BİZİM din kardeşleri hemen her yıl bir İslam ülkesinde bir araya gelip "durum değerlendirmesi" yaparlar. Bu toplantılar çok üst düzeyde olur. Bazılarına devlet başkanları, bazılarına başbakan ve dışişleri bakanları katılır.
İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) üyesi din kardeşlerimiz birkaç gün önce Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bir araya geldiler. Ülkemizi orada Abdullah Gül temsil etti.
Dün "Kıbrıs karar belgesi" kabul edildi.
Kıbrıs sorununun çözümü için tüm dünya, Kıbrıs Rum Kesimi’ne baskı yapmaya (!) davet edildi.
Belgede şöyle denildi: "İKÖ, Kıbrıs sorununun çözümünde Kıbrıs Rum Kesiminin isteksizliğini büyük bir memnuniyetsizlikle not eder, tüm uluslararası kuruluşları Rum Kesimine baskı yapmaya davet eder. Kıbrıs Türklerine yönelik izolasyonlar derhal kaldırılmalıdır."
Bizim Abdullah Bey bu bildiriden çok memnun olduğunu açıkladı. Bendeniz de, doğrusunu söylemek gerekirse, böyle bir bildiriden büyük memnunluk duymuş oldum!
* * *
Ancaaak sevgili okuyucularım, yine de kafamda bazı kuşkular ve sorular var. Bunları anımsadıkça şaşırıyorum. Acaba diyorum, bu bildiriyi yayınlayan bizim din kardeşleri, bizi ayakta mı uyutuyor, şaka mı yapıyor, ya da işletiyor mu?
Öyle ya, Kıbrıs Türklerini böylesine fedakárca (!) savunan din kardeşlerimizden biri bile, bugüne kadar KKTC’yi tanımadı!
Tam tersine, her birinin Rum Kesimi’nde büyükelçiliği var. Rumların da onlarda var.
Aynen Hıristiyan ülkeler gibi.
Ama hiçbir din kardeşimiz ülkenin KKTC’de temsilciliği bile yok.
Onlar Rumlarla al gülüm ver gülüm ilişkisi içerisinde. Ticaretin her türlüsü onlarla yapılıyor, ilişkilerin tamamı onlarla sürdürülüyor. Arap turistlerin yüz binlercesi her yıl Rum Kesimi’ne gidiyor.
Din kardeşlerimiz, iş yukarıdaki bildiriyi yayınlamaya gelince çok hızlı! Fakat diplomatik ilişki kurmaya, KKTC’yi tanımaya gelince ortalıktan toz oluyor.
Şimdi biz Pakistan, İran, Suudi Arabistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Azerbaycan gibi nice ülkeleri yöneten din kardeşlerimize şöyle desek: "Abicim palavrayı bırakın da, şu bizim KKTC’yi tanıyın. Bu işler bildiri yayınlamakla olmaz, tanımakla olur..."
İnanın her biri derhal kaybolur!.. Çünkü din kardeşlerimizden hemen hiçbiri özgür değildir.Aynen bizim gibi, onlar da emirleri ABD,AB ve IMF’den, bazıları ise Rusya’dan alırlar.Büyükler KKTC’nin tanınmasına karşı olduğundan, emir kulu din kardeşlerimiz de tanımaya yanaşmaz!
Ama Rum Kesimi’ni kınayan (!) bildiri yayınlama özgürlüğüne sahiptirler!
Yaaa efendim, işte böyle.Sevgili dindaşlarımız KKTC’ye yapılan haksızlıklara çok kızmışlar, bildiri yayınlamışlar.
Valla helal olsun! Din kardeşi dediğin işte böyle olmalı. Al takke ver külah, ne şiş yansın ne kebap, oyun oynamalı.
ACI BİLANÇO
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün, CHP İzmir milletvekili Ahmet Ersin’in soru önergesine verdiği 14 Haziran 2006 tarihli yazılı yanıt, ülkemizin yaşadığı PKK terörünün korkunç boyutunu ortaya koyuyor.
Aşağıdaki rakamları lütfen unutmayınız. Şu acı bilançoyu bir an olsun aklınızdan çıkarmayınız. Bunlar devletin resmi ve en son rakamları:
- 1984 yılından bu yana şehit sayısı: General, subay, astsubay, uzman çavuş ve erler dahil TSK mensubu 5.504 kişi. Ayrıca 464 polis.
Toplam şehit sayısı 5.968.
- Yine 1984 yılından bu yana TSK mensubu 11.794 kişi yaralanmış. Bunlardan 8.350 kişi iyileşmiş.
3.444 kişi ise sakat kalmış.
Polislerden 3.254 personel yaralanmış ve 268 kişi sakat kalmış.
Toplam yaralı sayısı 15.048.
Sakat kalan 3.712 kişi.
Sakat kalanların bazısının eli, kolu, ayağı, bacağı koptu. Bazısının gözleri görmüyor. Bazıları felç oldu. Pek çoğunun yaşamı yatakta veya tekerlekli sandalyede geçiyor.
Bu rakamlara PKK tarafından öldürülen binlerce sivil, masum insan dahil değil.
Hiçbir Türk evladı, içimizdeki hainlerin bazı AB ülkelerinden ve medyadaki yandaşlarından aldıkları güçle 22 yılda yarattığı bu acı tabloyu unutmasın.