BAŞBAKAN Şanlıurfa’da konuştu, bu kez de YÖK’e veryansın etmeye başladı. Dilin kemiği yok, istediğin gibi konuş!
"Hedefimiz 81 ilimize üniversite kurmak!" Üniversite kurmayı bir müdür-bir mühürle ilköğretim okulu açmak zannediyor. Üniversite, en az beş fakülte demektir. Bunların hocalarını, öğretim üyelerini gökten zembille mi indireceksin? Binalarını, yurtlarını nasıl ve nerede yaptıracaksın? Saygınlığını, bilim düzeyini nasıl koruyacaksın? Bu soruların yanıtı yok.Amaç, varsa yoksa seçmene göz kırpmak, beş yılda yapamadıklarını şimdi yapacakmış gibi göstermek!
Bir sözü daha var: "Hedef, üniversitelere alınan öğrenci sayısını artırmak. Ama bu hükümetlerden çok YÖK’ün sorunudur. Önce bu YÖK olayını halletmemiz gerekiyor."
Miting meydanında bu vecizeleri dinleyen bir vatandaş, kendisine ön sıralardan yüksek sesle sorsa: "Beş yıldır iktidarsın ve istediğin her yasayı çıkardın. YÖK’ü niçin halletmedin? Aklın şimdi seçim öncesinde mi geldi başına? Bu masalları bize niçin şimdi okuyorsun?.." Acaba ne yanıt verirdi? Ya da vermesi mümkün olur muydu?
Son bir not daha... Artık onun miting meydanlarında Cumhurbaşkanı yuhalanıyor.Böyle bir kepazeliğe Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez tanık oluyoruz.
Bir yanda Türkiye’yi yönetirken öbür yanda bu terbiyesizliğe çanak tutanlar, kışkırtanlar, acaba utanır mı?
AYAKLAR ALTINDA KUTSAL KAVRAMLAR
Bunlar konuştukça mangalda kül bırakmayan, özellikle din ve türban sömürüsünü en güzel yapan, hep Müslümanlıktan söz edenlerdir. Geçtiğimiz cumartesi gecesi Ankara’da boksörümüz Sinan Şamil Sam’ın şampiyonluk maçı ve ayrıca dokuz boks maçı daha vardı. Bunları bir televizyon kanalı canlı yayınladı.
Biliyorsunuz, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan Melih Gökçek, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinin amblemini değiştirdi.
İki minare, bir cami kubbesi!
Sonuçta, siyasi sömürü için kullansalar bile, kutsal kavramlardır.
O gecenin sponsorları arasında Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Melih Gökçek de vardı... Ve maçları izliyordu. Belediyenin minareli-kubbeli hilkat garibesi amblemi ringe serilmişti. Bazıları Hıristiyan olan boksörler ve hakemler, minareleri ve cami kubbesini saatlerce ayakları altında çiğnediler. Bu olayı salondan ve ekrandan milyonlar, yüzleri kızararak izledi.
Melih bu manzarayı -kendi marifetini- hiç umursamadan, gülerek izledi.
Türkiye’de böyle bir olay ilk kez yaşandı.Kutsal kavramlar ayaklar altında çiğnendi.İşte bunların Müslümanlığı (!) ve işte bunların dinimize saygısı.
İslamcı medya ise bu kepazeliği görmezden geldi!
Sadaka ekonomisi
İnsanları aç bırakan, işsizliğe mahkûm eden, kendi yandaşlarını, işbirlikçilerini ve yabancıları ihya eden AKP iktidarı, şimdi ezdiği kitlelerden oy devşirme peşinde.
Seçim öncesinde Türkiye’nin dört bir yanında seçmenlere beleş kömür ve gıda yardımı dağıtılıyor. Bunların parası hem devlet, hem AKP’li belediyeler, hem de yolsuzluk ve vurgunların mikrop yuvası belediye şirketlerinden karşılanıyor.
Bu yılın devlet bütçesini tükettiler, şimdi 2008 bütçesine, gelecek iktidara yükleniyorlar. Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nde, yüz milyonlarca dolara ulaşan beleş kömürün parasının 2008 bütçesinden ödenmesi öngörüldü.
Şu anda kömür ve gıda yardımı hızla devam ediyor. Örneğin, İzmir’de ahaliye 34 derece sıcaklıkta kömür dağıtılıyor. Kamyonlar dolusu, çuvallar dolusu ithal, ancak ucuz olsun diye en kalitesiz kömür!
* * *
Şu ülkenin içine düşürüldüğü manzaraya bakın! Bir yanda alabildiğine din ticareti, din ve türban sömürüsü.
Onlar Müslüman, onlar dindar, başkaları değil!
Öbür yanda, boks ringinde -AKP’li Melih Gökçek’in himayesinde ve gözlerinin önünde- ayaklar altında çiğnenen minareler ve kubbe.
Parti mitinglerinde yuhlatılan Cumhurbaşkanı.
Sonsuz vaatler, işsiz bıraktıkları kitleler için sadaka ekonomisi...
22 Temmuz yaklaşıyor.Keklik bu kez cepte değil. Korku dağları bürüdü.