Paylaş
Başbakan’a biraz uzak bir masada Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ile Alevi işadamları oturuyor. İbrahim Polat ile Mustafa Süzer dikkati çeken isimler arasında...
Yanılıyor olabilirim ama Mustafa Süzer belki de uzun bir aradan sonra ilk kez Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile aynı havayı paylaşıyor. İşadamı ve Başbakan’ın arasının açık olduğu biliniyor.
İşte bu iftar masası, Reha Çamuroğlu’nun istifasından sonra yeniden hatırlanıyor. Hatta hatırlanmakla kalmayarak, Çamuroğlu-Erdoğan yol ayrımına gerekçe olarak sunuluyor.
İddiaya göre, 2001 krizinde bankasına el konulan Mustafa Süzer, seçim öncesinde iki batık patronla birlikte Bilecik’te Erdoğan ile buluşuyor. (8 Ekim 2002)
Ancak AKP iktidarında bankasını geri alamayan Süzer, bizzat Başbakan ve Abdullah Gül tarafından ABD’de bazı çevreleri partiye karşı harekete geçirmekle suçlanıyor. Tabii ki isim verilmeden...
Yine AKP’den gelen bilgiye göre, seçimden sonra gerginliğini sona erdirmek isteyen Mustafa Süzer, Çamuroğlu’nun Alevi iftarını fırsat biliyor. İftar vesilesiyle Başbakan’la barışma isteğini iletiyor. Başbakanlık’tan, "Siyasette kin tutulmaz, ama olaylar daha çok taze... Zaman geçsin bakılır" mealinde yanıt alıyor.
Mustafa Süzer’in bu soğuk karşılığa rağmen iftara katılmasının, Erdoğan ve Çamuroğlu arasındaki ilk çatlağa yol açtığı konuşuluyor. Reha Çamuroğlu okul arkadaşım, yazarlık ve siyaset kariyerini yakından izledim.
Dolayısıyla yukarıda aktardığım söylentiyi kendisine sormam zor olmadı. Güldü geçti, "Toplumsal bir barıştan söz edilirken, kişisel barışma teşebbüsünün ne önemi olabilir ki?" dedi. "Ayrıca ben Sayın Başbakan’a bu işin dışında olduğumu peşinen söyledim" diye ekledi.
Çamuroğlu’na istifasına ilk tepkileri de sordum... "Çok iyi tepkiler alıyorum. AK Parti’ye katıldığımda beni suçladıkları için özür dileyenler bile çıkıyor" yanıtını aldım.
Bir de unutmadan... Çamuroğlu’nu Mustafa Süzer’in iftar daveti nedeniyle suçlayan AKP’nin bir bakanının, bu işadamıyla yakın zamanda temasa geçerek sorunları çözmeye başladığını duydum.
Hayırlara vesile olmasını dilerim!
Neden hep Paksüt
OSMAN Paksüt’ün Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ Paşa ile görüşmesi manşete çıkıyor.
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt, bu haber üzerine kendisini, "İzleniyorum" diye savunuyor... Yani türban ve AKP kapatma davasıyla ilgili çizgisinden ve oyundan ötürü kamuoyu nezdinde karalandığı imasında bulunuyor. Haklı mı, belki!
Ama gelin her iki davanın seyrine bakalım... AKP iddianamesi 11-0 geçiyor... Türban davası 9-2 sonuçlanıyor. Yani Paksüt kararında yalnız değil, aksine kahir çoğunluğun sesi.
Neden sadece Osman Paksüt hedef alınsın ki?
Osman Paksüt, Anayasa Mahkemesi’ne seçilmeden önce Dışişleri’nde Büyükelçiliğe (Bağdat) kadar yükselmiş bir diplomattı... Zaten İlker Paşa ile yakınlığı Brüksel’de başladı.
Ama Paksüt’ü, sadece asker dostu saymak yanlış... Örneğin AKP’li Egemen Bağış ile ailece görüştüklerini biliyorum. Abdullah Gül ve eşinin yurtdışında evinde konakladıkları da...
Dahası Osman Paksüt’ün eşi Ferda Paksüt Hanımefendi, mart ayı başında kadar Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin dış ilişkilerini yürüten şirketi Anket AŞ’nin yönetimindeydi.
Kapatma davası açılınca bizzat Melih Gökçek’e istifasını verdi. Gökçek, "Göreve gelmenizi nasıl sevinçle karşıladıysam, ayrılmanıza da saygı duyuyorum" diyerek istifayı kabul etti.
Ferda Paksüt, Anket AŞ’nin yöneticisi sıfatıyla belediyenin Lefkoşa’da düzenlediği Kıbrıs Günleri gezisine de katıldı... 20-24 Mart tarihli bu gezinin harcamalarını kendisi karşıladı.
Özetle, Paksüt çifti her kesimden isimlerle yakın ve irtibatlı.
İlişkileri nedeniyle hedef alındıklarına inanmak da güç!
Kalıyor geriye iletişim sorunu... Mesela Başbuğ görüşmesini Hürriyet olarak biz de duyduk ve önceki gece Paksüt’e iki kez sorduk, kesin dille yalanladı.
Merak ettim, neden kendisini arayan muhabire, "Paşa benim yakın dostumdur, hep görüşürüm, ne gariplik var bunda?" diyemedi de ertesi günkü imalı haberlere geçit verdi acaba?
Yargıçların kararlarıyla konuşmaları esastır. Ama daha önemlisi, tam doğruyu söylemeleridir.
Paylaş