Paylaş
Sevgili okuyucularım, burada sık sık, özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde dile getirdiğim bir endişem var.
Kapitülasyonların hortlaması.
Bu iş Osmanlı'nın belasıydı. İmparatorluk güçsüz düştükçe, taa Kanuni Sultan Süleyman döneminde 16. yüzyılda Fransa'ya verilen haklarla başlayan ve sonra giderek genişleyen kapitülasyonlar başımıza bela kesilmiş, altımızı oymuş, Avrupa'ya İmparatorluğun yönetiminde söz hakkı vermişti.
Bu yüzyılın başlarında işin cılkı iyice çıkmıştı. Yabancıların Türkiye'de örneğin ayrı posta örgütü, borç ve gelir kuruluşları, gümrük denetçileri vardı. Suç işleyen bir yabancı uyrukluyu, hatta Osmanlı uyruğundaki azınlığı bile Osmanlı mahkemesi yargılayamazdı.
Devleti bunların İstanbul'daki büyükelçileri ve onların tercümanları yönetirdi. Sadrazamlar, nazırlar, onların ayağına gidip hesap verirdi.
Her şeyimize karışır, kararı onlar verirdi.
Bu belayı 1910'lu yıllarda, Birinci Dünya Savaşı sırasında İttihat Terakki yönetimi kaldırmaya çalıştı ama başarılı olmadı. Savaşta müttefikimiz olan Almanya bile kapitülasyonların kaldırılmasına karşı çıkıyordu!.. Çünkü kendi çıkarı vardı.
Sonra İstiklal Harbi'ni kazandık, bağımsız ve onurlu devletimizi kurduk. Yaptığımız ilk işlerden biri, kapitülasyonları kaldırmak oldu. Bunu 1923 yılında Lozan Anlaşmasıyla başardık ve Cumhuriyet'i ilan ettik.
***
Şimdi AB'ye aday ülke olduk. Ağzımıza bir parmak bal çaldılar ya, üzerimize daha beter gelmeye başladılar.
Birkaç gün önce Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu toplantısı yapılacak. Fakat adamların önkoşulu Türkiye'ye iletiliyor.
Halen Ankara Cezaevi'nde bulunan DEP eski milletvekili Leyla Zana'yı cezaevinde ziyaret edip görüşecekler!
Tamamen küstahlık, Türkiye'ye saygısızlık ve kapitülasyon kafası.
Bir grup Türk milletvekili örneğin İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya vesaire gibi bir Avrupa ülkesine gidip cezaevinde yatmakta olan bir terör suçlusu, adi suçlu veya başka birini ziyaret etmek istese... Ve bu isteğin arkasında cingözce siyasi hesaplar olsa, o ülkeler acaba izin verir mi?
Elbette vermez... Çünkü onların cezaevleri dingonun ahırı değildir.
Diyelim ki bu izinleri vermeye başladık. Herifler bir süre sonra benzer suçlardan içeri girmiş kim varsa, bu kez onları ziyaret etmek isteyecekler.
En sonunda sıra Apo'ya gelecek.
İmralı'ya gidip o masum yavruyu ziyaret etmek, ona saygı ve sevgilerini sunmak için bastıracaklar.
Neyse ki bu kez yetkililerimiz sağlam durdu, Leyla Zana'yı ziyaret izni verilmedi.
Bunun üzerine ne mi yaptılar? Toplantıyı iptal ettiler!
***
Birkaç gün önce İsveç Dışişleri Bakanı Bayan Anna Lindh, Türkiye'ye geldi. Zorunlu resmi temasları dışında ziyaret ettiği, birlikte yemek yediği kişilerin tümü, ya bizim insan hakları soytarıları, ya da anlı anlı Kürtçü vatandaşlardı!
Onların görüşlerine başvurdu!
Onlar da çok doğal olarak kendisine ‘‘gerekli dolduruşları’’ bir kez daha yaptılar.
Türkiye'de Kürtler eziliyordu! Onlara hiçbir hak verilmemişti!
Bakan Hanım bastırdı:
‘‘Kürtçe televizyon, Kürtçe eğitim gerekir.’’
Oysa bilseydi ki muhatap olduğu Kürtçülerin bir tanesi bile Kürtçe bilmez, herhalde şaşkınlığından küçük dilini yutardı.
Bayan Bakan bu kadarla da yetinmedi ve Diyarbakır'a gitmek istediğini söyledi. Kendisine izin verilmedi. Bu durumda çok kızdı ve ‘‘O takdirde ben de Diyarbakırlı temsilcilerle Ankara'da görüşürüm’’ dedi. Görüştü de.
Türkiye'den ayrılırken şöyle konuştu:
‘‘Değişik kesimlerden Kürt liderlerle Kürt sorununu görüşmek istedim. Yaşadıkları sorunları öğrenmek istedim. Kürtçe yayını, Kürtçe eğitimi konuştuk.’’
***
Gönül isterdi ki, İsveçli Bakan Türkiye'ye geldiği zaman, PKK tarafından şehit edilen askerlerin, polislerin, öğretmenlerin geride bıraktığı acılı insanlardan biriyle de görüşsün ve 40 bin'e yakın insanımızın, bu katillerin yarattığı terör sonucunda nasıl can verdiğini, binlerce insanımızın nasıl sakat kaldığını araştırsın.
Hatta bu amaçla GATA'ya gidip orada kolu bacağı koptuğu, gözlerini yitirdiği için tedavi görmekte olan birkaç sıradan askerimizi ziyaret edebilirdi.
O zaman anlardık ki kendisi bir ‘‘kapitülasyon komiseri’’ değil, dost bir ülkenin tarafsız bakanıdır.
***
Sevgili okuyucularım, Avrupa Birliği yetkilisi pek çok kimse, bundan sonra da ülkemizi ziyaret edecek. Adam gibi gelen herkesin başımızın üstünde yeri var.
Ama onlarla olduğu gibi, kapitülasyon kafasıyla gelecek olanlara ödün verecek, sıra dışı isteklerini yerine getirecek Türk yetkililerle de, sonuna kadar mücadele etmek boynumuzun borcudur.
Biz, Türkiye'yi hor gören bu Avrupa kafasından yüzyıllar boyu çok çektik. Bu saatten sonra aynı numaraları bize yutturmaya, aynı oyunları üzerimizde oynamaya kalkışmasınlar.
Şunu unutmasınlar: Şimdi koyacak yer bulamadıkları bu kesimler yüzünden, kara toprağın altında 40 bin'e yakın insanımız yatıyor. Binlerce insanımız sakat kaldı. Terörle mücadele için 100 milyar dolar harcadık. Bütün bunların maddi ve manevi faturasını biz ödüyoruz.
Bunlar rezaletin ilk adımları. Tuzu kuru Avrupa sayesinde bakalım daha neler göreceğiz.
Paylaş