Paylaş
Sonuçta fiyatlara yüzde 10 artış olarak yansıyan ÖTV düzenlemesi ve kurdaki yüzde 10’a yakın yükseliş bu markaların modellerini direkt vuracak. Böylece bu iki marka bugünkü gibi yılda 30 bin adetleri aşan satış adetlerine uzun bir süre zor ulaşır gibi gözüküyor.
Bu noktada ahkam kesmek yerine mikrofonu BMW, Land Rover, Jaguar ve MINI’nın Türkiye’de distribütörü olan Borusan Otomotiv’in CEO’su Eşref Biryıldız’a uzattım ve kendilerini nasıl bir yılın beklediğini sordum. Biryıldız söze “Şu anda o kadar çok zor geçen aralık ayına odaklandık ki gelecek yılı düşünmeye henüz fırsat bulamadık” diye başladı. Açıkçası, 2017 yılı biraz bu ayın nasıl sonuçlanacağını bağlı gibi. Ellerindeki stoklara bağlı olarak aralık ayında ÖTV artışını karşılayan ve 24 ay vadeye sıfır faiz veren Biryıldız, bu sayede ellerindeki stokları bitirip, 2016 hedeflerini tutturmak için uğraşıyor.
Eşref Biryıldız
“2017 modellerin fiyatı ne olur?” sorusuna ise Biryıldız, şöyle cevap veriyor: “Bir otomobilin 2017 model olması için fabrikadaki üretim bandından en erken ocak ayında çıkması gerek. Bu da ithal otomobillerin Türkiye’ye en erken ocak sonunda gelebileceği anlamına geliyor. 2017’de ocak ayı üretimlerinin gelmiş geçmiş en düşük ocak ayı üretimi olacağını düşünüyorum. Hem 2016 model otomobiller henüz arzını tamamlamamış olacağı hem de minimum sayıda 2017 model üretimi sipariş edilmiş olacağı için yeni gelen otomobiller üzerinde çok fazla bir adet baskısı, dolayısıyla da satıcı üzerinde fiyat baskısı olmayacaktır. Bu açıdan baktığımızda 2016 modeller bittiğinde distribütör 2017 modellerde önce bugünkü zararını ve geçmişte kalan yaşamak için gerekli marjlarını artık geri almaya çalışacaktır. Yetkili satıcılar da en azından genel giderlerinin servis gelirlerine rağmen açıkta kalan kısımlarını kapatmaya yetecek kadar bir marj talep etmek zorunda kalacaklar. Bunların üstüne bir de kurun muhtemel artış oranı konulduğunda iyimser bir tahmin ile fiyatlar 2017 modeller için bugünkü 2016 modellere göre yüzde 20’ye yakın oranlarda artacak demektir.”
Mevcut vergi sisteminin değişmemesi durumunda kasım ayında yaptıkları projeksiyonla 2017’de pazarın yüzde 15 düşeceği öngörüsünü yaptıklarını da hatırlatan Biryıldız, “Ancak şu anda sektörde deneyimi olan aynı kişilere tekrar sorsanız çoğunun tahmininin daha da olumsuza gittiği sonuçları çıkabilir” yorumunu yapıyor. Biryıldız’ın söylediklerinden benim anladığım yaşanan tüm gelişmeler ışığında 2017’de otomobil markaları bir müddet minimum stoklarla ve dar bütçelerle adeta siste araç kullanır gibi ilerleyecek. Bu sadece BMW ve Mercedes için değil tüm markalar için geçerli. Başka da yapacakları bir şey yok gibi.
HEM BEĞENİYORUM HEM ÜZÜLÜYORUM
SON dönemde kişisel olarak sorarsanız en beğendiğim markaların başında Mazda geliyor. Tasarımlarını, o müthiş kırmızı renklerini ve modeller arasındaki uyumlarını inanın çok beğeniyorum. Fuarlarda Mazda’nın stantları adeta alev alev yanıyor. Ama iş markanın satış performansına gelince şaşırıyorum, üzülüyorum. Avrupa’da yine son dönemde pazar payında bir artış grafiğini tutturdular, ama ya Türkiye’de. 2012’de Avrupa’da pazar payı yüzde 0.99 olan Mazda, 2015’te yeni modelleriyle bu oranı yüzde 1.48’e çıkardı. Türkiye’de ise 2015’te pazar payı sadece yüzde 0.2 olan Mazda’nın bu yılın 11 ayında bu payı bile düşmüş. 11 ayda Türkiye’de 649 bin otomobil satılırken, Mazda sadece ve sadece 1.234 adet otomobil satabilmiş.
Mazda Türkiye Genel Müdürü Nurkan Yurdakul, markanın Avrupa stratejisine bağlı olarak hareket ettiklerini ve kendilerini üst sınıfta konumlandırdıklarını belirterek, adetten çok kârlı bir şirket olmaya odaklandıklarını söylüyor. Yani anlayacağınız Mazda kendisini artık ‘premium’ bir marka olarak görüyor, görebilir de. Ama Türkiye’de fiyatları 73 bin TL’den başlayan Mazda’nın hiç olmazsa Avrupa’daki pazar payını Türkiye’de yakalaması gerekmez mi? Eğer hedef o olsa yılda en az 10 bin adetlerden bahsediyor olacağız. Bana göre bu bile az çünkü bu markanın tek bir modelle ve sadece benzinli motorla ben Türkiye’de 3 bin adetlerin üzerinde sattığını hatırlıyorum. Şimdi hem model sayısı arttı, hem tasarımları mükemmel seviyeye geldi hem de dizel ve otomatik motor seçenekleri zenginleşti. Yani ellerinde aslında çok önemli bir güç var ama Avrupa öyle istiyormuş. İnanın çok üzülüyorum. Mazda’nın sırf bu nedenle Türkiye’de son yıllarda çok talibi var. Markanın potansiyelini görenler distribütör olmak için yarışıyor. Nurkan Yurdakul’a bu durumu sorduğumda ise şunları söylüyor: “Evet Türkiye’nin güzide şirketleri distribütörlük taleplerini zaman zaman Mazda Avrupa’ya ve Japonya’ya iletiyor. Ancak Mazda’nın Türkiye’de yeni bir distribütör macerası yaşamak istemediği her adaya, bazen doğrudan kendisi, bazen de benim aracılığımla bildiriliyor.” Yurdakul, bundan 3 yıl önce bayilerine sabretmelerini söylüyordu, bakalım bu sabır daha ne kadar sürecek. Tüm showroomları Mazda’nın isteğiyle yenileyen bayiler umarım istedikleri satışlara ulaşır.
Paylaş