Paylaş
EVET, kendisi ‘‘Profesör Doktor’’ unvanı taşır. Yani ekonomi profesörü! Ama gelin görün ki, yayınlanmış bir tek eseri, bilime bir tek katkısı yoktur. Eğer varsa, eğer ben yanılıyorsam, lütfen bildirsin. Burada yayınlamak boynumun borcudur.
Profesörlük unvanını bütün resmi yazışmalarında kullanır. Hatta kendi şirketlerinin iş takibini yapmak için bakanlıklara yazdığı yazılarda bile bu unvan hep vardır. Aslında, üzerinde çok önemle durulması gereken bir husustur da, bugünkü konumuz farklı.
Efendim, Tansu Hanımefendi birkaç günden beri yine büyük inciler döktürüyor. Ecevit'e sesleniyor:
‘‘Sen Mustafa Kemal misin, yoksa Vahdettin misin?’’...
Bak bak bak sen, bu ‘‘benzetme’’ ne anlama geliyorsa!
Herhalde birileri kulağına biraz tarih bilgisi fısıldadı ki, Kemal Derviş için benzetmelerini sürdürdü.
Derviş'i Damat Ferit'e benzetti!
Damat Ferit, İstanbul işgal edildiğinde sadrazamlık görevinde bulunan, Türkiye'nin parçalanmasını öngören Sevr Anlaşması'nı imzalayan en büyük alçak ve vatan hainidir.
***
Kerameti kendinden menkul ‘‘Prof. Dr.’’ Hanımefendi hızını önceki gün de alamadı. Kendisini ziyarete gelen Kemal Derviş'e şunları söyledi:
‘‘Siz hükümetin pilisiniz.’’
Yani tükenmiş bir hükümetin ömrünü uzatıyorsunuz demeye getirdi... Ve ekledi:
‘‘Bu ziyareti kimin adına yapıyorsunuz? Hükümet adına ise bu hükümet tükenmiştir. Kendi adınıza ise sizin siyasi sorumluluğunuz yoktur.’’
Türkiye öyle bir duruma geldi ki, ekonomide yeni krizler patlasa, Türkiye batsa, her şey kötüye gitse, Hanımefendi zil takıp oynayacak.
‘‘Aman Tanrım, bana iktidar kapıları açılıyor. Haydi, her şey daha beter olsun da işim kolaylaşsın...’’
Oysa Derviş, önceki gün Baykal ve dün Kutan'ı da ziyaret etti. Onlardan böyle anlamsız ve tutarsız sözler çıkmadı. Eleştirilerini adam gibi ilettiler.
(Kimse yanlış anlamasın, bunları Derviş veya hükümeti savunmak için yazmıyorum. Bu hükümete en ağır eleştirileri yönelten bir gazeteciyim.)
***
‘‘Tansu Hanımefendi, Türkiye son aylarda büyük krizler yaşadı. Siz bir muhalefet partisinin genel başkanı ve ‘‘ekonomi profesörü’’ olarak bu konuda şimdiye kadar bir tek ciddi, tutarlı çözüm önerisi getirdiniz mi?
Hayır, sürekli gargara yaptınız. Böyle Vahdettin, Damat Ferit, pil gibi laf ebeliği ile zaman geçirdiniz.
Peki Kemal Derviş'in bugün IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlarla yaptığı anlaşmaları siz başbakan iken yapmadınız mı? Onlara aynı biçimde niyet mektupları imzalamadınız mı? Onların isteklerini yerine getirmediniz mi?
Hanımefendi, 1994 krizinde Marmara Bank, TYT Bank, İmpeksbank gibi düzmece bankalar battığında siz başbakan değil miydiniz?
IMF komiserleri sizin döneminizde Türkiye'de karargah kurmamış mıydı?
1994 devalüasyonunu yapan siz değil miydiniz?
O halde ne konuşuyorsunuz siz?’’
***
Türkiye eğer bugünkü durumlara düştüyse, bunun tek sorumlusu bu hükümet değildir. Bugünkü hükümet elbette beceriksizdir, hatalıdır, sorumludur ve yaptığı her şeyin hesabını vermelidir.
Ama ya geçmiş hükümetler?
Biraz geçmişe, 1980'li yıllara gidelim. Turgut Özal, Süleyman Demirel, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve onların kadroları, 2001 yılındaki şu tablodan acaba sorumlu değil midir?
Onların hangisi yağmaya, talana, hortumlamaya, israf ve savurganlığa ciddi biçimde karşı çıktı? Hangisi önlem aldı?
Tam tersine, her biri kendi küçük oy çıkarları için ülkemizin başına binbir dert açmakta yarışmadılar mı?
Örneğin kaçak elektrik kullanan kendi şirketi için Enerji Bakanı Ersin Faralyalı'ya resmi yazı yazıp, üstelik ‘‘Prof. Dr.’’ unvanıyla altına da kapı gibi imza atarak borçlarının üzerine yatmak isteyen Tansu Çiller değil miydi?
Amerika'daki inanılmaz malvarlığını kamuoyundan gizlemeye kalkışan, iş açığa çıkınca mosmor olan o değil miydi?
***
Ben böylelerine çok kızıyorum. Kendi geçmişini unutanlar, geçmişte yaptıklarının hesabını veremeyenler, fırsat bulunca ortaya çıkıp laf salatası üretiyorlar ve Türkiye'de buna ‘‘siyaset’’ deniliyor!
Zaten başımıza ne geldiyse bu siyaset anlayışı ve bunlar gibi siyasetçiler yüzünden geldi.
Bunlar olmasa, bunlar elllerini Türkiye'den çekse, inanın ki ülkemiz birkaç ayda zıplar ve dünyada hak ettiği yeri bulur.
Ama olmuyor, bunlarla olmuyor.
Nitekim ANAR tarafından yapılan son kamuoyu yoklamasında seçmenlerin yüzde 40'ı hiçbir partiye oy vermeyeceklerini söylüyorlar. Barajı geçen bir tek parti bile yok!
Bu terazi bu hafifliği, bu sorumsuzluğu, kefesinde bulunan Prof. Dr. Tansu Çiller gibilerin bilgisizliğini ve ciddiyetsizliğini artık çekmiyor.
Paylaş