AMERİKALI zengin bir kadın, Alman tersanelerinde dünyanın en görkemli ve en lüks özel yatını kendisi için yaptırıyor. Yat 1931 yılında Savarona adıyla denize indiriliyor.
Fakat Amerikan hükümeti tekneye çok ağır vergi ve gümrük koyuyor. Amerikalı zengin kadın bu parayı ödeyemeyince, yat satışa çıkarılıyor.
1938 yılında Atatürk'ün hastalığı giderek artıyor. Doktorlar kendisine deniz havası öneriyor.
Türk Devleti bu aşamada sevgili Atatürk'ü için en büyük fedakárlığı yapıyor ve satışa çıkarılan Savarona'yı, 1938 yılının mart ayında ismini değiştirmeden satın alıyor.
Atatürk bu yatta çok kısa süre, belki birkaç gün, belki birkaç hafta kalabiliyor.
Hastalığı giderek ağırlaşmaya başlayınca, Savarona'yı kullanamaz oluyor.
* * *
Savarona, Atatürk sonrasında bir süre Cumhurbaşkanlığı yatı olarak hizmet veriyor. 1951 yılında eğitim gemisi olarak kullanılması için Deniz Kuvetleri Komutanlığı'na devrediliyor.
1979'da teknede bilinmeyen bir nedenle yangın çıkıyor. Büyük olasılıkla yakılıyor, büyük hasar görüyor ve hizmet dışı kalıyor.
Yıllar sonra Kahraman Sadıkoğlu isimli bir armatöre 49 yıllığına kiraya veriliyor ve gezi teknesi olarak kullanılmaya başlanıyor.
İstanbul'da demirli kuğu gibi teknede birkaç gün önce ilginç olaylar yaşanıyor. Önceki gün bizim gazetede okudunuz:
Bir firmanın kuruluş yıldönümü kutlaması Savarona'da yapılıyor. İçkiler su gibi akarken, gece saat 02'den sonra taksilerle getirilen ve çıplak pozlarıyla ünlenen mankenler ve fotomodeller, tekneye alınıyor.
Kamaralarda ve Atatürk'ün yatağında álem başlıyor. Vur patlasın çal oynasın!
Sabaha kadar!
İstanbul'un ünlü ve paralı zamparaları, kızlar için birbirleriyle kavga ediyor.
* * *
Aradan yıllar geçmiş, Atatürk'ün Savarona'sı yüz kızartıcı, utanç verici olaylara sahne oluyor.
Hiç kimsenin umurunda bile değil.
Ama ne yapalım ki, biz toplum olarak bütün manevi değerlerimizi yitirmişiz. Hiçbir şeyi umursamıyoruz.
Bizim için her şey bitmiş.
Savarona birilerine, hem de 49 yıllığına kiralanmış, onlar istedikleri gibi kullanıyor.
‘‘Ben parasını bastırmışım, istediğimi yaparım.’’
Kullan kardeşim, mal senindir, tepe tepe kullan!
Al içeriye paralı zamparaları, al mankenleri, fotomodelleri, kapat kamaraları ve keyiflerine baksınlar.
Sen nasılsa parayı bastırıp tekneyi kiralamışsın.
Sana karışmak kimin haddine!
Savarona'nın manevi bir değeri varmış, yokmuş, kime ne!
O kamaralarda Atatürk hastalık döneminde yatmış, bugün çıplak mankenlere, fotomodellere, zamparalara, orospulara hizmet veriyormuş!
Bunun ayıbı size değil, bu topluma.
* * *
Evet, bütün manevi değerlerimizi toplum olarak yitirmiş durumdayız. Geçmişimizden kopmuşuz.
Elin oğlu, her yıl Çanakkale savaşları için taaa Avustralya'dan, Yeni Zelanda'dan kalkıp Türkiye'ye geliyor, oralarda can veren dedelerini anıyor. Hem de genç, yaşlı, binlerce kişi.
Biz burnumuzun dibindeki Çanakkale'de var mıyız?
Hep konuşuyoruz, eleştiriyoruz ama ortak özelliğimize dikkat ediniz:
Sadece kendimiz için. Ya bireysel, ya da siyasal çıkarlarımız için.
İşin ucu bize dokunuyorsa, doğrudan bizim nasırımıza basılıyorsa, biz bireysel olarak zarar görmüşsek ses veriyoruz.
Bunların dışında biz yokuz.
Siyaset, bürokrasi, medya, bütün kurumlar yozlaşmış.
Biz böyle değildik.
Ne yazık ki böyle olduk.
Savarona'da gece álemleri düzenleniyormuş, kime ne be kardeşim!