ANKARATABİATIM gereği yaptığımı ayrıca anlatmayı sevmem.
İcraatımı süslemeden, kendimi şişirmeden derdimi anlatamıyorsam, inanın kabahati hep kendimde ararım. Ayrıca gazetecilik kadar şeffaf meslekte, ürünü yerine kendisi konuşanı yadırgarım. İzahlı müzik misali her fırsatta gazetesinde, TV’sinde ne kadar başarılı işler yaptığını anlatana kusura bakmayın ama güler geçerim.
Dipnot olarak şunu da ekleyeyim: Sahte tevazu satmıyorum... Meraklısına beni anlatan, hatırlatan yeterince iz bırakacak mesleki kariyere sahibim.
* *Ê *
Başbakanlık Basın Merkezi’nin akreditasyon yasağında suskunluğum alışkanlıktandı.
Ama baktım ki; "ayinesi iştir kişinin" ilkem bu kez çalışma arkadaşlarımı ve mesleğin itibarını tartışmaya açıyor... Pozisyonumu açıkça anlatayım istedim.
Önce ne oldu? Başbakanlık, iki arkadaşıma (Turan Yılmaz ve Hasan Tüfekçi) Başbakan’ı izleme yasağı koydu, ben de üç yeni arkadaş görevlendirdim. Çünkü;
Madde bir... Gazetecilik hiçbir yasağı ve ama bahaneyi de kabul etmeyen meslektir.
Madde iki... Başbakanlığın kart vermediği arkadaşlarıma güvenim tamdır. Aksi halde zaten o göreve devam edemezlerdi.
Madde üç... Ancak iki arkadaşıma konulan yasak onların artık Başbakanlık’ta gazeteci sıfatıyla görev yapmalarına imkán bırakmadı.
Madde dört... Bu nedenle iki arkadaşımı gazetecilik yapabilecekleri farklı alanlara (Cumhurbaşkanlığı ve Meclis) kaydırdım.
Madde beş... Başbakanlık’ta görevlendirdiğim arkadaşlarım (Süleyman Demirkan, Ümit Çetin ve Volkan Yıldırım) bayrağı bırakın yere düşürmeyi daha da ileri taşıyacak vasıftadır.
* *Ê *
Bu teknik izahtan sonra dilerseniz, doğrudan ve dolaylı yöneltilen bazı sorulara değineyim.
Deniliyor ki, "Tepki gösterelim, Başbakan’ı izlemeyelim..."
Ben de diyorum ki, "Biz gazeteciyiz, işimizi kesintisiz yaparız".
Savaşta da, arkadaşımızın cenazesinde de haberciyiz.
Zaten o yüzden hiçbir iktidar bizi sevmez.
Habercilikten vazgeçerek kimseyi sevindirme lüksümüz yoktur.
Mesela, Hasan Tüfekçi’nin "Çukurambar Zirvesi" haberini hatırlayın. Kapatma davasından iki gece önce Cumhurbaşkanı-Başbakan buluşmasını yakalayan gazete takdir edersiniz ki akademik tartışmayla vakit kaybetmez.
Çünkü biz Hürriyet’te her köşeden yeni bir Çukurambar haberi çıkacağına inanırız.
Sizi bu haberden yoksun bırakmamak için yırtınırız.
Deniliyor ki,"Gazeteyi Başbakan mı yönetiyor, ya yolladıklarınızı da kabul etmezse"...
Dedim ya, biz büyük gazeteyiz...
Bu üç arkadaşım yasaklanırsa dört kişi daha yollarım. Yeter ki iş görülsün, haber yazılsın.
Son muhabirim de yasaklanırsa gider Başbakan’ı ben izlerim.
Aklınıza, "Ya sana da yasak gelirse" diye bir soru düşerse...
Hemen söyleyeyim, beni bu göreve Aydın Doğan, Vuslat Doğan Sabancı ve Ertuğrul Özkök atadı, ancak onlar alır.
Başbakanlık işverenim değil, haber kaynağımdır. Zaten yandaş medyadakilerle en önemli farkım budur.
Patronuma güvenirim, kompleksim yoktur.
* *Ê *
Buraya kadar mesleğimizi tartıştık... Başbakanlığa da bir çift sözüm var:
a) Hem savcı hem de hákim rolüne soyundunuz.
b) Muhabirlerin kasıtlı, yanlış haber yazdığını ileri sürdünüz.
c) Ama Basın Konseyi’ne veya Okur Temsilcileri’ne şikáyette bulunmadınız.
d) Dahası, haberlerle ilgili yargıya başvurup dava açmadınız.
e) Siz cesaret edemediniz, muhabir mecbur kaldı size dava açıyor.
f) Sonunda gazeteci ile Başbakanlığı mahkemelik ettiniz.