ONLAR askere giderken yan gelip yatmak istiyordu! Vatan görevini deniz kıyısında motelde yapacaklar, yiyip içecekler, gece eğlenip sonraki günlerde aynı hayatı yaşayacaklardı!
Fakat olmadı. Bazılarının ataması Güneydoğu’daki birliklere çıktı. Bazıları pusuya düşürüldü, mayına bastı, vuruldu, şehit düştü.
Askerliğin yan gelip yatma yeri olduğunu zannedenler fena halde yanılmıştı!Zaten onlar hep yanıldı!
Yanılmasalardı, PKK terörünün başladığı 1984 yılından beri yan gelip yatanlardan 6 bin’den fazlası şehit olmaz, binlercesi vurulmaz, sakat kalmazdı.
Askere giden ana baba kuzuları, onları uğurlayan ana babalar, kardeşler, nişanlılar, eşler ve birlik komutanları da bu gerçeğin farkında değildi.
Onlara sorulduğunda hep aynı şey söylenirdi:
"Rahat olun, askerlik yan gelip yatma yeridir!"
***
Neyse ki başımızda adı Recep Tayyip Erdoğan olan büyük bir devlet ve hükümet adamı vardı. Analar öylesini de doğurmuştu!
Erdoğan, şehit sayısının giderek artması ve Türkiye’de neredeyse her gün şehit cenazesi kaldırılmaya başlanması ve halkın tepkisi karşısında o muhteşem, veciz sözleri söyleyip hepimizi uyandırmayı başardı!
"Askerlik yan gelip yatma yeri değildir."
Ne demek istiyordu? Şunu söylemeye çalışıyordu:
"Elbette ölecekler."
Ölenler ölüyordu ama kendisini ve takım arkadaşlarını bir tek şehit cenazesinde göremiyorduk. Gidemiyorlardı... Çünkü protestolar başlamıştı.
Şehit analarından, şehit ailelerinden yayılan protestolar, toplumun bütün katmanlarına yayıldı.
Artık her toplulukta insanlar hükümete lanet yağdırıyor. Pankartlar açılıyor, AKP iktidarını protesto eden sloganlar atılıyor.
Bir toplum bu havaya girince, onu durdurmak mümkün olmaz. Şimdi bu tabloyu her yerde görüyoruz. Törenlerde, açılışlarda ve öteki yerlerde başbakan ve takımı nerede ise kitleler artık tepkilerini sesli ve görüntülü olarak dile getiriyor.
Son örneği pazar günü Söğüt İlçesi’nde yaşadık. Açılan pankartlar ilginçti. Biri, memleketin eşe dosta ve yabancılara satılmasını dile getiriyordu:
"Başbakanlık yan gelip satma yeri değildir."
***
Fakat dikkat ediniz, Söğüt’te olaylar olur ve sloganlar atılırken Erdoğan o sinirli, hoyrat, azarlayıcı tavrından uzaktı. Kendisine "Anamız ağladı" diyen çiftçiye "Al ananı da git buradan" diye bağıran, yanıbaşındaki koruma gücüne sığınıp herkesi her yerde azarlayan Başbakan gitmiş, yerine adeta bir başkası, sanki bir melek (!) gelmişti. Olaylar sonrasında kürsüde nutuk atıyordu:
"Bana burada hakaret edenlere hakkımı helal ediyorum. Biz gerilim istemiyoruz."
Aaaa, niçin böyle değişip yumuşamıştı?..
Çünkü kendisini Cumhurbaşkanı seçtirecek. Oraya çıkış sürecinde kavgacı, azarlayıcı görüntüsünü değiştirmek istiyor. (Geç kaldı.)
Cumhurbaşkanlığı seçimine şunun şurasında sekiz ay var. Sekiz ay dişini sıkar, yumuşak görüntü sergiler. Çankaya kapısından içeriye adımını attığından itibaren yine bildiğini okur.
Türkiye’de iktidar olduğundan bu yana her türlü kavga ve gerilimi yaratan, insanları ayıran, sadece kendi yandaşlarını kollayan biri, ufukta Çankaya olunca taktik değiştirdi.
Ancaaaak, bunları yutan belli bir azınlık belki olur da, Türk milletinin çoğu yutmaz.
***
Yorgun ve gergin Başbakan, geçen hafta Muğla’nın Milas İlçesi’ndeydi. Tülay Güldamla isimli bir yurttaş, kendisinin "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" sözüne tepki için Mustafa Kemal Atatürk ve Çanakkale’de savaşmış askerlerin fotoğrafıyla onun karşısına çıktı ve sordu:
"Bu resimlere iyi bakın, bunlar yan gelip yatan askerler miydi?"
Polis bu masum hareket sonrasında Güldamla’yı gözaltına aldı ve dört saat karakolda tuttu. Bırakın tepki göstermeyi, bu masum davranışlara bile bu yöntemlerle gözdağı verilmek, insanlar korkutulmak isteniyor.
Biz Türkiye’de bunları çoook gördük, çoook yaşadık.
Bu tepkiler durmaz. Şehit ailelerinden fındık üreticilerine, öğrencilerden esnafa, memur ve işçilere kadar bütün kesimler kan ağlıyor.
Hükümetin elinde sadece iki koz kaldı:
Din ticareti ve din sömürüsünden yararlanmak.
Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bu ikisine sığınacaklar. Toplum ayakta. Yapacakları başka hiçbir şey kalmadığını bizden daha iyi biliyorlar.