Paylaş
30 Mayıs'taki mitinglerde ne olmuştu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu'nu da yanına alıp, İstanbul'un fethi kutlamaları vesilesiyle yine muhalefete ve medyaya yüklenmiş, bir ABD gazetesi 100 yıldan uzun bir süre önce 2. Abdülhamid için "mutlak monark" ifadesini kullandı diye onu yerden yere vurmuştu.
(Not: "Mutlak monark," istibdadın sultanı Abdülhamid için kullanılabilecek en hafif tabirlerdendir herhalde...)
Muhalefet partileri ise aynı gün mitinglerinde daha ziyade hayatın gerçeklerine odaklandılar. CHP ekonomi yönetimini, MHP dış politikayı eleştirdi. HDP ise İstanbul mitinginde açılan Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle o gün en büyük yankıyı yaratan parti oldu.
Foto: AA
Elbette, Türkiye'de demokrasinin geleceğinden endişeli olanların sıraladığı birçok neden var:
Erdoğan'ın anayasayı ihlal ettiği yorumlarını doğuran ve din tüccarlığı diye eleştirilen siyasi aktivizmi, muhalefete yönelik saldırı ve tacizler ile hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğünü zedeleyen eylemler bunların başında geliyor.
Yine de bugün ortaya çıkan büyük resme tarihi bir perspektiften bakıldığında, Türkiye'de herkesin, bunca badireye rağmen yıkılmayan Cumhuriyetimizle gurur duyması gerekiyor.
Bu Cumhuriyet, askeri müdahalelerle kesintiye uğrasa ve diktatör heveslileri yüzünden darbeler yese de (Kenan Evren'i kastediyorum, kimi sandınız?), demokratik yönelimini büyük ölçüde koruyor.
Tüm partileri eninde sonunda kamusal taleplere cevap verecek biçimde şekillendiren siyasi modelimiz, bölgemizde özgün bir örnek oluşturuyor.
Kısmen bölücü şiddetle uzun süre iç içe geçen etnik milliyetçi bir hareketin, tüm ülkeyi kucaklayan çoğulcu ve modern bir merkez sol partiye dönüşmesi, sadece Ortadoğu için değil, Avrupa için de bir örnek.
Geçmişte taraftarları solcuları, Kürtleri, Alevileri katletmiş bir başka milliyetçi partinin, bugün her toplumsal gerilimde sağduyu çağrısı yapması, Kürtlere zeytin dalı uzatması ve Alevi oylarına gazete ilanlarıyla talip olması da böyle bir dönüşüm.
Cumhuriyet'in kurucu partisi de bu süreçte dönüşüyor, İslamcı paranoyasıyla şekillenen militan laikçiliğini bir kenara bırakıp halkın gündelik sorunlarına odaklanıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ lider olarak bu dönüşümlerde önemli rol oynuyorlar.
İktidardaki AKP'yi de Cumhuriyet'in bir başarısı saymak gerekir.
Bölgedeki çoğu ülkeye kıyasla Türkiye'de İslamcılar şiddetten uzak durmuş, her dönem daha da ılımlı bir söylem benimsemiştir. Erdoğan'ın liderliğinde AKP'nin ilk dönemiyle siyaset ve ekonomi, Anadolu'da daha geniş kitlelere açıldı.
Ancak 1940'larda CHP'nin, 1950'lerde DP'nin, 1980'lerde ANAP'ın uzun süreli iktidarlarında başına gelenleri, bugün AKP yaşıyor olabilir.
İktidar partisinin ilerici unsurlarını kısa sürede yitirmesiyle muhalefet, 2013'te patlak veren Gezi Parkı protestolarının uyandırıcı etkisiyle kamusal taleplere kulak vermiş ve rüzgarı arkasına almış görünüyor. Seçim bildirgelerinde, milletvekili aday listelerinde ve miting meydanlarında bunların izlerini gördük.
Tam bir hafta sonra bugün uyandığımızda AKP'nin yeni bir hükümet için yeterli çoğunluğu sağlamış olması kuvvetle muhtemeldir.
Ancak bu parti, Cumhuriyet'in kalıbında, Gezi'nin hamuruyla yapılan pastada sahip olduğu payı korumak istiyorsa, öteki paydaşların hakkına saygı göstermek; dışlayıcı olmayan, taleplere cevap veren, çoğulcu ve şeffaf bir çizgiye dönmek zorunda kalacak.
Yani endişeye mahal yok.
200 yılı aşkın bir süre önce Türkiye'de Batı yönelimli Osmanlı aydınları tarafından başlatılan demokratik harekete onca güçlü şahıs bir yerinden dokunmuştur.
Erdoğan'ın 30 Mayıs'ta savunduğu Sultan Abdülhamid bu hareketi uzun süre felç etmiş, HDP'nin 30 Mayıs mitingindeki bayraklarında resmi olan Mustafa Kemal Atatürk onu tekrar tohumlandırmıştır.
Bu nedenle bugün, pragmatik seçmenleri ve kamusal taleplere cevap veren partileriyle Cumhuriyet, genel seçim sonucu ne olursa olsun bir şahsın iradesiyle, hep daha iyi bir demokrasiye doğru ilerleyen tarihsel yörüngesinden çıkmaz, merak etmeyin.
İkinci yılında hissettirdiği ve gün geçtikçe daha da çok hissedeceğimiz etkisiyle Gezi size bunu öğretmedi mi?
Paylaş