ABD Başkanı Obama dün gece Jimmy Kimmel Live! programında son zamanların modasına uydu.
Obama, şu videoda görülebileceği gibi, sosyal medyada kendisi hakkında sarf edilen olumsuz ifadelerden bir seçkiyi okudu.
Ünlülerin kendileri hakkındaki hakarete varan tweet'leri müzik eşliğinde okuduğu müstehzi videolarla başlayan bu modaya, her ne kadar epey "yumuşak" örnekleri seçse de bir ABD Başkanı'nın katılması anlamlı.
Her şey perşembe gecesi "Swiked" adlı bir Tumblr kullanıcısının, kişisel bloguna gönderdiği basit mesajla başladı.
İngiliz bir üreticinin 77 dolara satılan bir elbisesinin fotoğrafı eşliğinde bu kullanıcı şöyle diyordu:
"Millet, lütfen yardım edin. Bu elbise beyaz-sarı mı yoksa mavi-siyah mı? Arkadaşlarım ve ben bu konuda anlaşamıyoruz ve çıldıracağız."
Asıl çılgınlık, bu mesajdan sonraki üç gün içinde olanlarda...
Ülkenin en güçlü siyasetçisinin tek başına vereceği bir kararla yapılacak bina, şehrin en nadide yeşil alanlarından birini kısmen işgal edecek mi?
Yoksa vatandaşın protestoları ve muhtemel bir seçim bozgunu, yetkilileri bundan vazgeçirir mi?
İki yıl öncesinin Gezi Parkı sürecinden değil, bugün ABD'nin Chicago kentinde sürmekte olan bir tartışmadan bahsediyorum.
Gezi protestolarından tam bir yıl önce bu köşede, "Özal gençliğinin" ardından gelen yeni kuşağın içten içe çalkalandığını; Antikapitalist Müslümanları, RedHack'i, cezaevindeki yüzlerce öğrenciyi yazmış ve bir "büyük patlama" uyarısı yapmıştım.
Aslında o zaman manzara bugünkü kadar kötü değildi. Şimdi diyorum ki: Türkiye'de daha da büyük bir patlama riski var ve bu artık hepimizi uyandırmalı.
Sırf son beş yılda "devlet dersinde" öldürülen çocukların sayısı 79'a ulaşmış.
Uludere'de bombalara hedef olan
Her devletin gelenekleri var. Ve sonuçta her gelenek tarihin belirli bir noktasında başlıyor.
Dolayısıyla yeni bir cumhurbaşkanlığı sarayında, yeni bir karşılama geleneği başlatma fikri, doğru veya yanlış bulunmasından bağımsız olarak, aslında kendi içinde tutarlı.
Ayrıca, tarihi kıyafetli o askerlerden biri için "bornoz giymiş" diye espri de yapılabilir, ama mesela İngiltere'nin ayı postundan yapılmış şapkalı askerlerden oluşan tören kıtaları hatırlandığında, bunun aslında o kadar komik olmadığı görülecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün şöyle dedi:
"İddia ile konuşuyorum. Ne Avrupa’sında ne diğer ülkelerinde, Türkiye’deki basın kadar özgür bir medya yoktur. Bunların hepsini gördük. Sıkıysa siz oralarda kalkın, aynen bizde olduğu gibi cumhurbaşkanına, başbakana saldırın. Saldıramazsın. Almanya'da yapın aynı şeyi, yapamazsınız. Fransa'da yapın, yapamazsınız. Oranlar itibariyle bizdeki gibi diyorum. ABD'de, Rusya'da yapamazsınız."
Bir Türk gazetecinin attığı bir tweet yüzünden gözaltına alınmasından günler sonra ve bir yabancı gazetecinin aynı nedenden gözaltına alınmasından saatler önce sarf edilen bu sözlerdeki gerçek payı nedir?
* * *
İki ay önce IPI-CPJ basın özgürlüğü heyeti olarak ziyaret ettiğimiz Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, iki noktaya dikkat çekmişti.
Kılıç, siyasi müdahalelerle oluşan "korku iklimini" vurguladıktan sonra, "en büyük görevin yargıya düştüğünü" belirtmiş, fakat yargı mensuplarının "temel hakları esas alan bir algıya sahip olmamasından" yakınmıştı.
Tam bir yıl önce yazdığım gibi AYM, Türkiye'de sallanan demokrasi sarkacını demokrasiye doğru itmek için üzerine düşeni son dönemde yapıyor.
Ancak bugün bir yanda
Uluslararası yaptırımların giderek ağırlaşan etkisi Rusya'nın içe veya dışa doğru patlamasına neden olursa, Türkiye güneyinde olduğu gibi kuzeyinde de kendisine büyük olumsuz etkileri olacak koşullarla karşı karşıya kalabilir.
Moskova'nın Ukrayna politikasını cezalandırmak için ABD ve AB'nin giderek ağırlaştırdığı yaptırımlar, Moskova'ya, Rus yetkililerin öngörüsüne göre yılda en az 140 milyar dolara varan bir fatura ödetmeye başladı.
Rublenin yüzde 50 civarında değer kaybetmesinin ardından hızla artması beklenen fiyatlar nedeniyle Rus halkı marketlere koştu.
Oysa henüz 12 Aralık'ta Moskova caddelerinde, AVM'lerde ve Rus devlet görevlileri ile yabancı işadamlarının konuştuğu toplantılarda