Paylaş
DÜNYANIN hiçbir ülkesinde böylesine yozlaştırılan bir ‘‘demokrasi’’ olamaz. Bizim demokrasimizde her şey ölçüsünü kaçırmıştır.
Milletin vekili olarak bizleri parlamento çatısı altında temsil eden kişilerin hepsi, aslında kendi genel başkanlarının vekilleridir. Yani bizim değil.
Genel başkanlar, onların karıları ve kocaları tarafından listenin üstüne konulup seçilmişlerdir.
Bir kez seçildikten sonra bütün çabaları kendi genel başkanlarının gözüne girmektir.
***
Şimdi demokrasi oyununun yeni bir perdesi önümüze açılmak üzere. Meclis'te bunlar hakkında ciddi veya gayri ciddi 15 adet Soruşturma Komisyonu kurulmuş.
Bu genel başkanlardan bir tanesi olsun ‘‘Gönderin beni Yüce Divan'a, orada hesabımı vereyim ve aklanayım’’ diyemiyor.
Komisyonlarda kim nasıl aklanmış, kim nasıl suçlanmış?
Bu konuda raporlar hazırlandı.
Acaba bu milletin vekillerinden kaç tanesi bu raporları okudu da görüş sahibi oldu?
***
Şimdi bunlar, yarından başlayarak Genel Kurul'da oylama yapacaklar. Birbirlerini ya aklayacaklar, ya da Yüce Divan'a, yani yargıya gönderecekler.
Önüne gelen konuşuyor, öbürlerine mesaj gönderiyor.
Bazısı Kurt-Güvercin-Arı edebiyatı yapıyor.
‘‘Benim kurt senin güvercini yer...’’
‘‘Yooo, güvercin hep yüksekte uçar, kurt ona yetişemez...’’
‘‘Bizim arı bal yapar petek yapar, yolsuzluk yapmaz...’’
Böyle ucuz tartışmalar.
***
Tansu Çiller olsun, Mesut Yılmaz olsun, diğerleri olsun, aralarında bir yürekli ve babayiğit siyasetçi çıkıp ‘‘Gönderin beni Yüce Divan'a’’ diyemiyor.
Diyemez!.. Çünkü hepsi geçmişte bazı işlere bulaşmış.
Devletin ve milletin başbakanın namusuna ve şerefine emanet edilen, sadece devletin gizli harcamaları için kullanılması gereken örtülü ödenek parası dolandırıcı Selçuk Parsadan'a kaptırılmış!
İşin içine çetecilerle yapılan özel görüşmeler, yüz milyonlarca dolarlık peşkeş iddiaları, banka satışlarında aracılık etmeye yönelik hikáyeler girmiş ve bu kadroların tümü, kelle hesabıyla aklanıp kendilerini kurtarmanın peşinde.
***
Bunların genel başkanları böyle olursa, biz kime nasıl güveneceğiz? Bu durumda karşımızda bir tek seçenek kalıyor.
Soruşturma komisyonlarının raporları yarın oylanmaya başlayacak.
Komisyonlarda alınan ‘‘Aklansın’’ ya da ‘‘Yüce Divan'a gitsin’’ kararlarını hep birlikte unutalım.
Genel Kurul bu konuda hiçbir ayırım yapmasın ve dosyaların tümünü Yüce Divan'a göndersin.
Bunun için salt çoğunluk olan 276 oy gerekiyor.
Yarından başlayarak bütün milletvekilleri oturumlarda hazır bulunsunlar ve parti ayırımı gözetmeden oylarını bu doğrultuda kullansınlar.
Böylece bu çirkin ve anlamsız pazarlıklar da sona ersin.
Kararı yargı versin, kimin suçlu olduğu, kimin görevini ihmal ettiği, kimin yolsuzluk yaptığı veya yapmadığı böylece belgelensin ve hepimiz rahat bir nefes alalım.
Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve diğerleri kusura bakmasınlar da, ak koyun kara koyun ancak o takdirde belli olur.
***
Bu yapılmazsa, siz yarından başlayarak Meclis'te oynanacak oyunları, yapılacak çirkin pazarlıkları seyredin!
‘‘O benim ortağımdır, hükümet bozulmasın diye korumak zorundayım...’’
‘‘Bakın haaa, bizimkini Yüce Divan'a yollarsanız ortaklıktan çekiliriz...’’
‘‘Kurt kuşu yiyecek, arı kurdu sokacak...’’
‘‘Siz istikrarı bozmak istiyorsunuz...’’
‘‘Tansu'yu gönderelim, Mesut'u kurtaralım...’’
‘‘Yok hayır, Mesut'u gönderip Tansu'yu kurtaralım. Ne de olsa eski ortağımızdır...’’
Böyle cıvık, böyle ipe sapa gelmez pazarlıklar!
Karşılıklı tehditler, şantajlar!
Partiden ve genel başkandan gelen direktifle aklamalar, suçlamalar!
Belki ortada büyük yolsuzluk, görevi ihmal, usulsüzlük var ama kelle hesabıyla kimin ne olduğu ortaya çıkmayacak.
Haydi yiğitler, gün bugündür!
Çıkın er meydanına ve ‘‘Gönderin beni yargıya’’ deyiverin.
Eğer yüreğiniz yetiyorsa!
Korkmayın, kıvırmayın, kelle hesabına ve laf oyunlarına sığınmaya sakın kalkışmayın. Daha da küçük düşersiniz.
Paylaş