HER yaz mevsiminde aynı üzüntüyü yaşarız. Ormanlarımız cayır cayır yanar. Ya da yakılır. Hayatta izlemeye içimin elvermediği tek sahne orman yangınları. O güzelim ağaçlar tutuşmuş, alevler göklere yükseliyor.
Ormanla birlikte içindeki hayvanlar yanıyor. Kuşlar, sincaplar, kaplumbağalar...
Türk milleti ormanlar konusunda bir türlü duyarlı olamadı. Adam orman yakınında tarla sahibi ve kuru otları yakıyor. Beş dakika sonrasını düşünemiyor... Ve alevler koskoca cenneti yok ediyor.
Geçen gün Ankara'da gördüm. Konya yoluna bitişik orman alanlarında ahali piknik yapıyordu ve bazıları mangalda, bazıları ağaç diplerinde ateş yakmıştı. Türk milletinin iki özelliği var! Ormanda piknik yaparken ızgara et yiyor. Bunun için de ateş yakmak gerekiyor. Kafayı çeken vatandaş ateşi söndürmeden gidiyor ve sonrası belli.
Ormanlar ya cahillikten, ya bilerek yakılıyor.
Cahillik: Adam tarlasında anız yakıyor. Ormanda ateş yakıp ızgara et pişiriyor. İçki şişelerini ormanda bırakıyor, bunlar bir süre sonra mercek etkisiyle güneşi yansıtıp önce otları, sonra ağaçları tutuşturuyor. Ormanın içine sönmemiş sigarasını atıyor. Örneğin araba kullanırken yaktığı sigarasını, orman kenarından geçen yola fırlatıyor. Ağaçların dibi zaten kuru otlarla kaplı. Bir kıvılcım her şeye yetiyor.
Bunlar insan değil. Peki ne? Maganda mı, cani mi, başka bir şey mi? Adını siz koyun ama insan olmadıkları kesin.
Kasıtlı: Bunun en somut örneklerini PKK sergiledi. Yurdun dört bir yanında ormanlarımızı bilerek, cayır cayır yaktılar.
Balıkesir Kepsut ormanları birkaç gün önce yandı. Marmaris ormanları yanıyor. İçimiz parçalanıyor. Binlerce hektarlık yeşil cennet yok olup gidiyor.
Orman yakanlara güya çok ağır cezalar verilmesi gerekiyor. Bugüne kadar böyle bir ceza alanı ben duymadım. Eğer veriliyorsa, ibret olsun diye basında her gün haber yapılmalıdır. Kimin umurunda!
TIK YOK!
KESİN kuraldır: Türkiye'de bir şey yaptığınız zaman yanınıza kár kalır. Yazarsınız, işin üzerine gidersiniz, hiçbir makam ilgilenmez. Burada Futbol Federasyonu'na milyonlarca dolarlık sorular sordum, ses gelmedi.
Geçen gün Galata Köprüsü Rezaleti diye, yine milyonlarca dolarlık bir rezaleti yazdım, hiçbir makamdan ses gelmedi.
Türkiye genelinde ilgili kişi ve kuruluşlar artık yüzsüz ve yalama olmuş. Ne yazarsanız yazın, onlar için fark etmiyor. Hortumlar, vurgunlar böylece oluşuyor.
Bir örnek daha vereyim: İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın uzantısı olan birinci sınıf bir tarihi eser var. Sepetçiler Kasrı. İzinsiz çivi bile çakamazsınız. Eminönü Belediye Başkanı Ahmet Çetinsaya'nın başkanı olduğu bir vakıf burasını devletten kiraladı. İçine dozerler sokarak, altını üstüne getirerek Hammam isimli bir sosyete kulübü yaptı.
Bu rezalete karşı girişimler yapıldı, yıkım kararı alındı ama her şey aynen devam ediyor. Anıtlar Kurulu suç duyurusunda bulundu, aradan yıllar geçti, sonunda savcılık dava açtı. Bu dava da yıllar boyu sürer gider. Sonuçta, İstanbul'un göbeğinde bir tarihi eserimiz daha böylece yok edildi. Geçmiş olsun. Evet, Türkiye'de her şey yapanın yanına kár kalıyor.
GAZETECİ KİTAPLARI
GAZETECİ arkadaşlarımız çok ilginç kitaplar yazıyor. İşte son çıkan üç kitap. Alın, bir solukta okuyun.
Nursun Erel: ‘‘Hamamböceği Sendromu’’ (Remzi Kitabevi). Nursun Kanal-D muhabiri olarak İran, Irak, Libya ve Pakistan'da başından geçen olayları anlatıyor.
Fatin Dağıstanlı: ‘‘Rahşaniçe’’ (İnkılap Yayınevi). Bu kitapta Rahşan-Bülent Ecevit çiftinin, daha doğrusu madalyonun hiç bilinmeyen öbür yüzünün öyküsünü bulacaksınız.
Nedim Şener: ‘‘Naylon Holding’’ (OM Yayınevi). Orhan Aslıtürk isimli kaçağın marifetleri, belgelerle vurgunları. Türkiye'nin nasıl soyulduğunun inanılmaz perde arkası.
Bir de üstadımız, 90 yaşındaki büyüğümüz tarihçi Cemal Kutay'ın sorulu cevaplı ‘‘Bir Solukta Atatürk’’ isimli kitabı. Bu kitabı Türkiye Gaziler Vakfı bastırmış, gelirinin tamamı gazilerimize gidiyor. (Tel: 0312 417 23 44. Faks: 0312 419 25 18. Web: www.gaziler.org.tr)