Paylaş
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (UNHCR) dün İstanbul'da açıklanan Küresel Eğilimler raporu ürkütücü. "Tehlikeli yeni bir çağa girildiği" uyarısı yapan rapora göre;
- Türkiye dünyada en çok mülteci alan ülke haline geldi.
- 2014'te 59.5 milyon kişi zorla yerlerinden edildi ki bu tarihi bir rekor.
- 2014 yılında her gün ortalama 42 bin 500 kişi mülteci, sığınmacı oldu veya ülkesi içinde yerinden edildi. Bu sayı, yalnızca dört yıl içinde dört kat artışa karşılık geliyor.
- Son beş yıl içerisinde dünyada en az 15 çatışma patlak verdi ya da yeniden alevlendi.
- 2014 yılında yalnızca 126 bin 800 mülteci ülkelerine geri dönebildi. Bu sayı, son 31 yılın en düşüğü.
- Dünyadaki mültecilerin yarısından fazlasını çocuklar oluşturuyor.
Raporu İstanbul'da açıkladıktan hemen sonra konuştuğumuz BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres, “İşlerin düzelmeden önce daha da kötüleşeceğine inanıyorum" dedi.
Raporda da vurgulandığı gibi, dünyada mülteci krizinin görülmemiş boyuta ulaşmasında Suriye-Irak krizi etkili oldu.
Türkiye'yi mülteciler konusunda "cömertliği" için öven UNHCR, "daha zengin ülkelerin" de yükü paylaşması çağrısı yapıyor.
"Şam'ın Emevi Camii'nde namaz kılmayı" hedefleyen gerçeklerden kopuk bir dış politika güdegelen Ankara'nın, bugünkü krizden kısmen de olsa sorumlu olduğu muhakkak.
İstanbul'un Yeni Camii'sinde geceleyen Suriyeli mültecileri gördükçe, Türk yetkililerin ayakları yere basan bir politikaya geçeceğini umuyorum.
* * *
Yüksek Komiser Guterres, uluslararası toplumun büyük bölümü gibi Suriye'de siyasi çözümün gerekliliğini, tüm azınlıkların korunmasını ve uluslararası hukuka saygı gösterilmesini vurguladı.
Kimsenin isteyerek mülteci olmadığını, Suriye'de bir çözüm yahut güvenli bölge oluşması durumunda Türkiye'deki mültecilerin "büyük bir çoğunluğunun" geri döneceğini de belirtti Guterres...
Ancak UNHCR'ın geçmiş tecrübelerinden hareketle, mültecilerin dönüşünün kalıcı hale gelmesi için Suriye'nin yeniden inşa süreci büyük önem taşıyacak.
Mesela Güney Sudan ve Burundi'de savaşlar bittikten sonra mülteciler önce ülkelerine dönmüş, ama yeniden inşa sağlanamadığı için birçoğu tekrar mülteci olmuş.
* * *
Hiçbir partinin, Türkiye'deki seçim sürecinde mülteci karşıtı, ırkçı bir söylem kullanmaması demokrasimizin bir gururudur. Hele ki AB'nin ortasındaki Danimarka'da göçmen karşıtlığının yükselip sosyal demokratların iktidardan düştüğü bugünlerde...
Türkiye'de kurulacak yeni hükümet, Suriye konusunda beyaz bir sayfa açmak için bir fırsat olabilir. İnsani kriz durumlarında açık kapı politikası kuşkusuz sürmeli; ancak Suriye'de krizin bitmesi için askeri değil barışçı çözüme yönelmeli artık...
Ankara'nın atması gereken bir adım, UNHCR'ın dünyaya yaptığı çağrının güçlendirilmesidir. Hadi Almanya gibi Suriye'de yangını körükleyen müdahaleciliğe baştan beri soğuk bakan ülkeler neyse, ama krizin bu boyuta gelmesinde en az Türkiye kadar rolü olan Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin daha fazla mülteci alması için uluslararası baskı oluşturulmalı.
Mısır'ın darbeyle devrilen cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin idam edilmemesi için uluslararası kampanyalar yürüten, platformlar kuran Türkiye, geleceğini karartabilecek mülteci sorununu daha fazla büyütmeden çözebilmek için daha fazla çaba harcamalı.
* * *
Bu kapsamda atılması gereken bir başka önemli adım, Türkiye'deki mülteci politikasının şeffaflaşması, hesap verebilir hale gelmesi ve sivil topluma açılmasıdır.
Bir örnek vereyim: İçişleri Bakanlığı'na 2 Şubat'ta Bilgi Edinme Hakkı kapsamında sorduğum sorular, yasada öngörülen müddet çoktan dolmuş olmasına rağmen hala yanıtsız... Savaş bitince kaç Suriyeli'nin Türkiye'de kalacağının tahmin edildiği ve bu konuda bir planlama yapılıp yapılmadığı gibi sorulardı bunlar...
Yeni hükümet, bu konudaki yanlış politikaları da değiştirilebilir. AKP hükümetinin tasarladığı şekilde mevsimlik işçi ve yarı zamanlı çalışan Suriyelilere çalışma izni sağlamak ancak geçici bir çözüm olabilir. Niteliksiz ve mesleksiz kendi vatandaşlarına dahi iş sağlayamayan Türkiye, aynı statüdeki Suriyelilerin oluşturacağı yükü özellikle Avrupa ülkeleriyle paylaşmalı.
Bu arada bilhassa mühendis, doktor ve işçi açığı olan alanlarda kalifiye ara eleman olabilecek Suriyelilere çalışma izni verilmeli. Kültür, sanat ve yazılımcılık gibi alanlarda üstün yetenekli Suriyeliler belirlenip burs, istihdam garantisi vb. yöntemlerle kalıcı olmaları sağlanmalı. Hatta bir süre sonra vatandaşlığa alınmalılar. Tüm bu alanlarda merkezi bir sınav sistemi oluşturulmalı.
Bu arada Türkiye'deki Suriyeli çocukların dil sorunu çözülmeli ve tamamının okula gitmesi sağlanmalı. Türkiye'de doğan Suriyelilerin büyük bölümünün burada kalacağını öngörerek planlama yapılmalı.
* * *
Kısacası...
Bir tarafta Şam, bir tarafta İstanbul camileri; arasında 1.8 milyon Suriyeli mülteci... Bir tarafta UNHCR raporu, bir tarafta sandıktan çıkan "milli irade..."
Gerçekliğin çölüne hoşgeldiniz. Artık uyanma zamanı.
İletişim: Emre Kızılkaya
Paylaş