kanaati de ilginçti...

Güner, Çankaya Köşkü'ndeki bir ekonomi brifingini de kitabında aktarıyor. Özal'ın bir bürokrata sorusunun yanıtını beklemeyen dönemin Başbakan Yardımcısı Ekrem Pakdemirli araya girince Cumhurbaşkanı çileden çıkar:

‘‘Özal mosmor olmuştu. Kendini frenlemeye çalıştı. Bir süre hiçbir tepki vermedi. Birkaç dakika sonra başka bir konu masanın öbür ucundan anlatılırken sadece Pakdemirli'nin duyabileceği bir sesle eğildi ve ‘Bana bunu bir daha sakın yapma çok kötü olur' dedi. Şimdi kıpkırmızı olma sırası Pakdemirli'ye gelmişti.’’ (Sayfa 66)

* * *

Günün anlam ve önemi açısından bir anekdotu da biz seçelim dedik...

Özal'ın ABD gezisi sırasında kaldığı otelin önünde Rumlar gösteri yapar... Cumhurbaşkanı uyarıları dinlemez, yanlarından geçer gider...

Ama ufak bir yaramazlığı da ihmal etmez: ‘‘Özal olayı konuşurken ‘Türkçe küfür edenlere ben de el sallayarak cevap verdim, ama elimi sallarken üç parmağımı onların anlayacağı biçimde birleştirdim' diyerek kahkahayı basmıştı.’’

Gördünüz mü nereden başladık, nerelere geldik...

Özal'ın dediği gibi, artık anlayana...

KARŞI GÖRÜŞ-KATKI

‘‘Toplumsal yardımlaşma, devlete emanet ettiğimiz bir başka kurum. İnsanın doğasında var ‘el uzatma' duygusu. Bize düşen suyun önüne koyulmuş engelleri kaldırmak. Arkasında devlet de olsa bu tür kurumlarımıza (Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay...) devletten ayrı kişilik/imaj/sempati kazandırmalıyız ki onlara inanalım/güvenelim/sevelim. Arkasında devlet var deyip köşeye çekilmekle, ‘veren elin' haz duygusu doyurulmuyor.’’ (Nedim Albayrak)

Yazarın Tüm Yazıları