VAN’da patlayan rezalet aslında Türk adaletinin ve insanlığın dramı. Bir kamu görevlisini 4 ay önce tutukladılar. İddianame hazırlamadılar. Mahkemeye çıkarmadılar.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı, kendisine yapılan bu haksızlığa, manevi işkenceye daha fazla dayanamadı ve intihar etti.
Rektör Yücel Aşkın, kalbinden rahatsızlanıp yoğun bakıma kaldırıldı.
Bu kişiler hakkında tutuklama isteminde bulunan ve tutuklama kararı alanların içi şimdi herhalde rahattır!
Ortada bir hukuk cinayeti var mı, yok mu?
Bu soruya Van adliyesindeki ilgililerle birlikte Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve o iki insanı aylardan beri ‘hırsız’ olarak gösteren AKP yandaşı gazete ve televizyon kanalları yanıt vermekle yükümlüdür.
* * *
İsterseniz Türkiye’nin en acımasız katili, uyuşturucu kaçakçısı, ırz düşmanı, teröristi olun. Bunların getirdiği yeni yasalar uyarınca yakalandığınız zaman GÖZALTI süreniz en fazla 4 GÜN!
Ama tutuklayıp içeri attırdığınız kişiler sizin yandaşınız değilse, cezaevinde mahkemeye bile çıkarma zahmetine katlanmadan, yıllarca tutabiliyorsunuz.
Enver Arpalı 4 ayı aşkın süredir cezaevinde tutuluyordu. Hakkında yapılan hiçbir işlem yoktu. Daha da aylarca orada kalacaktı. Sonunda çareyi canına kıymakta buldu... Çünkü Ankara’da birileri Yücel Aşkın’la ikisi için karar vermişti:
‘Şeytan azapta gerek.’
Cumartesi günkü yazımda aynen şöyle demiştim: ‘(Bunca hırsızlık ve yolsuzluk ortamında) Elde iki günah keçisi var. Onları yargılıyoruz. Birini içeri attık. İlki eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil. İki evinin hesabını veriyor. Öteki ise Van’da muhbir profesörlerin, kendisine kin besleyen bilirkişilerin suçlamaları sonucunda başarıyla tutuklanan Rektör Yücel Aşkın. Trilyonlar götürenler ise siyasi koruma altında. Fatura iki günah keçisine kesildi. Yüz kızartıcı bir tablo.’
Van Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı ve sonra rektör tutuklandı, gizli olması gereken dosya bilgileri yandaş basına sızdırıldı. Van savcısı konuyla ilgili basın toplantısı düzenledi, gizli bilgileri aktardı. Bunu bir başkası yapsaydı, derhal görevden alınırdı.
Hukuk ayaklar altında çiğnendi... Çünkü onlar iktidarın adamı değildi. Biri canına kıydı, öbürü yoğun bakımda.
Adalet mülkün temelidir!!! Yaaa, vallahi öyledir!!!
REZALET 2
Önce bizim gazetenin Ankara Bürosu milli eğitim muhabiri Kamuran Zeren’i kutluyorum. Yaptığı gazetecilik, ortaya çıkardığı inanılmaz hadise, yılın gazetecilik olayıdır.
Emekli olmuş bir ‘profesör’, Başbakan’a mektup yazıyor. Rüyasında şeyh hazretlerini görmüş! Rüyayı anlatıyor ve gereğinin yapılmasını istiyor. Başbakan, İstanbul’da evinde verilen bu mektubu Başbakanlığa iletiyor. Başbakanlık şeyhin rüyası mektubunu ilgisi (!) nedeniyle ve resmi yazı ile Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderiyor.
Resmi yazının altındaki imza: Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Ruhi Özbilgiç.
Milli Eğitim Bakanlığı ise kendisine gönderilen şeyhin rüya mektubunu bu kez ilgisi nedeniyle (!) ve yine resmi yazı ile YÖK’e gönderiyor.
Resmi yazının altındaki imza: Yüksek Öğrenim Genel Müdür Yardımcısı Kamil Zengin.
Tam bir komedi. Ya da tam bir utanç olayı. Şeyhini rüyasında gören adam bunu Recep Tayyip Erdoğan’a anlatıyor. ‘Şeyhimiz bana böyle böyle buyurdu’ diyor. Başbakan resmi işlem başlatıyor!
Gazeteciler Arap ülkelerinde gezmekte olan Tayyip Bey’e bu konuyu sorduklarında aynen şu yanıtı alıyorlar:
‘Beni ırgalamaz.’
İfadeye, sözlere bakın! Mektup özel. Evine bırakılmış. Devlete verilen bir dilekçe bile değil.
Şeyh rüyalarıyla devlet yönetiliyor, resmi yazışmalar yapılıyor.
Helal gıda standardı... Köpek bulunan eve melek girmez edebiyatı... Şimdi resmi yazışmalara dökülen şeyh rüyaları!
Bu gidiş nereye? AB’ye mi, İran’a mı, Afganistan’a mı?
Ne bileyim, beni ırgalamaz!
YÖK modaevi!
Meclis Başkanı konuştu: ‘YÖK siyasi simge olmayacak beş adet türban çizimi hazırlatsın.’
İş iyice cıvımaya başladı! Ben YÖK’ün yerinde olsam bunu yaparım! Ancak öncelikle modaevi açabilmek için hükümetten ödenek isterim. Piyasadan desinatörler, modacılar toplarım. Çizimleri yaptırır, tanıtım kokteyli düzenlerim. Hem magazin basını gelir, hem Bülent Arınç!
YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in Arınç’ın bu sözlerine yanıtı ise cuk oturdu:
‘Son türban kararını veren biz değiliz. Bu tasarımları AİHM’ye hazırlatsınlar.’