ÖNÜME her gün yığılan mesajlarla inanın üç gazete çıkar. Yolsuzluk, haksızlık, vurgun, soygun, duyarsızlık, din ticareti, Türk milleti bunalmış durumda. Bugün çok özetle birkaç örnek vereceğim.
Hürol Karahanoğlu’nun tepesi fena atmış, sansür ederek yazıyorum:
"Tekstilciyim. Devletin Gazi Üniversitesi Hastanesi’ne bin takım ameliyathane kıyafeti sattık. Faturayı 23 Kasım 2005’te kesip malı teslim ettik. En geç 45 gün sonra paramızı alacaktık. Lanet olsun, vermeseydik. Paramızı alamıyoruz. İlk kez devlete iş yaptım, böyle devlet mi olur lan? Soruyorum hükümete, bu mu devlet? Hastane borcunu ödemiyor, Tayyip Erdoğan her şey yolunda falan deyip duruyor. Neymiş iyi durumda olan? Önce borcunuzu ödeyin. Sizden ricam bunu millete duyurun ki, başka tüccarların canı yanmasın. Devlet bize borcunu ödemiyor, sonra bir ay içinde vergini ödemezsen hacizle alırım diyor. Lan siz benim paramı vermiyorsunuz, sonra haciz yaparız diyorsunuz. Valla bir devlet adamı falan gözüme gözükmesin... Böyle mi devlet yönetilir? 27 yaşında bir kimya mühendisiyim, böyle mi düşünmeliyim devletim hakkında?"
"THY ile 6 Nisan’da İspanya’ya uçtum. Uçağa girerken tasavvuf müziği çalıyordu! Havalandık, servis başladı. Sekizinci sırada şarap bitti, daha arka sıralara veremediler. Yemekte et veya makarna seçeneği vardı. Orta sıralarda makarnanın bittiğini açıkladılar. Soğuk kabinde battaniye istedik. Uçakta 10 battaniye varmış, hepsini çocuklara vermişler. Başka battaniye kalmamış. Sorun yemek, şarap, battaniye değil. Sürekli uçan biriyim ve şunu görüyorum: THY giderek ’Türklüğünü’ ve kalitesini yitiriyor."
* * *
Ege’den bir öğretmen yazıyor, ismini vermiyorum:
"Müftülükten okulumuza Kutlu Doğum Haftası nedeniyle bakanlık oluru alınmış, içinde bol Arapça-Farsça bulunan bir şiir gönderildi. Şiiri en iyi ezberleyip okuyan küçük çocuk birinci seçilecek ve kendisine bir Cumhuriyet Altını verilecekmiş. Öğrencilerimize duyurmamızı istediler. Maddi durumu iyi olmayan bütün öğrencilerimiz, altını alabilmek umuduyla bu şiiri ezberlediler. Öğrencilerimizi altın vaadiyle din sömürüsünde kullandılar. Biz olay burada bitti derken ilçe müftüsü okula gelip müdürle birlikte derslere girdi. Yavrularımıza dinsel sorular sorup verilen cevapları sınıfa tekrar ettirdi. Sonra müftülük tarafından hazırlanmış dinsel içerikli yayınları çocuklara verip gitti. Burası devletin bir okulu. Müftü hangi hak ve sıfatıyla bizim derslerimize giriyor? Bu nasıl bir eğitim sistemidir? Kimler minicik çocuklarımıza el atmıştır? Bu soruları biz kime soralım?"
* * *
Vatandaş Hüsnü Akıncı dün TBMM Başkanı Bülent Arınç’a gönderdiği faksın bir örneğini bana geçmiş. Yine özetliyorum:
"Peygamberimizin Kutlu Doğum Haftası törenindeki sözleriniz düşündürücüdür. Peygamber sevgisini gül demeti şovuna dönüştürmeniz ise ibret vericidir. Sebebine gelince: Hazreti Peygamberimiz ’İnsanlar sözleriyle değil, yaptıklarıyla değer bulur’ buyurmuşlardır. Kuran’ın hemen her sayfasında ’Adil olunuz, zulüm yapmayınız’ emri bulunduğu halde bazıları yetim hakkı yiyerek, başkalarının zararına kasalarını doldurarak ve hak etmedikleri makam, mevki ve rütbeleri elde ederek, adaletten uzaklaşarak zulüm yapmışlardır.
Sayın Başkan, gerçek Peygamber sevgisi, Hazreti Peygamberimizin verdiği emirlere uymaktır. O emirler hiçbir zaman değerini kaybetmemiştir, kıyamete kadar da geçerli olacaktır. O emirlerin gereği yapılmadıkça, gül dağıtmanın, tören yapmanın, parlak sözler söylemenin, ağlayıp gözyaşı dökmenin anlamı kalmaz. Yapılan etkinlikler de, duygu sömürüsünden öteye geçmez.
Her şeyden önce, ülkeyi yönetenler bu emirlere uyarak topluma örnek olmalıdır. Peygamberimizin, zulüm sahiplerinin işine gelmeyen emirleri hayata geçirilmedikçe İslam’ın gerçek nuru parlamayacak ve Hazreti Peygamberimiz memnun olmayacaktır.
Henüz milletvekili dokunulmazlığının bile çözüme kavuşturulmadığı ülkemizde gül dağıtmayı peygamber sevgisi ve ölçüsü kabul ve ilan etmek, bir siyasi gösterinin inkár edilemez kanıtıdır... Ve bana göre sömürünün en büyüğüdür.
İnancımın gereği, vatandaşlık hakkımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Saygılarımla."