Paylaş
Durum böyle olunca da bir gün, bir hafta ya da en fazla bir yıl ile sınırlandırılmış anma programları yapılır. Bazen bir gün, bazen de bir yıl birini anma yılı olarak ilan edilir. Tarihte iz bırakmış ya da tarihe yön vermiş kişiler anılmayı değil anlaşılmayı hak ederler. Hele ki bu kişi bir peygamberse. Üstelik son ilahi mesajı getiren ve inananlar için gerekli olan bütün güzel vasıfları hayata taşıyan Hz. Muhammed gibi bir peygamberi gerçek anlamda anlamak yerine anmaktan ibaret kılmak, beraberinde getirmiş olduğu ilahi mesajı tarihin bir dönemine gömmek demektir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in vefatından günümüze kadar geçen sürede daha fazla anıldığını ancak daha az anlaşıldığını söylemek hatalı olmayacaktır. Peygamberimizi anlamak programlar yapmakla ya da oturduğumuz yerden salavat getirmekle olmaz. Bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu hale bakıldığında Hz. Peygamber’den de onun beraberinde getirmiş olduğu muhteşem mesaj Kuran’dan da uzaklaşıldığı üstelik her ikisinin de bu kadar çok anılmalarına rağmen neredeyse hiç anlaşılmadıkları görülmektedir.
MUHAMMED BUGÜN GELSE…
Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed bugün tekrar yeryüzüne gelse ve hem Müslümanların hem de insanlığın bu içler acısı tablosunu görse, hayatını adadığı ilahi beyan Kuran’dan eser kalmadığını, Müslümanların Allah yokmuş, hesap gününü unutmuş gibi bir hayat yaşadıklarını, Allah’ın uzak durun dediği her şeyi yaptıklarını, İslam’ın şeref ve onurunu ayaklar altına aldıklarını görecek, büyük bir hayal kırıklığına ve derin bir üzüntüye gömülecekti.
MÜSLÜMANLAR NEREDE?
Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse, kendisinden sonra kendi adına uydurulan ve dinselleştirilen bunca şeyi görüp hayretler içinde kalacak, kendisinden sonra yeni bir din üretildiğine tanıklık edecek ve belki de “Müslümanlar nerede?” diye soracaktı.
Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse ve insanlara Allah’ın dinini tekrar tebliğ etse, muhtemelen Müslümanların önemli bir kısmı tarafından tepki görecek, tıpkı Mekke müşriklerinin kendisine yaptıkları gibi sapkınlık ve delilik ile itham edilecekti.
Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse, muhtemelen kendisine “Sen bizim peygamberimiz olamazsın, peygamberimizden bize gelen ve atalarımızdan gördüğümüz şeyleri yalanlıyorsun” denilecek, belki de şiddet, hakaret ve zulme maruz kalacak ve belki de “Allah’ın dinini bana mı öğreteceksiniz” diyecekti. Bazı kişi ve çevrelerce insanlara öyle bir din, öyle bir peygamber anlatıldı ki, anlatılan şeylerin Allah ile de peygamber ile de bağı bağlantısı kalmadı.
İNSANLIĞINIZ NEREDE?
Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse, bugün yeryüzünde çatışmalar sonucu ölen her yüz Müslüman’dan doksanının yine Müslümanlar tarafından öldürüldüğü, kadınların zulüm ve insanlık dışı davranışlara maruz bırakıldığı, cahillik ve eğitimsizliğin makbul sayıldığı, mezhepsel kavga ve çatışmaların gölgesinde, çocuk, kadın, yaşlı birçok Müslüman’ın acımasızca katledildiği, insanların evlerinden, yurtlarından edildiği bir Ortadoğu görecekti.
Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse, Müslüman ülkelerde Müslümanların bile düşünce ve inanç özgürlüklerinin bulunmadığını, dinin istismar edildiğini, insani değerlerin ayaklar altında ezildiğini, dünya çıkarlarının ahiretin önüne geçirildiğini görecek ve muhtemelen “Müslümanlığınız buradaysa, insanlığınız nerede?” diye soracaktı.
GERİLİĞİNİZ İSLAMdan DEĞİL
Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse, dünyanın en geri toplumlarından olan Arapların kısa sürede dünyanın en ileri toplumu olmalarından eser kalmadığına ve bin yıl önce Dünya’nın Güneş’e uzaklığıyla, kan dolaşımıyla ilgilenirken bugün en geri toplumların başında gelmelerine tanıklık edecek, elli yedi Müslüman ülkenin toplam üretiminin bir Almanya etmediğini, 2005 yılında sadece Harvard Üniversitesi’nde yayımlanan makale sayısının 17 Arap ülkesinin bütün üniversitelerinin yayımladıklarından fazla olacak kadar eğitimde ve düşünce üretmede geri kalındığını, bilim ve teknolojideki gerilikleri görecek ve belki de “Geriliğinizin sebebi İslam değil sizsiniz!” diyecekti.
HESABINI VERECEKSİNİZ
Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse, adaletsiz gelir dağılımını, bir yanda zevk ve safa süren kesimi diğer yanda hayatını zor şartlarda devam ettirmeye çalışan kalabalıkları görecek, sosyal ve ekonomik adaletsizliklere tanıklık edecekti. Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse, hukuksuzlukları, güçlü olanın haklı sayıldığını, mazlum ve çaresizlerin horlandığını, herkesin kendinden olanı kayırdığını, birlik olma, hoşgörü ve sevginin yerini, ötekileştirmenin, öfkenin ve kinin aldığını görecek ve muhtemelen “Yaptığınız haksızlıkların hesabını vereceksiniz” diyecekti.
BÖYLE BİR DİN TEBLİĞ ETMEDİM
Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse, barış ve güven dini İslam’ın korku dinine dönüştürüldüğü, kendisine güvenilen ve kendisinden emin olunması gereken Müslümanlardan kaçıldığı, bunca kötü örnek sebebiyle samimi ve erdemli bir şekilde inancını yaşamak isteyen Müslümanların da bu çarpık zihniyet tarafından mağdur edildiği bir dünya görecekti. Peygamberimiz Hz. Muhammed bugün gelse, kardeşlikten, sevgiden, saygıdan, erdemden, adaletten, hoşgörü ve anlayıştan, bir arada yaşama kültüründen, ilimden, akıl ve düşünceden ve yalnız Allah’a kul olma ve bu sorumluluğun bilinci ile hareket etmekten eser kalmadığını, akıldışılık, cahillik, şiddet, savaş, kargaşa ve zorbalığın dinin yerini aldığını, kendisini örnek aldığını iddia edenlerin kendisini hiç anlamadığını görecek, “Ben size böyle bir din tebliğ etmedim” diyecek ve muhtemelen hesap günü ahiretteki şikâyetini burada da ifade edecekti: “Rabbim şüphesiz toplumum bu Kuran’ı terk edilmiş/dışlanmış bir kitap haline getirdiler.” (Furkan Suresi 30)
KURAN VE BİLİM: GÖKYÜZÜNDEKİ YÖRÜNGELER
“GECEYİ, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan odur. Her biri bir yörüngede yüzüp giderler.” (Enbiya Suresi 33)
Güneş’in, Ay’ın, Dünya’nın hareketleri çok ince bir düzenle, dünyadaki hayatı olumsuz şekilde etkileyecek hiçbir oluşum gerçekleşmeden devam etmektedir. Tam tersine bütün oluşumlar dünyadaki hayatı ve çeşitliliği mümkün kılacak şekilde yaratılmaktadırlar. Dünya, Güneş etrafında eğilmiş bir vaziyette dolanmaktadır. Bu eğim 23 derece 27 dakikadır. Bu eğim sayesinde dünyamızda mevsimleri yaşarız.
Her mevsimin farklı tabloları, bitkilerin büyüme düzeni, hep bu yaratılmış olan eğimle mümkün olmaktadır. Dünyamızın kendi ekseninde yaptığı dönüş ekvatorda saatte 1670 km hıza ulaşmaktadır. Bu hız bu büyüklükteki bir gök cismi için müthiş bir hızdır. Oysa saatte 20 km hızla giden çok lüks bir aracın içindeyken bile hareket halinde olduğumuzu kolayca hissederiz. Buna rağmen Dünya’nın hem kendi etrafında hem de Güneş’in etrafında kat etmiş olduğu dönüş hızını ve hareketini en ufak bir şekilde bile hissetmeden yaşarız. Dünya kendi ekseni boyunca dönmeseydi Güneş’e bakan yüzü daima gündüz, bakmayan yüzü ise daima gece olacaktı. Böyle bir dünyada ne bitkiler yaşayabilir ne de canlılık oluşabilirdi. Güneş’in, Ay’ın ve Dünya’nın hareketleri hiçbir karışıklık ve aksaklık oluşmadan devam etmektedir. Güneş Sistemi’nde her türlü detay çok ince ayarlarla planlanmıştır. Bakışımızı evrenin neresine çevirsek büyük bir ihtişama, çok ince hesaplara ve ilahi bir sanata rastlarız. Yeter ki Allah’ın yaratma sanatı üzerine düşünerek aklımızı kullanalım.
BUNLARI BİLİYOR MUYUZ: KURAN NE DEMEKTİR?
YAYGIN olan görüşe göre Kuran, okumak ve toplamak anlamlarına gelen ‘karae’ kökünden türemiş bir kelimedir. Sürekli olarak okunan ve okumakla anlamı tükenmeyecek, eskimeyecek olan kitaptır Kuran. Kuran, hem Allah’tan gelen ilahi mesajların anlaşılarak, üzerine düşünülerek ve hayata tatbik ederek okunması hem de Allah’ın buyruklarını, bu hayatta bulunma amacımıza yönelik cevapları, ölümü ve ölüm ötesini, Allah’ın hem kendi benliklerimizde hem de dış dünyada yaratmış olduğu muhteşem ayetlerini açıklayıp beyan etmesi ve bu açıklamaları bir araya getirmesi sebebiyle bu isim ile anılmıştır.
KURAN VE DUA
Rabbini, kendi kendine, yalvararak, ürpertiyle, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam hatırla. Farkında olmayanlardan olma. (Araf Suresi 205)
Paylaş