ABD’den 2 tercih birden

ANKARABEYAZ Saray Zirvesi’nin ardından taşlar yerine oturmaya başladı.

Gözüken o ki, ABD sadece bir değil iki tercih birden sergiliyor.

İlkini zaten bizzat Başkan George Bush’un ağzından dinledik.

ABD, PKK’yı "ortak düşman" olarak ilan edip ilk tercihini yaptı.

İkinci tercihi ise ABD Büyükelçisi’nin salı günkü kahvaltısıyla belli oldu.

Büyükelçi, kahvaltıya davet ettiği isimlerin arasına DTP’yi katmadı.

Buna karşılık Irak’ın kuzeyiyle ilişkileri son derece iyi isimleri çağırdı.

Kıdemli Kürt siyasetçileri Şerafettin Elçi, Serhat Bucak ve Haşim Haşimi gibi. Wilson, DTP’nin (ve belki de PKK’nın) Kürtlerin tek temsilcisi olduğu iddiasına itirazını ortaya koydu.

Dahası, PKK ile arasına mesafe koymayan DTP ile bizzat muhatap olmayacağını da açıkladı.

Bütün bu tercihler tabii ki Büyükelçi Wilson’un şahsi meselesi değil.

ABD sadece Türkiye ile PKK arasında seçim yapmakla kalmadı.

Kürtler arasında da safını belirledi, Barzani tercihini teyit etti.

Önümüzdeki döneme ilişkin kritik soru çok açık:

Barzani bölgede bugün var yarın yok olacak ABD’ye güvenerek...

PKK ile gerekirse silahlı mücadeleyi göze alabilir mi?

Açıkçası pek sanmıyorum. Ama eğer aynı Barzani, Türkiye ile geleceğini sağlam görürse iş değişir.

Kendimizi kandırmayalım, sadece ABD’nin tercihiyle katedilecek yolun sonuna hızla yaklaşıyoruz. Devamında aynı yol Türkiye’yi Kürtler arasında seçim kavşağına götüreceğe benziyor.

Bana sorarsanız Ankara, Barzani ile on-on beş yıl önceki ilişki tarzına çoktan razı. Ama Barzani kanadı artık kendi kamuoyunda prime yönelik jestler bekliyor olabilir. (Tabii ki tebaa illiyetini simgeleyen ve sürekli olarak kafalarına çarpılan Türk pasaportlarından söz etmiyoruz.) Irak’ın toprak bütünlüğüne aykırı düşmeyecek ama doğrudan işbirliği sağlayan yaratıcı çözümler bulunabilir.

Kamplar nasıl boşalacak?

PKK’nın lider kadrosu, ABD ve peşmergeden iyi saklanıyor diyelim...

Ama ya Irak’ın kuzeyindeki PKK kampları; Hakurk, Zap ve diğerleri.

Eğer PKK ortak düşmansa, ABD işgalindeki bu kamplar illa ki boşalacak.

Mesele ne zaman ve nasıla geldi dayandı. Gözüken o ki, ABD iki seçenek üzerinde duruyor.

1) İstihbarat alışverişi başlatarak askeri operasyona yeşil ışık yakıyor.

2) Diğer yandan bu kampların çatışmasız boşaltılması yolunu da arıyor.

İşte bu arayış Ankara’da "af planı" paranoyasına yol açıyor.

Kimse hatırlamıyor ki, AKP şimdi değil beş yıl önce bile affı beceremedi.

Eve Dönüş Yasası’nın ilk tasarlandığı biçimiyle Meclis’ten çıkan hali tamamen farklıydı.

Zaten eğer kuşa çevrilmeseydi, belki işe yarar ve dağların boşalmasını sağlardı.

Bugüne gelirsek... Eldeki tek imkán Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesidir.

Eve Dönüş yolunu yeni yasaya gerek bırakmadan açık tutan bu madde zaten işliyor.

Dağdan inecek olan zaten yolunu buluyor.

Biraz da dağa katılımı azaltmaya kafa yorsak nasıl olur?

Yetkinin sınırı ne?

BAŞBAKAN, yaklaşık bir aylık çalışmanın ardından TSK’ya sınır ötesi yetkisini verdi.

Şimdi herkes askerin bu yetki çerçevesinde neler yapacağı konusunda tahmin yürütecek.

Oysa yetkide sayılan imkánlar kadar çizilen sınırlar da önemlidir.

Mesela, bir önceki yetki çerçevesinde 1) Sıcak takip, 2) Sınıra koruma ateşi mümkündü.

Ama tümen düzeyinde birliklerin sınır ötesine kaydırılması siyasi otoriteye sorulmak zorundaydı.

Askeri tabirle "angajman kurallarının" kamuoyu ile paylaşılmasını bekleyecek kadar saf değilim.

Sadece yetkinin sınırının, operasyonun boyutunu belirleyeceğini hatırlatmak istiyorum.
Yazarın Tüm Yazıları