Enis Berberoğlu

Ergenekon’a Kutlu Savaş raporu lazım

24 Mart 2009
ERGENEKON iki ayrı düzlemde farklı viteste ilerliyor. <br><br>Operasyonlar tam gaz, ama hukuk peşinden yetişemiyor. İddianame yani resmin tamamı bir türlü ortaya çıkmıyor.

Fili tarif eden görme özürlü misali tuttuğumuz yerden konuşuyoruz.

Hayvanın bacağına yapışan "sütun" diye bağırıyor.

Kulağını tutan "yelken", kuyruğunu elleyen "yılan" diyor!

Filin vesikalığını çekmek, elhak, hakikaten zor.

Savcılara dört bin beş yüz sayfa iddianame yetmedi.

Anlaşılan bir o kadar daha geliyor.

İşbu sebeple hemen ilk önerimi dile getiriyorum:

Necip Türk milleti 40 sayfalık gazeteyi okurken zorlanıyor.

Kaldı ki binlerce sayfayı okuyacak...

Türlü çeşit örgüt ve şahıs ismini ezberine alacak...

Aradaki karmaşık ağ labirentinde kaybolmadan ilerleyecek.

Haydi imkánsız demeyelim, ama kabul edin ki çok zor.

O yüzden bence Ergenekon’a yönetici özeti lazım.

Hani Susurluk’ta Kutlu Savaş’ın yazdığı gibi.

Kısa, vurucu, kolay anlaşılır ve şematik.

Peki, bu raporu kim yazacak?

Bence Başbakan’ın görev vereceği özel bir müfettiş olabilir.

Hem sürecin adaleti sınanır, hem de kamuoyu bilgi alır.

* * *

Savcılığa
göre, Ergenekon’un marifeti çok.

O yüzden çok sayıda olay/dava aynı çuvala tıkılıyor.

Ergenekon tabir yerindeyse "torba dava" haline geliyor.

Oysa bu niyete en büyük engel bizatihi Türk hukuk sistemi.

Baksanıza daha Danıştay davası ile Ergenekon birleştirilemedi.

Daha sırada 33 erin şehit edilmesi, Sivas katliamı, Gazi olayları var.

Ve daha niceleri...

Bırakın bu davaların görülmesi, birleşmesi yıllar alır.

O yüzden ikinci önerimiz bu soruna dönük olacak.

Bence Ergenekon savcıları bütünü yeterince gördü, anlattı.

Artık davayı daha spesifik alt başlıklara ayırabilirler.

Danıştay saldırısı, askeri darbe hazırlığı, faili meçhuller gibi.

* * *

Ergenekon
bekçileri bu iki öneriyi "sulandırma" amaçlı sanabilir.

Öyleleri hakikaten umurumda değil; ama size iki bilimsel hatırlatmam var.

1) Uzun ve ayrıntılı metinle anlatacağınız her doğruyu kısaca özetlemek de mümkündür.

2) Analiz, ismi üstünde bütünü parçalara ayırarak anlamaya çalışmaktır.

Ve üçüncü olarak, biz gazeteciler hayatımızı analiz ederek, kısa yazarak kazanırız.
Yazının Devamını Oku

Doğru mesaj yanlış meydan

22 Mart 2009
NEVRUZ günü Ankara’da hükümetle muhalefet partileri 30 kilometre mesafede iki ayrı miting düzenledi. İkisine de uğradım ve gördüm ki, aradaki fark sadece mesafeden ibaret değildi.

Orta sınıf, okumuş CHP seçmeni Tandoğan’ı doldurdu, görevini yerine getirdi.

AKP ise tuttu Ankara’nın merkezi yerine Sincan Pazaryeri’ne yollandı, kalabalıkları peşinden sürükledi.

* * *

CHP Lideri Deniz Baykal Tandoğan’da yolsuzluktan, başkentin kirli suyundan, doğalgaz sayacı fiyatından söz edince meydana heyecan geldi. Ama kalkıp ekonomik krizden söz edince, hele hele kalabalıkları işsizlikle korkutmaya kalkınca... Meydanı dolduran ve fakat kriz yüzünden işini, aşını, maaşını kaybetme riskini bırakın yaşamayı, aklından bile geçirmeyen memurlar ve aileleri -haklı olarak- pek tınmadı, hatta hiç tepki vermedi.

* * *

İlginçtir, Deniz Baykal’ın sözünü ettiği işsizler o meydanda olmasa da, çok uzakta değildi.

Evine ekmek götürmekte zorlanan babalar, yıllar sonra yeniden işe başvurmak zorunda kalan analar, kepenk kapatan esnaf takımı, çoluk çocuğun elinden tutarak Sincan’ın en büyük meydanına akın etti.

Belediye otobüsleri ile parti araçlarıyla bayram yerine gider gibi meydana ulaştı, saatlerce Başbakan Tayyip Erdoğan’ı bekledi. Ekonomik kriz sanki o meydana hiç uğramamış gibiydi.

* * *

Bahardan avans sıcak ve güneşli günde iki meydana birden bakınca...

Ortaya çıkan sadece mesajların adres yanlışlığı değildi elbette.

Anladım ki, parti sadakati had safhada, oylar alışkanlığa akacak.

Gökçek: Seçimden sonra mahkemede görüşeceğiz

İŞADAMI Serdar Kepenek, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri’ne asfalt konusunda danışmanlık yapıyor. CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Kepenek’in bu işe ehil olmadığını kanıtlamaya çalışıyor.

Dün CHP İstanbul eski İl Başkanı Gürsel Tekin’i aradım, dosyanın Ankara ayağını sordum. Dedi ki, "Yabancı ve uzman profesörün Serdar Kepenek’i mektupla önerdiği yalan. Belediyeler kandırıldı".

Ardından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’le konuştum.

- Melih Bey, Serdar Kepenek’i tanıyor musunuz, iş yapıyor musunuz?

- Bunlar mesele değil. Serdar Kepenek tüccardır.

- Hakkındaki iddialara ne diyorsunuz?

-
Bildikleri yasal olmayan, suç olan bir şey varsa ve savcılığa vermezlerse üzülürüm. Seçimden sonra mahkemede hesap vermekten kurtulamayacaklar. İftira, çamur, hepsi bunlarda.

- Serdar Kepenek, oğlunuz Ahmet Gökçek’in Almanya’da satın aldığı Berlin Ankaraspor’un yönetiminde çalıştı...

- Bilmiyorum, sorup öğrenmem lazım.
Yazının Devamını Oku

Özkök: Darbeler devri kapandı

21 Mart 2009
ANKARAEMEKLİ Orgeneral, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Milliyet’ten Fikret Bila’ya "Savcılık davet ederse gider konuşurum" deyince herkes heyecanlandı. Özkök, savcıya ne anlatacak? Görev süresi boyunca birlikte çalıştığı eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le ilişkisini nasıl tarif ediyor? Askeri darbeler hakkında ne düşünüyor?

İşte bu soruları Orgeneral Özkök’e yönelttim ve biri hariç yanıt aldım. Özkök’ün bir de ricası oldu, "Lütfen ikinci ve üçüncü sorunuza verdiğim yanıtları, ilk sorunuz çerçevesinde yorumlamayın, karıştırmayın" dedi.

Bence haklı ve gerekçesini okuyunca anlayacaksınız.

* * *

- Savcılık iddianamesinde yer aldığı bildirilen, Ayışığı ve/veya Sarıkız gibi isimlerle anılan yasadışı örgütlenme veya niyetlerden haberdar oldunuz mu, yanıtınız evet ise ne zaman?

- Yorum yok.

- Sizi yeterince sert bulmayan bazı komutanlar, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i çok överler. Görev sürenizde Sezer ile ilişkilerinizi nasıl tarif edersiniz?

- Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer ile ilişkilerimizi saygın, karşılıklı anlayış içerisinde, olması gereken kalitede, devlet idaresine katkıda bulunacak yapıda olarak sıfatlandırıyorum. Kendisinin Cumhurbaşkanlığı makamındaki varlığı, zorlu dönemin sıkıntılarını atlatmakta bana en büyük destek ve güvence olmuştur. İstikrarlı fikir ve davranış tarzının bahşettiği tahmin edilebilirliği, laik ve demokratik Cumhuriyet’in beka ve gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Kendileriyle devlet yönetimine ilişkin paylaştığımız birçok hassasiyetlerimiz mevcuttu. Farklı olarak düşündüğümüz konular da olmuştur. Ben farklı olarak algılanabilecek görüşlerimi dahi, en azından dinleneceği bilinciyle kendilerine arz ederdim. Görüşlerimizi birbirimize dayatarak kabul ettirmek gibi bir davranış sergilemedik. Esasen bu devlet yapısındaki konumlarımızın dikte ettirdiği bir davranış biçimidir. Tabii bunlar benim kişisel değerlendirmelerimdir. Katılıp katılmamak kendilerinin takdiridir.

* * *

- Kamuoyunda bilinen ve teslim edilen demokrat kimliğinize dayanarak soruyorum, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin darbe geleneği sizce sona erdi mi, ermeli mi?

- Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ulaştığı entelektüel seviye, haberleşme teknolojisindeki evrim, demokraside ulaşılmış olan aşama, politik, ekonomik ve diğer milli güç unsurlarındaki gelişmeler, TC’nin gittikçe artan uluslararası kurum ve kuruluşlara katılımı, sivil toplum kuruluşları ve diğer sivil güç unsurlarındaki artış ve gelişim, önceki olaylardan alınan dersleri oluşturma tekniklerindeki gelişmeler, darbeler devrini kapatmıştır. Yakın gelecekte Türkiye, her işin, onu yapması gerekenlerce yapılacağı bir ülke olacaktır. Bence halk rüştünü ispatlamıştır. Halk; hak ve hukukunu sadece vekiller eliyle arama alışkanlığından yavaş yavaş sıyrılarak doğrudan ve itidalli bir şekilde arama seçeneklerini de kullanmaya başlamıştır. Onu anlaması gerekenler de yavaş yavaş ezberlerini bozarak onu anlamaya, iktidarın kaynağının sadece oy olmadığına akıl erdirmeye başlamışlardır. "Yeni tür politikacı" örnekleri boy göstermeye başlamıştır. Bu ümit verici bir durumdur.

* **

Evet, Orgeneral Özkök, darbe planlarını duydum da demiyor, duymadım da... Ahmet Necdet Sezer ile her konuda anlaşamadığını ve fakat saygılı bir ilişki kurduğunu hatırlatıyor. Demokraside yeni trendin darbeler değil sivil toplum olduğunun da farkında. Dolayısıyla boşuna "demokrat paşa" olarak anılmıyor, hak ediyor.
Yazının Devamını Oku

Yine hava değişti bakalım ne olacak?

17 Mart 2009
ANKARAÖNCEKİ gece CNN Türk’te Fikret Bila ve Murat Yetkin’le birlikte Emekli Orgeneral Necati Özgen’i ağırladık... Tabir yerindeyse PKK ile savaşta zaman tüneline girdik, neredeyse 20 yıl kadar maziye seyahat ettik. Bence bu sohbet çok önemliydi... Çünkü nedense PKK sürecinde sürekli başa dönülüyor.

Bölgede bizzat tanık olduğum, acısına ortak edildiğim olayları tek tek anlatırken dayanamadım, Orgeneral Özgen’in sözünü keserek sordum:

- 1993 yılına dönersek, Cumhurbaşkanı Özal... Diyarbakır’da 1991 Aralık ayında "Kürt realitesini tanıyorum" diyen Başbakan Süleyman Demirel, ortağı ve Kürt milletvekillerini Meclis’e taşıyan Erdal İnönü... Hem Köşk’e, hem de hükümete yakın bir isim, Kürtlere kültürel açılım isteyen Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis... Ve Bölge Asayiş Komutanlığı’nda siz... İşte bu kadro bölge halkını incitmeden, bazı kültürel hakları tanıyarak ve fakat PKK ile savaştan taviz vermeden sorunu çözüm yolunda adım adım ilerliyordu. Sonra Eşref Paşa’nın uçağı düştü ve hava değişti...

Derken bu kez sözü kesilen ben oldum. Özgen Paşa heyecanla araya girdi:

- Teşhisiniz tamamen doğru. Hava değişti. Çünkü planın sahibini kaybettik. Örneğin, peşmerge ile anlaşmıştık. Kuzey Irak’ta 67 peşmerge karakolu kurulacaktı, ihtiyaçlarını gerekirse biz giderecektik. Türk özel timleri Kuzey Irak’ta güvenlik sağlayacaktı. Eşref Paşa’dan sonra timler kaldı, ama karakollar işlevini tamamen yitirdi.

Peki Eşref Paşa’nın büyük planı neydi? Özgen’in aktardığına göre aslında iddiasız gibi gözüken üç başlıktan ibaretti: 1) Kürtlere kültürel haklar, 2) Türkçeyi yaygınlaştırmak için TRT’nin kapsama alanının genişletilmesi, 3) Fiziki güvenlik zaafı nedeniyle Türkiye-Irak sınırının dağlardan düz ovaya, Irak’ın içine doğru taşınması.

* * *

1992 Nevruz ayaklanması, ağustostaki Şırnak baskını, ekim ayında büyük sınırötesi harekát ve geliyoruz 1993 Nevruz’unda ilan edilen ateşkese... 24 Mayıs’ta 33 erin şehit edilmesi...

Ateşkesi bozan ve savaşı yeniden başlatan bu eylem, savcılığın iddia ettiği gibi Ergenekon Terör Örgütü’nün işi mi? Necati Özgen’e göre "kesinlikle hayır".

Özgen, 16 yıl sonra bizzat hazırladığı kroki üzerinden baskının öyküsünü anlatıyor:

- Şemdin Sakık komutasındaki kalabalık bir PKK’lı grubun Bingöl’ün kuzeyindeki kırsalda gezdiği istihbaratını aldık... Hava indirme tugayını o bölgeye sevk ettik. Elazığ ve Bingöl’deki jandarma taburlarını da güneye yerleştirdik. Ayrıca mekanize tabur da yol kenarında pusu ihtimali olan noktada önlem aldı. Yolda iki adet jandarma aracı devriye geziyordu.

Özgen’in "şahane plan" dediği bu önlemlere rağmen 33 er neden şehit oldu? Orgeneral Özgen, "tek hatamız" diye vurgu yaptığı çok önemli bir eksiği açıklıyor: "Konvoyda zırhlı koruma yoktu."

Özgen, benzer istihbarat zaafı ve önlem eksikliğini Şırnak için de dile getiriyor:

- Kente 500 silahlı militan sızıyor, haberimiz olmuyor!

Peki dışarıdan hiç mi istihbarat desteği yok? Özgen kestirip atıyor:

- Biz muharebe istihbaratını kendimiz alırdık, açıkçası MİT’ten falan destek yoktu.

* * *

Eşref Bitlis’in ölümünün üzerinden 17 yıl geçti. Paşa’nın nasıl öldüğü hálá sır. Bu bahara yeniden barış umuduyla giriyoruz. Ergenekon da hazır içeride olduğuna göre bakalım bir engel çıkacak mı? Plan yine tutmazsa bu kez ne mazeret bulunacak?
Yazının Devamını Oku

Baykal: Ergenekon balans ayarı çabası

15 Mart 2009
MARDİN/K.MARAŞCHP Lideri Deniz Baykal, Mardin yolunda Cumhuriyet’in manşetini gösteriyor. "Mustafa Balbay’ı (Ergenekon tutuklusu Cumhuriyet Ankara Temsilcisi) yalnız bırakmıyorsunuz, iyi yapıyorsunuz" diyerek meslektaşımız Türey Köse’nin şahsında bu gazeteyi kutluyor.

Sohbet kaçınılmaz olarak Ergenekon’a kayıyor. CHP lideri, Ergenekon’u muhalefeti sindirme çabası saydığı için "Stalin dönemi" benzetmesini pek haksız bulmuyor. Hatta bu konuda daha yakın tarihli taze örneği bile hazır:

- Bulgaristan Meclis Başkanı ile dört partinin temsilcisi beni ziyarete geldi. Üçü iktidar ortağı ve eski günlerin (sosyalist dönem) devamı gibi. Ben Ergenekon’u anlatmaya başlayınca tek muhalif Bulgar üye kafasını salladı, "Bu akılları bizimkilerden almışlar belli" dedi.

Deniz Bey, Ergenekon’a girdi mi freni pek tutmuyor.

İlave soruya bile gerek kalmıyor:

- İddianameye göre Ergenekon 1990’ların başında faaliyete geçtiyse, o tarihte AKP var mı, Erdoğan var mı? O zaman Ergenekon kime karşı, kimi devirmek için kuruldu? Demirel mi, Özal mı? Bir numarası o tarihte kimdi, bugün kim? Böyle hukuk, öyle iddianame olur mu hiç?

Baykal, Ergenekon konusunu 28 Şubat literatüründen ödünç tanımla kapatıyor:

- Ergenekon, muhalefete balans ayarı çabasıdır. Yapabiliyorlar demiyorum ama yapmaya çalışıyorlar. Statükoya karşı çıkmak zor iştir, herkes beceremez.

AKP 4 bin, CHP 2 bin 500

POLİS rakamlarına göre iki hafta önce Mardin’e gelen Başbakan 4 bin kişi topladı, CHP 2 bin 500’de kaldı. Uzun ayrılık sonrasında bu ilk randevu için CHP açısından fena rakam sayılmaz. Daha da önemlisi meydandaki Kürtçe pankartlarda Baykal’a yöneltilen taleplerdi. Yani CHP de AKP ile birlikte sistem adına meydanlarda boy göstermeye başladı.

Deniz Baykal’a ulaşamayanların talepleri de bizim naçiz boynumuza borç kaldı, aktaralım:

Alpaslan Çelik: Haşti aşiretinin geçici köy korucularının başkanıyım. Bu sabah karşıki dağlardan indim, geldim. 20 yılda 30 şehit verdik. Biz nasıl vatana sahip çıktıysak, bugün CHP de aynı savaşı veriyor. TRT Şeş de neymiş!

Şükür Sula: Siirt İl Başkanı’yım. Sanatçı Nihat Doğan Siirt’e gelmeden basın toplantısında "Siirtliler şeref ve namusunuz varsa, Tayyip Erdoğan’a sahip çıkın" gibi laf etti. Ben de "Biz şeref namusu iyi biliriz, sen git İstanbul’a namusunu temizle" diye yanıt verdim. Duydum ki bana dava açmış.

Bir şoför: Habur’dan beş bin kamyon geçerdi, bugün bu sayı onda birine indi. Yük yok, karşı taraftan sipariş yok. Zaten petrol ticareti de durdu. Millet iyice sefil oldu. Kriz teğet geçecekmiş, bu nasıl teğet geçmek.

Ve son olarak iki kente ilişkin tahminler:

Mardin’de yarış DTP ile AKP arasında geçer, DTP önde.

Kahramanmaraş’ta AKP favori, MHP belki sürpriz yapar.

Anayasa

CHP lideri, Başbakan’ın iddiasız Anayasa değişikliği önerisine temkinli yaklaşıyor. "Nasıl karşıladınız?" sorumuza, "Onu görelim bakalım, ne düşünüyor anlayalım" yanıtını veriyor.
Yazının Devamını Oku

Anayasa’da kavga çıkma riski az

14 Mart 2009
<b>ESKİŞEHİR</b><br>HIZLI Tren’in rahat koltuklarına yerleştiğimizde tanıdık bir sesten alışılmadık anons işittik:<br><br>- Sayın yolcular, lütfen hızla yerinizi alınız, yolculuğumuz başlıyor. Anons sahibi Başbakan’dı ve ses tonundan da anlaşılacağı üzere keyfi yerindeydi. Tren Polatlı’yı geçip 253 km hıza ulaşınca gururla duyurmak ihtiyacını hissetti. Ardından vagonları dolaşarak konuklarıyla tek tek sohbet etti.

Mehmet Altan, 150 yıl önce Anadolu’nun dört bir yanında Alman sermayesi ve mimarlığıyla kurulan tren istasyonlarında artık hızlı trenin durup kalktığını hatırlattı, Başbakan’ın yatırımcı damarını kaşıdı.

Başbakan geçmişten bugüne bir analiz ihtiyacı duydu:

"ABD’ye gittiğimde ’Krizi nasıl aşacaksınız’ diye sorduklarında, altyapı yatırımlarına yükleneceğimi söyledim. İçeride çok eleştiren çıktı. ’Hangi kaynakla’ dediler. Borçlanarak, bularak yatırımlara devam ettik. Kemer sıkılacaksa sıkılacak ama yatırımlar durmayacak. Bugün dünya bizim altı yıl önce dediğimiz yerde. ABD Başkanı Obama dün altyapı yatırımlarını açıkladı."

Hazır söz ekonomiden açılınca Başbakan’a IMF’nin son teklifini sorduk. Şakayla karışık, "Daha teklif arkadaşlara ulaşmadı. Siz daha önce duydunuz" yanıtını verdi. Ardından ekledi: "IMF bizden kalıcı gelir istiyor. Gelirler her zaman kalıcı olmayabilir. Ben seruma benzetiyorum. İhtiyaç kalmayınca çıkartırsınız. Yani, bazen kalıcı olur bazen olmaz."

Peki ya vergi artışı ihtimali? Başbakan kesinlikle reddediyor:

"Olağanüstü durum olmadıkça vergi artışı yok. Bugüne kadar vergi artışına gitmedim bundan sonra da gitmem."

Tam yanımızdan ayrılırken, "Ya Anayasa değişikliği?" diyoruz.

Elini sanki "Hayır" der gibi kaldırıyor ve yanıtlıyor: "Anayasa’nın tamamını değiştirmeyeceğiz. Topyekun değil kısmi olur. Bireysel başvuru hakkı, ombudsman, siyasi partiler kanunu ve seçim yasası ile ilgili değişiklikler yapacağız."

Bu sözlerden ne anlaşılır? Sanırım Başbakan, ekonomik kriz ortamında anayasa değişikliği yüzünden muhalefetle kavgaya girmek ve tansiyonu yükseltmeyi göze alamıyor. Anayasa’da sadece AB’nin istediği rötüşlarla yetinmeyi düşünüyor olabilir.

Kampus kente 4. paket

SIHHIYE’de toplanan coşkulu fakat meydanı doldurmaktan çok uzak sayıdaki partili kalabalık heyecanlı. Başbakan’dan kentlerine dönük müjde bekliyor. Başbakan ise dördüncü paket adını verdiği düzenlemeleri açıklıyor: İç talebi canlandırmak üzere konut, otomobil ve beyaz eşyada vergi indirimi, ucuz ithalat, üretime kredi desteği...

Krizin varlığını daha yeni yeni kabul eden bir Başbakan için hiç fena değil!

Ama bu paket Eskişehir’de oy dağılımını fazla değiştirir mi? Pek sanmam. Çünkü Eskişehir artık 50 bin öğrenciyi ağırlayan bir kampus kente dönüşmüş.

Eskişehir Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Onur Sürmeli talebe ekonomisini anlatıyor: "Her çocuğa 300 dolar gelse kente ayda 15 milyon dolar giriyor demektir. Bu para kiraya, gıdaya, giyim kuşama gidiyor."

Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Harun Karacan tabloyu biraz daha genişletiyor: "Bu kentin sanayisi modern ve krizden az etkileniyor. Otosan durdu, Arçelik devam ediyor. Parayı da daha çok hizmet sektöründen kazanıyoruz."

Bu yerel seçimde seçmen davranışı ve oy alışkanlığını değiştirecek ölçüde önemli parametre görmüyorum.

İki kez üst üste Yılmaz Büyükerşen’i (halk ağzıyla Hoca’yı) seçen Eskişehir’den bu kez de sürpriz beklemiyorum.
Yazının Devamını Oku

Kriz henüz ankette yok

10 Mart 2009
<b>ANKARA</b><br>2007 seçimleri anketlere güveni test etti. İşini ciddiye alan kamuoyu araştırma şirketleri seçim sonucunu çok az farkla doğru tahmin etti. Siyasi angajman dahi teknik namusa üstün gelmedi.

Bu seçimde anketler ve yorumları ilk kez ayrışıyor. Örneğin, geçen seçimde hemen hemen aynı sonuca ulaşan Adil Gür ile İbrahim Uslu farklı konuşuyor.

Adil Gür, (A&G) İstanbul’da AKP ve CHP arasındaki oy farkının kapanmakta olduğuna inanıyor. Ekonomik kriz derinleştikçe AKP’nin Türkiye genelindeki oy oranının yüzde 40 ve hatta daha altına inebileceğinden söz ediyor. Oysa İbrahim Uslu’nun (ANAR) araştırmaları, İstanbul’da Kadir Topbaş’ın açık ara önde olduğunu gösteriyor. Türkiye genelinde AKP’nin yüzde 47’lik oy oranını koruduğunu düşünüyor. (Düşünüyor diyoruz, en yeni, son araştırması pazar çıkacak.)

Son olarak Şişli sokaklarını yine yaya gezen Mustafa Sarıgül’ü aradım.

Sarıgül, son araştırmada yüzde 89’a yaklaşan seçmen teveccühü (A&G) ile iktidara yürüyor. Peki ya İstanbul tahmini? Sarıgül’e göre Topbaş 12 puan önde gidiyor.

Yazının Devamını Oku

Kordon’da miting yapmayın ricası

8 Mart 2009
İZMİRPUSLU bir başkent sabahını geride bırakarak denize doğru uçarken AKP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Taha Aksoy’a rastlıyoruz. Uçaktaki kalabalık gazeteci nüfusunu fark edince yanımıza geliyor.

Önce Başbakan’ın İzmir programından söz ediyoruz.

Ardından bu yazının manşetini hazırlayan diyalog geçiyor.

- Biliyor musunuz Kordon esnafı ne istiyor?

- Ne istiyor?

- Kordon’da siyasi parti mitingi yapılmasın diyor.

- Neden?

- Miting olunca içkili lokanta müşterileri kaçıyormuş!

Taha Aksoy’un ne anlatmak istediğini, itiraf edeyim ki Devlet Bahçeli’nin miting düzenlediği Gündoğdu meydanına komşu kafe-bara oturana kadar kavrayamadım. Çevre masalarda birkaç genç çift ile buzlu rakının lezzetini yudum yudum çıkartan üç orta yaşlı, yalnız hanımefendi vardı. Miting alanından İstiklal Marşı duyulunca hep birlikte ayağa kalkıldı. Ama MHP lideri meydana girene kadar ilgi yine azaldı. Dev ekranda ise MHP mitingi yerine Trabzon-Konya maçı açık kaldı.

İşte o zaman emin oldum ki, İzmir kararını çoktan vermiş.

Siyasetin gürültü patırtısına, reklamına propagandasına kulak vermiyor.

Büyük sürpriz olmazsa İzmir yine muhtemelen yüzde 51 oyla Aziz Kocaoğlu (CHP) diyecek.

Ama CHP, İl Genel Meclisi’nde yüzde 42 oyla başkanından daha düşük bir oranda kalacak.

MHP mitingine gelince... Gündoğdu meydanı TV ekranlarından tanıdık. Çoğumuz bu meydanın Cumhuriyet mitingindeki (2007) tıklım tıklım halini hatırlarız. MHP’nin böyle bir meydanı seçmesi (dolduramasa bile) siyasette artan iddiasını yansıtıyor.

Devlet Bahçeli İzmir’e göre çok daha coşkulu geçen Manisa mitinginde kısılan sesiyle... AKP’ye olduğu kadar CHP’ye de çatıyor, Osmanlı tokadı istiyor, "Ne AKP ne de CHP" diye haykırıyor, alkış alıyor.

İzmir’de bahardan avans güneşli bir gün daha siyaseti umursamadan bitiyor.

İyi ki Meclis’e girmişiz havası

ERGENEKON vesilesiyle 28 Şubat kadar 27 Nisan bildiri süreci de tartışmaya açıldı. Cumhurbaşkanı seçim turları sırasında geçtiği ileri sürülen bazı konuşmaların kayıtları MHP Genel Merkezi’nde de yakından izleniyor. MHP lideri, ilginçtir, o döneme ilişkin her yeni bilgiyi Abdullah Gül’ün seçimi için Meclis’e girme kararını haklı çıkartan bir gelişme olarak algılıyor. Devlet Bahçeli’nin yakın çevresinden aldığım izlenim şöyle:

"Abdullah Gül’ün seçimini önlemek için önce 27 Nisan bildirisi yayımlandı, ardından 367 kararı geldi. AKP seçimde bu sayıya ulaşamayınca kaos yaratılacağı, yeniden genel seçim zorunluluğu doğabileceği hesaplandı. Ama biz bu tehlikeyi gördük. Türkiye’yi sonu belirsiz maceraya sürüklemek isteyenlerle aynı safa düşmedik. 22 Temmuz’dan hemen sonra Cumhurbaşkanı seçimi için Meclis’e gireceğimizi açıkladık, tezgáhı bozduk."

Bahçeli’yi ve ses kasetlerini aynı anda dinleyince bu mantığa hak vermemek elde değil.

Ama insanın aklına şu soru gelmiyor değil:

- Ya MHP, Meclis’teki oylamada hazır bulunma kararı için birkaç gün beklemiş olsaydı... Acaba Başbakan Tayyip Erdoğan 22 Temmuz gecesi söz verdiği gibi Çankaya adayı için diğer partilerle ve sivil toplumla uzlaşma arar mıydı?

Ne yazık ki bu sorunun yanıtını hiç alamayacağız.
Yazının Devamını Oku