Sektörü ne kadar desteklesek de günah keçisi hep biz oluyoruz
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
OTOMOTİV sektörü hükümetin içinden birilerini bence fena kızdırmış. Baksanıza önce adını açıklamak istemeyen hükümet yetkilileri ’ÖTV indirimi geliyor’ söylentisi yayıp, satışları durma noktasına getiriyor.
Ardından devletin ajansına, ekonomik önlem paketi çerçevesinde tüketici kredi faizlerinin bir bölümünün Hazine tarafından üstlenileceği haberi veriliyor. Hem de bu desteğin yerli araçlar için verileceğinin üstüne basılıyor. Beklenti yaratan bu açıklamalar zaten dibe vuran satışları iyice düşürüyor. Sonuçta ekim ayında yüzde 40’ı bulan düşüşler, Kasım ayına gelindiğinde yüzde 50’yi bile aşıyor.
HABERİ KULLANMAMA LÜKSÜMÜZ YOK
Ama nedendir bilinmez hükümet tarafından ortaya atılıp, yine hükümet tarafından yalanlanan bu açıklamalar sonucunda günah keçisi hep basın oluyor. Geçtiğimiz hafta Lütfü Kırdar’da düzenlenen automotivİST kongresinde, eline sazı alan medyaya yüklendi. Efendim, satışların düşmesi basında çıkan haberlerden dolayı pskilojikmiş de, aslı olmayan açıklamaları sayfalara koyuyormuşuz da. Biz derdimizi anlatamadık bu gidişle anlatamayacağız da. Hemen bu konuya bir açıklık getirmek lazım. Birincisi otomotiv editörleri dışında basında sektörü çok tanımayan, hassas noktaları bilmeyen gazeteciler ve yöneticiler var. Bunu kabul ediyorum. Özellikle televizyonlarda bu sayı daha da artıyor. Aslında bir bakıma suçlanan televizyonlar ama yazılı basında arada kaynıyor. Yapılan, "Sanki krizden tek etkilenen otomomotivmiş gibi gösteriliyor" eleştirilerine kısmen katılıyorum. Çünkü televizyonlar bu konuda hassas davranmıyor, kriz haberi verirken arkaya görüntü olarak hemen otomobil montaj hatlarını koyuyor. Doğal olarak da insanlar bundan etkileniyor.
Ama son dönemde beklenti yaratan açıklamalar eğer devletin resmi kurumlarına resmi ağızlardan yapılıyorsa, gazete ve televizyonların bunları kullanmama gibi bir lüksü yok. Biz bu konuda üzerimize düşeni yapıyor, uyarılarda bulunuyoruz. Ama Anadolu ajansının geçtiği bir habere ne kadar müdahele edebiliriz ki. Bu noktada otomotiv sektörüne büyük iş düşüyor ama ne yazık ki, kritik noktalarda sektörün en yetkili ağızlarına ulaşmak ve onlardan görüş almak bazen mümkün olmuyor. Bu kişilere soru sorsak cevap alamıyoruz. Zor durumda kalmak, temsil ettikleri kurumları zora sokmak istemiyorlar. Halbuki, yapılan asılsız açıklamalar sonrasında bu kişiler çıkıp işin doğrusunu söyleyip, sektörü biraz olumlu mesajlar verse belki tansiyonu düşürecekler.
Yakın zamanda bu konuda yaşadığım bir örneği vermek istiyorum. Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın ÖTV kaybıyla ilgili bir yazı yazdım. Yazımın tek amacı, sektörü desteklemek için geç kalınmadığı, biran önce önlemler alınması gerektiğiydi. ÖTV, hükümetin sektörü desteklemediği takdirde neler kaybedebileceğine ilişkin sembolük bir göstergeydi. Yani illa ÖTV indirimi yapılsın şeklinde bir düşüncem yok. Yeter ki, adil bir şekilde sektöre destek olunsun düşüncesindeyim.
HÜKÜMETİ BİLE KARŞIMA ALDIM
Yazıyı yazmadan önce sektörü temsil eden üst düzey yetkililere ulaşmaya çalışmama rağmen sonuç alamadım. Açıkçası yaşanan bu kritik süreçte, sanayinin durumunu, çözüm önerilerini ve yapılması gerekenleri en etkili ağızdan öğrenmek ve bunları haber haline getirmek istiyordum. Ben de kendi bildiğim yolda ilerleyip, hükümete ÖTV üzerinden bir mesaj vermeye çalıştım. Sektöre destek için karşıma hükümeti bile almama rağmen, ertesi gün bir yetkili şakayla karışık; "Sadece otomobil satışları düşmüyor, ticari araç satışları da düşüyor. Ama siz sadece otomobili destekleyici haberler yapıyorsunuz. Siz basın olarak otomobilcisiniz" yorumunda bile bulundu. Biraz afalladıktan sonra, "Valla bu dönemde siz sukunetinizi koruyorsunuz. Siz hükümet nezdinde birtakım girişimlerde bulunuyorsanız da bunlardan bizim haberimiz yok. Hiç bir açıklama yapmıyorsunuz. Bu dönemde yapılmayacaksa ne zaman yapılacak" dediğimi hatırlıyorum.
Arkasından hemen sordum: "Peki sizin hükümete sunduğunuz bir çözüm önerisi var mı. Ne yapılması gerekiyor." Yetkili kişi çok fazla cevap vermek istemedi ama finansman desteğinin şart olduğunu söyledi. Ertesi gün ajanslar hükümetin ekonomik önlem paketini açıklayınca, neden bu kadar sesiz kalındığını daha iyi anladım. Çünkü pakette, hükümetin yerli ürün alımı halinde, tüketici kredi faizlerinin ilk yıl yüzde 50’sinin Hazine tarafından üstlenileceği yer alıyordu. Dikkatinizi çekerim, ’yerli otomobil’ değil ’yerli ürün.’ Yani ticari araçta bu paketin kapsamında. Henüz resmileşmeyen bu paketin en çok kimin işine yarayacağı çok açık. Hem yerli araçları destekliyor hem de kapsamı içine ticari aracı da alıyordu.
Sonuç olarak biz otomotiv editörleri sektörün yaşadıklarını kamuoyuna aktarmaya çalışsakta, birilerine bir türlü yaranamıyoruz. Herkes bizi günah keçisi ilan edip, işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Ya bir kerede çuvaldızı kendilerine batırsalar inanın bu sektör çok daha hızlı gelişecek.
Ya Avrupa da kendi araçlarını korursa o zaman ne olur
Gelelim hükümetin resmi olarak açıklamadığı ama resmi kurumu olan Anadolu Ajansının yayınladığı ekonomik önlemler paketine. Paketin otomotiv sektörünü ilgilendiren bölümü, "Hükümet yerli ürün alımı halinde, tüketici kredi faizlerinin ilk yıl yüzde 30 ila 50’sini Hazine tarafından üstlenecek." Yani anlamı şu, "Yerli otomobil veya yerli hafif ticari araç almak için bankadan aldığınız 20 bin YTL’lik kredinin ilk yıl yaklaşık 2-2.500 YTL’lik faiz yükünü hükümet ödeyecek." Gerçi bu bile belirsiz ama sektörü desteklemek adına ilk başta önemli bir uygulama gibi gözüküyor. Ama sonuçlarının daha yıkıcı olabileceği olasılığı hiç düşünülmüyor.
İlk olarak paket hazırlanırken her ne kadar Türk otomotiv sanayisi düşünülse de tüketiciyi yerli araç almaya zorlayıp, rekabet kanunlarını ihlal ediyoruz. Tüketici yerli araç almaması halinde cezalandırılacak. Unutulmaması gereken bugün, Türkiye’de yerli üretim yapan markaların bile iç pazarda sattığı araçların yüzde 70’inden fazlası ithal. Yani bu paket onların da çok işine gelmiyor.
Paketin ikinci ve yıkıcı etkisi ise Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden gelebilir. Düşünsenize Türkiye’de üretilen araçlara yönelik böylesine imtiyaz karşısında, otomotiv ihracatı yaptığımız ülkeler buna tepki olarak Türkiye’ye ne gibi zorluklar çıkarabilir. Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye’nin böylesine haksız rekabet yaratacak bir uygulama karşısında ya Avrupa ülkeleri, "Bizde sizden aldığımız araçlara farklı bir kota koyuyoruz" derse, o zaman hem Türkiye’nin hem de otomotiv sektörünün durumu daha içler acısı olmayacak mı. Bugün otomotiv dünyanın en küresel sektörü. Markalar sadece kendi ülkelerinden değil dünyanın her yerinde üretim yapıyor, işbirliklerine gidiyor.
Böylesine bir çözüm, sektöre yarardan çok zarar verir. Bence biran önce sektör yetkilileri hükümete bu pakete ilişkin eleştirilerini iletip, resmileşmeden başka çözüm arayışlarına itmeli. Yerli üretim desteklenmeli amla bunun inanın bir çok farklı yolu var. Bence hükümete bu yollar anlatılmalı. Maliye Bakanı’nın otomotiv yetkililerine önerdiği "Hafif ticari araç gibi yeni bir segment bulun, vergisini düşüreyim" teklifi bile çok daha iyi bir çözüm gibi geliyor.