Emin Çölaşan: Türkiye'nin talihsizliği (1)






Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

TÜRKİYE'deki krizin temel nedeninin ekonomik değil siyasal olduğunu, güvensizlikten kaynaklandığını Mısır'daki sağır sultan bile biliyor. Ama bizim siyaset esnafı bunu bir türlü anlayamadı. Her sözleri, her davranışları, kendi kişisel ve siyasal çıkarları için.

Sen başbakan olmuşsun, bakan olmuşsun, ağzından çıkacak sözlerin bir adım ötesini görmekten aciz misin? Eğer acizsen, bırak bu işi kardeşim.

Bir ülkede devleti yönetenler, her zaman fikir birliği içinde olmak zorunda değildir. Devlet kademelerinde görüş ayrılıkları çıkabilir. Bu son derece doğaldır. Ama bunların çözüm yöntemi vardır. Birileri, ilgili kişileri ve işin uzmanlarını çağırır ve görüş alışverişinde bulunulur. Sonuçta fikir ayrılıkları bir yerde dengelenir, giderilir.

Tartışmalar kamuoyu önünde aptalca yapılmaz. Abuk subuk sözler halkın önünde, sırf siyasal çıkar için söylenmez.

* * *

Önceki gün yaşadığımız Yüksel Yalova olayının son örnek olmasını diliyorum. Ağzını bir açtı, her şeyi altüst etti ve bırakıp gitmek zorunda kaldı.

Normal bir dönemde olsaydık, Yalova'nın bu sözleri yaprak kıpırdatmazdı. Ama yaşadığımız süreçte her şey pamuk ipliğine bağlı.

MHP'li Tarım Bakanı çıkıyor, diğer bazıları çıkıyor ve uluorta konuşuyorlar. Bunlar Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulları halen görebilmiş değil. Bunları yönlendirecek, uzlaştıracak bir cumhurbaşkanı, başbakan ve parti başkanları ortada yok.

* * *

Türkiye'de siyaset yapan, ülke yönetimine kaderin cilvesiyle oturmuş kadrolar yeteneksiz ve niteliksiz. Bunlar için her şey, kendi seçim bölgelerinin oy hesaplarında düğümleniyor.

Ülke çıkarı yok, oy hesabı var.

Bu hükümet başarısız. Doğru, tamam. Bunu düşürelim, bir başka hükümet kuralım. Peki, kuralım. Ama kiminle?

Denenmiş, kim olduğunu hepimizin iyi bildiği Tansu Çiller'le mi! Ya da Recai Kutan'la mı?

Türkiye'yi yeniden din tüccarlarına, din sömürücülerine mi bırakalım? Türkiye bu yükü kaldırır mı?

Kamu bankaları en az 20 yıldan bu yana hortumlanmış, içleri boşaltılmış, milyarlarca dolar ülke parası yandaşlara peşkeş çekilmiş. Buna hangisi ‘‘Dur’’ diyebilmiş? Bugünküler dahil hangisi iktidar olduğunda bu soruna çözüm bulmaya çalışmış? Kriz patlamasa, el atılacak mıydı?

Ülkemizi yıllarca soymuşlar, talan etmişler, çalıp çırpmışlar. Hangisi bu konuda ciddi bir adım atmış?

Türk milleti bunlara güvenmiyor. İşte Türkiye'nin talihsizliği burada.

İşin ilginç yanı, şimdi siyasete soyunmaya kalkışan bazı tiplere de güvenmiyor. Adam yıllarca şeriatçılık yapmış, verdiği ihalelerle yandaşlarını zengin etmiş, şimdi utanmadan ve sırıta sırıta ‘‘Ben Atatürkçü oldum’’ diyebiliyor.

Siyaset boşluğunu gören sahtekárlar, şimdi bu boşluğu doldurmaya talip oluyor. Acınacak durumdayız.

* * *

Bir ülke bu durumlara niçin düşer? Şimdi bu sorunun yanıtını, Cumhurbaşkanı'ndan başlayarak vermeye çalışayım:

Cumhurbaşkanı kimdir, işlevi nedir? Anayasa'nın 104. maddesini lütfen okuyunuz. Şöyle başlıyor:

‘‘Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumuriyeti'ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder. Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.’’

Bundan sonra görev ve yetkileri sıralanıyor. Şu yukarıda verdiği bölüm, Cumhurbaşkanı'nın temel tanımını oluşturuyor ve özellikle son bölümü çok önemli:

‘‘Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.’’

Şimdi size soruyorum, Sezer seçildiği yaklaşık 1 yıldan bu yana bu açıdan ne yaptı? Ülke yönetiminde süregelen kavga ve tartışmaları yatıştırmak, bir çözüm bulmak için hangi önlemleri aldı?

Devlette pek çok kavga ve kriz yaşadık. Hangisinde Sezer'in ağırlığını hissettik? Hangi olaya çözüm getirdiğine tanık olduk?

Hayır, ne yazık ki böyle bir şey olmadı.

Başbakan Jandarma ile takışıyor, Cumhurbaşkanı yok! Bakanlar kendi aralarında takışıyor, yargıyla takışıyor, Cumhurbaşkanı yok! Türkiye tarihinin en ağır krizlerine giriyor, Cumhurbaşkanı yine yok!

Peki nerede Cumhurbaşkanı? Ne yapıyor, ne düşünüyor?

Bilmiyorum!.. Ama bir şey çok açık. Birkaç ay öncesine kadar halkın gönlünde çok iyi bir yer edinmiş olan Ahmet Necdet Sezer, artık öyle değil. Dikkat ediniz, halkın içinde ve basında onu ısrarla savunanlar, şimdi sessiz. Yıprandı gitti.

Sezer'i giderek daha iyi tanıyoruz. İçine kapanık, başı önüne eğik, konuşmayan, ilişki kuramayan, herkesten kaçan, devlet yönetimine duygularını karıştıran, başbakanla bile küsen, sorumluluktan kaçınan biri. Çeşitli kesimleri karşısına almak istemeyen, açık tavır koyamayan bir kapalı kutu. O, kendisini Çankaya'ya seçtiren Ecevit'in bir yanılgısı.

Bugüne kadar devletteki ağırlığını sadece geri çevirdiği yasalar ve kararnamelerle hissettik ve hepsi o kadar!

‘‘Türkiye'nin talihsizliğini’’ yarınki yazımda biraz da Ecevit, Bahçeli, Yılmaz, Derviş ve hükümet açısından irdelemeye çalışacağım.

Yazarın Tüm Yazıları