Paylaş
Kuran ayetleri her fırsatta inananların birlik ve dayanışma içinde olmalarını öğütler.İnananları bir arada tutacak şey ise Allah’ın ipi (hablullah) yani vahyidir. Allah’ın apaçık ayetlerine rağmen hareket edenler, vahyin önderliğini dikkate almadan vahiy dışı kaynakları vahyin önüne geçirenler bu birlik ve kardeşlik duygusunun bozulmasına sebep olurlar.Allah’ın yeryüzündeki ipi olarak ifade edilen vahyin etrafında birlik olmayanlar, kendi inanç ve kabullerini din edinir, kendi gibi inanmayanları ise din dışı ilan ederler.
Oysa vahiy insanları bir arada tutucu ve birlik duygusu ile hareket ettirici bir bağdır.
Allah’ı gerçek anlamda razı edecek şeylerin neler olduğunu herhangi bir şüpheye meydan vermeden net bir biçimde ortaya koyandır.
Ayetler açık bir biçimde; “Çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider” (Enfal suresi 46) şeklinde uyarılarda bulunur. Bu tür uyarılara rağmen bugün Müslümanlar bin bir parçaya bölünmüş halde her anlamda zayıf düşmüştür.
Oysa Kuran inananların kardeş olduklarını hatırlatır ve ayrılık ve anlaşmazlık durumunda aralarının düzeltilmesini ister:
“İnananlar kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı saygılı olun ki merhamet edilesiniz.” (Hucurat suresi 10)
Yine Kuran, önceki toplulukların da kendilerine Allah’ın apaçık ayetleri gelmiş olmasına rağmen aralarındaki azgınlık ve kıskançlıklar sebebiyle birbirlerine düştüklerini haber vererek, Müslümanların buna dikkat etmeleri hususunda uyarılarda bulunur:
"Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Ali İmran suresi 105)
ALLAH'IN BOYASINI ESAS ALIN
Allah’ın boyası (sıbgatullah) ifadesi hak din ve selim fıtrat manasında kullanılan ve Kuran’da geçen bir ifadedir:
“Allah’ın boyasını esas alın. Allah’tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O’na kulluk ederiz.” (Bakara suresi 138)
Dinde sadece Allah’ın esaslarının dikkate alınması, kişisel yorum ve görüşlerin Allah’ın ayetlerinin önüne geçirilmemesi ve bu sayede insan aklına ve yaratılışına uygun olan dini tekliflerin insanlar tarafından en güzel şekilde yerine getirilebilmesi için Allah’ın boyasının esas alınması söylenir.
Allah’tan daha güzel kim boya vurabilir ifadesi ile “Dini, eylemleri ve kesin delilleri Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir?” sorusu sorulmakta ve bu dinin gaflet içinde bulunup hiçbir kesin delil ve hükme dayanmayan inanç sistemleri gibi olmadığına vurgu yapılmaktadır.
EN SAĞLAM HALKAYA YAPIŞIN
Kuran tüm içtenliği ile özünü Allah’a teslim edenlerin kopması hiç mümkün olmayan en sağlam halkaya (el-urvetu’l-vuska) yapışacaklarını ifade etmiştir.
“Güzel düşünüp güzel davranarak özünü Allah’a teslim eden, en sağlam kulpa (halkaya) yapışmıştır. İş ve oluşların sonu Allah’a varır.” (Lokman suresi 22)
İnsan için en sağlam olan şey, sınırları ve kuralları Allah tarafından belirlenmiş olan vahiydir.İnsanı dosdoğru yoldan saptıracak şeytani düzenlere uymayı reddederek kendini Allah’a teslim eden Müslümanlar, en sağlam halka etrafında birlik ve beraberlik içinde daima güçlü ve sağlam kalırlar:
“Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah’a inananlar hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa (halkaya) yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.” (Bakara suresi 256)
KURAN'DAKİ MÜSLÜMAN NASIL BİR İNSANDIR?
Aşırılık: Kuran’daki Müslüman, aşırılıklardan uzak olandır. Dünya ve ahiret arasında denge kurandır. İkili ilişkilerde, sevgide, kızgınlıklarda ve gerektiğinde tepki vermede ölçülü olandır.
İslam dini insanların dünya hayatından yüz çevirmelerini ve bir kenara çekilip sürekli olarak ibadet etmelerini isteyen bir inanç sistemi değildir.
Aksine her an hayatın bizzat içinde olunmasını, aktif olarak iyiliklerde yarışılmasını, kötülüklere ve kötülere karşı dini prensiplere uygun bir şekilde mücadele edilmesini de tıpkı namaz ve oruç ibadetleri gibi ibadet sayan bir sistemdir.
Dünya hayatının geçiciliğine ve ölüm gerçeğine sıklıkla dikkat çekerek insanları dünya hayatının ışıltısına aldanmaktan koruyan ve bir anlamda her daim bu gerçeğin farkında olacak şekilde kişiyi zinde tutan ama Allah’ın helal ve güzel nimetlerinden de istifade edilmesine izin veren ve bu nimetler için Allah’a şükredilmesini isteyen bir inanç sistemidir.
Müslüman, nefislerine çile çektirmesi, hem bedenine hem de ruhuna eziyet etmesi beklenen değil, ruhu ve bedeni, dünya ve ahiret arasında denge kuran kişidir.
“Allah’ın sana verdiğinden ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik ettiği gibi, sen de iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuk arama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas suresi 77)
Hem dünyada hem de ahirette iyilik ve güzellik isteyen insandır Kuran’daki Müslüman:
“Rabbimiz! Bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver. Bizi ateş azabından koru.” (Bakara suresi 201)
İslam, prensipleri olan bir din, Müslüman da bu prensiplere uygun davranan insandır.
Birine olan sevgisi ya da sevgisizliği sebebiyle adaletten, haktan ve doğruluktan ayrılmayandır.
Kötülüklere karşı tepkilerinde dahi Müslüman olmanın verdiği onur ve şerefe uygun davranandır.
Sahip olduklarını kullanmada aşırılıklardan ve gösterişten uzak olan insandır. Maddi şeyleri hayatının amacı değil aracı haline getiren insandır.
EN ESKİ BİLİMSEL ANSİKLOPEDİLERDEN BİRİNİN YAZARI: İBN SİNA (980-1037)
Onlarca farklı disiplinde 450’ye yakın eser kaleme alan İbn Sina’nın ünlü eseri Kitabü-Şifa, tarihteki en eski bilimsel ansiklopedilerden biri olma niteliğini taşımaktadır.
Doğal cisimler prensibi öğretisini, Dünya’nın yapısını, varoluş ve yok oluşu, doğadaki etkinlik ve edilgenliği, meteoroloji ve coğrafyayı, psikoloji, botanik, zooloji, matematik, astronomi, müzik, felsefe ve mantık gibi disiplinleri kapsamaktadır. 12. yüzyılda Latinceye çevrilmiş ve yüzlerce yıl Avrupa’da bilimlerin gelişimini etkilemiştir.
Diğer ünlü eseri 14 ciltlik El-Kanun fi’t-Tıb tarihteki en etkili birkaç tıp eserinden biri olarak gösterilir.m 12. yüzyılda Latinceye çevrilmiş ve 17. yüzyıla kadar Avrupa’daki çeşitli üniversitelerde ders kitabı olarak okutularak tıp bilimini etkilemiştir.
Paylaş