Paylaş
Geçen ay içinde iki ayrı etkinlikte Facebook’tan bahsettim.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) 29 Eylül’de İstanbul’da düzenlediği Sosyal Fayda Zirvesi’nde, Facebook Kamu Politikaları Direktörü Nilay Erdem ile “Fayda için Facebook: Sadece bir oyuncak mı” sorusunu tartıştık.
FACEBOOK NEDEN MUHTEŞEM?
* Bu kısa konuşmada da bahsettiğim gibi, dünyada 1.7 milyar kişinin kullandığı Facebook elbette sadece bir oyuncak değil. "Kan aranıyor" duyurularının sosyal faydasından başlayıp, Brezilya ve Endonezya gibi ülkelerde yolsuzlukların Facebook ağlarının katkısıyla ortaya çıkarılmasındaki kamu yararına dek gidebilirsiniz.
* Dünyada internete bağlı nüfusun yarısı Facebook hesabı sahibiyken Türkiye’de bu oran yüzde 97! Facebook Türkiye Direktörü Derya Matraş’ın verdiği bilgiye göre Türkiye’deki 43 milyon kullanıcıdan 30 milyonu her gün Facebook’a giriyor. Yani en aktif Facebook kullanıcısı Türkler.
* Hürriyet, tüm dünyada düzenli Facebook canlı yayınları yapmaya başlayan ilk gazetelerden... Haftanın hemen her günü farklı bir canlı yayın formatımız var... Son 6 aydır 50'yi aşkın programımızı yaklaşık 2.5 milyon kişi izledi, onbinlerce yorum ve paylaşım yapıldı. En çok izlenen programlarımız salı ve perşembe 16:00'da #SoruHürriyeti, çarşamba 16:00'da #OnlarBunuKonuşuyor ve cuma 16:00'da #CanlıCanlı...
* Bu Facebook canlı yayınları okurlarımızı bilgiyle buluşturmak gibi geleneksel bir kamu yararının yanı sıra, yeni medyanın olanakları sayesinde onlar da bizi, yani medyayı etkiliyor ki gerçek sosyal fayda işte burada: Biz okurlarımızı şekillendirmiyoruz, onlar bizi şekillendiriyor.
* Örneğin geçen mayısta Ertuğrul Özkök ile yaptığımız #SoruHürriyeti canlı yayında pek çok okurumuz Kilis'ten bahsetmemizi isteyince Özkök önce bu konudaki soruları yanıtladı, bu ‘feedback'in etkisiyle birkaç gün sonra Hürriyet ekibiyle Kilis'e gidip burada roketlerin tehdidi altında süren yaşamı 360 derece kameralarla görüntüledik ve bunu da yine Facebook hesabımızda yayınladık.
* Okurlar bir talebe bu kadar hızlı yanıt verdiğimiz için çok memnun oldu. Çünkü Facebook sayesinde programlarımız tam olarak istediğimiz, "ilgili" okurlara ulaşıyor. Örneğin geçenlerde #OnlarBunuKonuşuyor programında KKTC konulu yayınımızı beklediğimizden fazla insan izledi, çünkü Facebook algoritması sayesinde konuyla ilgilenen veya KKTC'de yaşayan insanların haber akışına bu yayın düşmüştü.
FACEBOOK NEDEN TEHLİKELİ?
* Köklü bir yayıncı olarak Hürriyet, yeni medyanın dinamiklerine uyum sağlamış durumda, fakat yeni medyanın çoğu devi henüz köklü yayıncıların 400 yılda şekillenmiş, hepimizin yararına olan ilkelerini özümseyebilmiş değil. Açıklayayım:
* Twitter’ın aksine Facebook’ta yaptığınız her paylaşım, sizi takip eden (arkadaş olan veya beğenen) herkese gösterilmiyor. Hangi haberin kime gösterileceğini Facebook’un belirlediği bir algoritma seçiyor ve Facebook bu algoritmayı gizli tutuyor.
* Algoritma bir kullanıcının ilgi alanları ve konumunun yanı sıra, paylaşılan içeriklerin konusuna, türüne ve yarattığı etkileşime bakıyor. Sonra bunları karşılaştırıp, içerik yaratıcısının kullanıcıyla ilişkisini (sayfayı “Like” etmiş biri mi? Yoksa bir arkadaşınızın arkadaşı mı?) değerlendirip “viral” olma ihtimalini de tahmin ettikten sonra o içeriği o kullanıcının haber akışına gönderip göndermeyeceğini saptıyor. Facebook, aldatıcı başlıklar içeren (clickbait), yanlış yönlendiren, istenmeyen (spam) içerik kapsamına giren ve gizli reklam niteliğindeki paylaşımları algoritması vasıtasıyla bastırıyor.
* Ancak Indiana Üniversitesi’nin bir araştırmasından gösterildiği gibi bu algoritma, yalan haberleri de doğru haberler kadar hızlı bir şekilde yayıyor. Geçtiğimiz günlerde Facebook'un "insan editörlerini" kovup işi tamamen algoritmalara bırakması üzerine bu şekilde yayılan asparagas haberlerin sayısı da artmıştı.
* Facebook’un “yayın ilkeleri” denebilecek “topluluk kuralları” da en az algoritması kadar keyfi… Vietnam’daki Amerikan bombardımanına dair tarihi fotoğrafı veya emziren bir annenin görüntüsünü “çıplaklık” gerekçesiyle pat diye silebiliyor.
* Facebook, algoritmasında haftada 2-3 kez küçük, birkaç ayda bir büyük değişiklikler yapıyor. Facebook’u başlıca trafik kaynaklarından biri olarak gören medya kuruluşları bu değişikliklerden yüzde 40’lara varan oranlarda etkileniyor.
* Facebook hangi haberin kime gösterileceğinin algoritma tarafından seçilmesiyle daha tarafsız davrandığını öne sürüyor. Ancak sonuçta algoritmaları tasarlayan da insanlar olduğundan aslında objektif davranmama durumu sürüyor.
* Aslında temel sorun Facebook’ta değil. Tüm sosyal ağların temelinde insanların yaptığı paylaşımlar var. İngiliz profesör Jonah Berger’in çok satan “Contagious” kitabında bahsettiği gibi, internette yapılan paylaşımları duygularımız yönlendiriyor.
* Bu durum şu sakıncayı doğuruyor: İçeriklerin nasıl yayılacağına korku, öfke ve sevinç gibi duygularla hareket eden kitleler karar veriyor, içindeki bilgileri inceleyip ona değer biçen bireyler değil…
* Bu nedenle sosyal medyadaki küçük kalabalıkların sesi gerçekte olduğundan fazla çıkıyor: Paylaşım psikolojisi yüzünden kutuplaşma artıyor, linç kültürü yaygınlaşıyor, nefret söylemi sağduyulu görüşlerden daha çok duyuluyor, ırkçılık ve ayrımcılık gibi eğilimler normalmiş gibi görülüyor.
* Bir yandan da başkalarının sosyal medya hesaplarında gözlemlediğimiz hayatlarının ne kadar mükemmel olduğunu gördükçe kendimize yabancılaşıyoruz. O hayatların, itinayla seçilmiş karelerden oluştuğunu fark etmeden…
YENİ EŞİK BEKÇİSİ
* 2012’de de yazmıştım, yeni medya ile birlikte “paketler parçalanıyor” yani mizanpaj gibi belirli bir editörün veya editör grubunun elinden çıkan tasarımlar daha kişiselleştirilmiş seçkilere dönüşüyor.
* Masaüstü sitelerin daha fazla “editoryel” olan haber seçkileri, mobilde (yani akıllı telefon ve tabletlerde) çok daha kullanıcı odaklı hale geliyor (örneğin konum bilgisine göre kişiselleşebiliyor).
* Kağıt gazete “arayüzünün” internet sitesi arayüzüne karşı yaşadığı zorlanmanın bir benzerini, o yüzden şimdi de masaüstü bilgisayar arayüzü, mobil arayüze karşı yaşıyor.
* Facebook’ta gördüğümüz gibi bu durum artık medyanın “eşik beşikçisi” olmadığı anlamına gelmiyor, sadece en güçlü eşik bekçilerinin kimliği değişiyor. Eskiden bir grup gazete ve televizyon bu güce sahipken şimdi çok daha yaygın bir “dağıtım” ağına sahip sanal platformlar bu görevi üstleniyor.
* Masaüstünde başlamış nispeten “eski” bir sosyal ağ iken mobil arayüze başarıyla uyum sağlayan ve en güçlü eşik bekçisi haline gelen Facebook’un haber ve diğer içerikleri yaymak için kullandığı algoritmalar keyfi bazı kısıtlamalar içerirken birçok alanda kamu yararına işlemiyor. Oysa köklü medya kuruluşları daha geniş bir perspektifte, birçok kez kendi çıkarı aleyhine bile olsa kamu yararını gözetiyordu.
PEKİ NE YAPMALI?
Bugün Türkiye’de dijitale en çok yatırım yapan ve kendi yayın ilkelerini oluşturup bunları uygulamak için sürekli bir çaba sarf eden tek büyük medya kuruluşu olan Hürriyet’in tarihinden bir örnek vereyim ki yaşı elverenler hatırlar:
* 1984'te ANAP iktidarı bira reklamlarını (TRT'nin çok önemli bir gelir kalemi olmasına karşın) yasaklar. Bunun üzerine bira üreticileri gazetelere "Kamuoyuna duyuru" başlığıyla bu kararı kınayan bir bildiri gönderir. Bildiri Atatürk'ün ismini 11 kez anarak açık bir şekilde konuyu suiistimal etmekte, "Şeriat geliyor" algısı yaratmaya çalışmaktadır.
* Milliyet, Cumhuriyet, Tercüman, Günaydın gibi birçok gazete bildiriyi yayınlar. Hürriyet ise "Kamu için kutsal ve milli isimlerin ticari menfaatler doğrultusunda kullanılması ihtimaline karşıyız" diyerek ilanı reddeder.* Böylece Hürriyet o günün en büyük reklam verenlerden birine, kamu yararı adına meydan okumuştur.
* Bugünün dağıtım platformlarının (başta sosyal medya şirketleri olmak üzere), içeriklerini yayarken keyfi veya popülist kıstaslar yerine, gazeteciliğin 400 yıldır denenmiş ilke ve yöntemlerini esas alması gerekiyor. Bunlar şöyle özetlenebilir: Bilginin tam ve doğru olması (hakikat), tarafsızlık, bağımsızlık, insan odaklılık, kamu yararı ve şeffaflık.
* Facebook'un içeriğin ne kadar paylaşıldığı kadar, gerçekliğini ve tarihsel önemini de test etmesi gerekiyor. Bunun için algoritmaya ve Facebook ilkelerine, gazeteciliğin en temel ilkesi olan "olgulara dayanmak ve isabetlilik" (truth & accuracy) ilkesinin entegre edilmesi şart.
* Sosyal medyanın sosyal faydasına dair çözmemiz gereken bir diğer sorun ise kutuplaşma. Facebook'ta bizim "Like" ettiğimiz, yani hoşumuza gidenler gibi içerikler bize daha çok sunuluyor. Sosyal çevremiz bizim gibi düşünen insanlarla doluyor. Bu durum toplumun kamplara bölünmesini hızlandırabilir.
* Çözüm, gazeteciliğin "adil yayın" (fairness) ilkesi gereği karşıt seslere de mutlaka "feed" içinde yer vermek olabilir. Yani örneğin algoritmalar, hükümetin görüşünü duyuran bir haberin yanında, muhalefet kaynaklı bir karşıt görüşü de “ilgili haber” olarak göstermeli (veya tam tersi).
ULUSAL FARKINDALIK VE ULUSLARARASI ÇABALAR
5-6 Eylül’de Slovenya’daki Bled Strateji Forumu’nda, Ethical Journalism Network CEO’su Aidan White ile katıldığım bir panelde, algoritmanın kamu yararını gözetecek gazetecilik ilkeleriyle desteklenmesi için Facebook nezdinde girişimde bulunulması gerektiği sonucuna vardık.
Üyesi olduğum Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) de, danışman statüsünde olduğu BM, Avrupa Konseyi ve UNESCO nezdinde bu yönde bir girişim başlatmaya hazırlanıyor.
Bu uluslararası çabalar güzel, ama Facebook’un salt ticari çıkarlarını değil, aynı zamanda “doğru bilgiyi” ve kamu yararını esas alan bir yöne çekilmesi için asıl katkının kamuoyunun kendisinden gelmesi gerekiyor.
Gazeteciliğin geleneği yüzyıllardır kamuoyu baskısıyla şekillenmişti. Fakat bugünün yeni dağıtım platformları üzerinde böyle bir baskı en azından şimdilik yok.
120'dan fazla gazeteciyi hapse atan, 110 bini aşkın siteyi engellemiş bir ülkede Facebook'un basın ve ifade özgürlüğüne etkisinden bahsetmek belki biraz lüks kaçsa da, durum böyle.
* 1984'teki bu olayla ilgili daha fazla bilgi için: #tarih dergisi, Haziran 2016 sayısı
Paylaş