Paylaş
SEVGİLİ okuyucularım, çok okunan bir köşeye sahip olmak bazen zordur ve omuzlarınıza büyük sorumluluk yükler. Örneğin bir gazete haberinden ya da başka bir köşe yazarından alıntı yaparsınız. Ama açıklama oralara değil, size gönderilir!.. Çünkü sizin köşeniz etkilidir.
Ben de bu konuda, gelen açıklamaları mümkün olduğunca kullanıp size iletmeye çalışırım. Ama öyle yanıtlar gelir ki, tamamen palavradır. Yazdıklarınızı yalanlamaz, hatta doğrular. Böyle ucuz yöntemlerle kendini aklamaya çalışanların gönderdiğini yayınlamak, bir yerde okuyucuya saygısızlık olur.
Dünkü yazımla ilgili olarak iki sözlü ve yazılı açıklama geldi. İlki, Kaya Erdem'den. CASA önergesi sahte imzayla geri çekilen SHP eski milletvekili Tevfik Koçak, bu işten 3 ay sonra haberi olduğunda dönemin Meclis Başkanı Kaya Erdem'e gidip durumu anlattığını, onun ise ‘‘Meclis'in itibarı var. Bu işin üzerine gitme, ben gerekeni yaparım’’ dediğini, ancak daha sonra hiçbir şey yapılmadığını anlatmış ve ben de aynen yazmıştım.
Kaya Bey dün yazılı bir açıklama gönderdi. Temel cümleler şunlar:
‘‘O dönemde ben TBMM Başkanı değildim. Koçak'ın, yazınızda söz konusu edilen iddialarla ilgili bir ziyareti olmamıştır. Bugün Meclis bürokratlarına tekrar sordum, onlar da böyle bir ziyaret yapılmadığını bildirdiler.’’
Ancak Kaya Erdem yanılıyor... Çünkü o dönemde TBMM Başkanı. O göreve 21 Kasım 1989 günü seçildi, 20 Ekim 1991'e kadar kaldı. Koçak zaten, sahtecilikten 3 ay sonra haberi olduğunu ve bunun üzerine Kaya Erdem'e gittiğini söylemişti.
Dün ayrıca ANAP eski milletvekili Mehmet Kahraman aradı. Tevfik Koçak'ın söylediklerinin aksine, Turgut Özal'ın bu konuda kendisiyle Koçak'a ‘‘Önergesini geri çeksin’’ diye haber gönderdiğini anımsamadığını söyledi.
Kim doğru söylüyor, kim söylemiyor, bilemem.
Böylece bu yazımın yaklaşık üçte biri de, sırf bu yanıt verme haklarına saygı gösterme uğruna güme gitmiş oldu!
* * *
Sevgili okuyucularım, günlerden beri CASA uçaklarıyla ilgili yazılar yazıyorum. Başkaları da yazıyor, programlar yapılıyor. Ancak çok dikkat ediniz, bu konu yakında gündemden düşecek ve unutulacak.
Türkiye'de bütün namussuzların bir tek büyük güvencesi vardır:
‘‘Boşver, birkaç gün yazarlar, sonra unutulur gider.’’
Bir ölçüde doğrudur da! Örneğin ben bu CASA işinin üzerine ne kadar gidersem gideyim, aynı konuyu bir hafta, iki hafta boyunca yazamam. Hadise hasıraltı edilir, unutulur ama kendi kendime en azından ‘‘Ben gazetecilik görevimi yaptım. Elimden bu kadarı geliyor’’ diyebilirim. Hiç değilse vicdanım rahat olur.
Bu olayda adı geçenlerden hiçbiri, şu dakikaya kadar ilgili makamlar tarafından çağrılmadı.
Hiç kimseye ‘‘Gel bakalım arkadaş, nedir bu konu’’ diye sorulmadı.
İşte Ercan Vuralhan, işte Semra Özal, çiçekçi İnciser Gariboğlu, CASA uçaklarının komisyoncusu Zeynel Abidin Erdem, veya bu uçakların alımına karar verenler. Kimsenin bilgisine başvurulmadı.
Şimdilik sadece TSK tarafından yapılan ‘‘Soruşturma başlatılmıştır’’ açıklamasıyla yetiniyoruz.
Bizde soruşturmalar iyi başlatılır da, sonu ya gelmez, ya da çıkmaz ayın son çarşambasında gelir!
* * *
Dün ayrıca eski bir siyasetçi aradı. Adalet Partisi döneminde 7 yıl bakanlık yapan Mehmet Turgut şöyle diyordu:
‘‘Bütün siyaset yaşamımda bir şeyi gözledim. Yolsuzluk ve hırsızlık, üç bacaklı bir olaydır:
Bürokrat-İşadamı-Siyasetçi.
Ancak ilk sırayı mutlaka bürokrat alır ve yolsuzlukta en büyük suçludur. Burada asker-sivil ayırımı yapmıyorum. Siz bürokratı sağlam tutarsanız, sahip olursanız, başbakan veya bakan bile emir verse, hırsızlık yolsuzluk yapamaz, yaptıramaz. 7 yıl bakanlık görevinde bulundum, emrimdeki bürokratlara başbakanlar ve bakanlar dahil hiç kimse söz geçiremedi.
İkinci sırada işadamı vardır.
Siyasetçi son sırayı alır. Pek çok yolsuzluk olayında elbette vardır ama siyasetçi genelde ‘‘gözcülük’’ yapar.’’
* * *
Şimdi Cumhur Ersümer vicdanlarda aklanmış mı oldu? Ne yazık ki Meclis yine yanlış karar verdi. Siyasi hesaplarla, önergeyi reddetti. Kabul edilseydi ne olacaktı?
Ersümer hesabını yargı önünde verecek, belki de aklanacaktı.
İşte Mehmet Turgut'un tanımı burada gerçeklik kazanıyor. Siyasetçi, eski bir bakanla ilgili yolsuzluk iddialarında ‘‘Gözcülük’’ görevi yapıyor!
Çeşitli pazarlıklarla, parti ve iktidar hesaplarıyla bir başka siyasetçiyi aklıyor. Her şey otomatik oluyor. Parmaklar inip kalkıyor, oylama bitiyor:
Önerge reddedilmiştir!
Ama her dönemde böyle. Örneğin Tansu Çiller'in malvarlığı önergesini Refah Partisi vermişti. Bir süre sonra iktidar ortağı olup Refahyol hükümetini kurdular ve Çiller'i hiç utanıp sıkılmadan -Refahmatik deterjanıyla- akladılar!
Kelle hesabıyla aklanmak kolay da, vicdanlarda aklanmak çok zor. ANAP ve Ersümer, önceki gün işte bu fırsatı bir kez daha kaçırdılar.
Paylaş