Siz bugüne kadar devletin bir büyükelçisinin, başbakanı sayesinde yuhalandığını hiç gördünüz mü, duydunuz mu? Bırakın Türkiye’yi de bir yana, dünyanın herhangi bir ülkesinde böyle bir olay oldu mu?
Bizim devlet yapımızda Cumhurbaşkanı ve Devleti temsil eden sadece iki makam vardır.
Valiler ve Büyükelçiler.
Devletin büyükelçisi önceki gün Almanya’da, Recep Tayyip Erdoğan’ın huzurunda yuhalandı. Hem de iki kez.
Başbakan ikinci yuhalamada müdahale etti, "Durun" dedi.
Salon kalabalık. Konu pasaportta türbanlı resim kullanılıp kullanılmadığı, böyle bir genelge olup olmadığı. Başbakan salondaki yüzlerce kişinin önünde devletin büyükelçisini sorgulamaya kalkışıyor.
Varsayalım ki ortada bir hata, yanlış anlama ya da yanlış uygulama var.
Büyükelçi o kalabalığın önünde sorgulanır mı?
Yuhalanmasına göz yumulur mu?
Bu nasıl devlet anlayışıdır?
Eğer kafanda bir kuşku, bazı sorular oluşmuşsa orada kalabalığa "Ben bu konuyu inceleyip çözüm bulmaya çalışacağım" dersin. Sonra büyükelçi dahil ilgili kişilerle konuşur, öncelikle bilmediğin olayı öğrenirsin. Ondan sonra da gereken işlemi yaparsın veya yaptırırsın.
***
Bir bayan arkadaşım bundan bir süre önce ABD vizesi için İstanbul’daki Başkonsolosluğa başvuruda bulundu. Belgeleri tamamdı. İstedikleri boyut ve nitelikte fotoğraflarını da verdi.
Birkaç gün sonra kendisine şöyle denildi:
"Size vize veremiyoruz çünkü fotoğrafınızda saçınız kulağınızın üzerine düşmüş. Yeni bir fotoğraf çektirip gelin, kulaklarınızın üzerinde saç olmasın."
Arkadaşım böyle bir fotoğraf çektirdi ve vizeyi öyle aldı.
Terörün hortladığı dünyada elin oğlu kulağın üzerine düşen saçı pasaport resminde engel görüyor, bizimkiler saç, boyun ve kulakları tümüyle örten resimle pasaport almak istiyor.
Başka bir deyişle, türban olayını başka bir yerden delmeye kalkışıyor!..
Ve Başbakan bu olayın üzerine hemen balıklama atlayıp yüzlerce insanın önünde devletin Almanya’daki temsilcisi olan büyükelçiyi sorgulamaya yelteniyor, azarlıyor, yuhalanmasına neden oluyor.
***
Avrupa’nın özellikle Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda gibi ülkelerine gidip vatandaşlarımızla konuştuğunuzda, karşınıza mutlaka bir sorun çıkacaktır. Nedir o?
İslamcı holdingler tarafından dolandırılan vatandaşların sorunu. En az bir milyon insanımızı doğrudan veya dolaylı ilgilendiren bir rezalettir.
İslamcı holdingler yıllar boyu onlardan Avrupa ve Türkiye’de cami avlularında, tarikat toplantılarında ve benzer yerlerde -yüksek faiz vaatleriyle- para topladılar.
Birkaç milyar dolara ulaşan bu paralar uçtu, buharlaştı. Paranın bir bölümü din ve türban sömürüsü yapıp malı götüren siyasetçilerin ve din baronlarının ceplerine aktı.
Yüz binlerce insanımız dolandırıldı.
Aynı Almanya toplantısında vatandaşlarımız Recep Bey’e bu soruları da sordular. Aynı yanıtı öteki Avrupa ülkelerinde de vermişti:
"Onlara para yatırırken bana mı sordun!"
Salondan "Şov yapma, sen de onların içinden büyüdün geldin, duygu sömürüsü yapma" sesleri yükseldi.Bu kez onlara şöyle bağırdı:
Aynen Mersin’de "Anamız ağladı" diyen çiftçiye "Al ananı da git" diye bağırdığı gibi.
***
Bay Başbakan gergin, yorgun. Sinir sistemi allak bullak olmuş durumda. İşlerin kötüye gitmesi nedeniyle yıprandı, asap bozukluğu yaşıyor. Ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Önünde başkaları tarafından hazırlanmış yazılı metin olmadan konuşunca sürekli gaf yapıyor, çam deviriyor, pot kırıyor...
Çünkü terazisi bu ağırlığı çekmiyor.
Bence bir süre dinlenmesi, sinir sistemini düzeltmek için yatıştırıcı ilaçlar alması, iyi bir tedavi görmesi, belki heyet raporu alması uygun olur. Bunu anlamak için doktor olmaya gerek yok. Zaten doktorlar da aynı şeyi söylüyor.