Muhtıra

27 Nisan gecesi saat 23.00’te muhtıra açıklandı. Algılama zorluğu olmayanlar hadiseyi iyi anladı. Muhtıra özellikle laiklik kavramından söz ediyor; çünkü Türkiye Cumhuriyeti bu iktidarın ve hükümetin elinde bir yerlere sürükleniyor.

Milli eğitim ve ulusal kavramlar yok ediliyor. Onların yerini din sömürüsü alıyor. Küçücük öğrenciler bile devlet tarafından düzenlenen ve göz yumulan dini törenlere türban ve sıkmabaşlarla çıkarılıyor.

Bu tavırlar neredeyse her yerde sergilenirken, o illerin valileri, ilçelerin kaymakamları acaba ayakta mı uyuyordu? Bunları görmediler mi, görmek işlerine mi gelmedi?

Muhtırada olmayan bir örneğin belgesi elimde. Samsun Valiliği Çarşamba İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından bütün okul müdürlüklerine gönderilen 23 Şubat 2007 tarih ve 1891 sayılı yazı:

"20-27 Nisan 2007 tarihleri arasında kutlanacak 2007 yılı Kutlu Doğum Haftası münasebeti ile ilçemiz ilköğretim okulları arasında Hazreti Peygamberde Çocuk Sevgisi, lise ve dengi okullarda ise İslamda İnsan Sevgisinin Toplumsal Boyutları konulu kompozisyon yarışmasının düzenlemesiyle ilgili Kaymakamlık onayı ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi, kompozisyon yarışmasının okulunuz öğrencilerine duyurulmasını, okulunuzda dereceye giren eserlerin 6 Nisan 2007 tarihine kadar Müdürlüğümüze gönderilmesini rica ederim. Mehmet Atar. Müdür adına Şube Müdürü. Dağıtım: Tüm okul müdürlüklerine."

* * *

AKP
döneminde çoğumuzun dikkatinden kaçan bir uygulama başlatıldı. Peygamberimizin doğumunu kutlama törenleri (eskiden böyle bir şey yoktu) tam da 23 Nisan bayramına denk getirildi!

Çocuklara ve öğrencilere ulusal egemenlik kavramı, yurt sevgisi ve Türklük, bilinçli olarak unutturulurken, onun yerine dinsel bir kavram çıkarıldı. Başka bir hafta mı kalmadı da, Kutlu Doğum Haftası her yıl 23 Nisan’a denk getiriliyor!

Bunu elbette bilerek ve bilinçli olarak yapıyorlar.

Küçük çocukları 23 Nisan haftasında okullarda, spor salonlarında örtüyorlar, ilahiler okutuyorlar. Ankara’da bile 23 Nisan günü Atatürk Spor Salonu’nda küçük çocuklar için Kuran okuma yarışması düzenlemişlerdi. Sonra iptal ettiler.

Din sömürüsüyle oy avcılığı yapıyorlar. Fakir fukara Müslümanların oylarıyla iktidar oluyor, malı götürüyor ve parasal kazancı partili yandaşları ile yabancılara pompalıyorlar.

Bu uygulamalara karşı çıkan milyonlarca insanımız, onlara dersini l4 Nisan günü Tandoğan Meydanı’nda verdi. Bugün İstanbul’da verecek. (Mitingi art (Avrasya) ve Kanaltürk canlı yayınlayacak.)

Asker muhtırasını verdi, görevin ilk aşamasını tamamladı. Hem de komediye dönüşen ve mizah konusu olan cumhurbaşkanlığı seçiminden birkaç saat sonra.

Ülkemizi bu duruma düşüren sorumlular en başta Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, ABDullah Gül, Hüseyin Çelik ve bu iktidarın öteki mensuplarıdır. Devleti ele geçirdiler, kadrolaştılar. Meydanın boş olmadığını şimdi görüyorlar ama iş işten geçtikten sonra.

Askerlerin laiklik muhtırasında çok önemli bir cümle var:

"Atatürk’ün ’Ne Mutlu Türküm Diyene’ anlayışına karşı çıkan herkes, Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır."

Bu cümlenin muhataplarından biri de ABDullah Gül. Bu sözümü şimdi kanıtlıyorum. Refah Partisi milletvekili kimliğiyle bir seminerde yaptığı ve sonra kitap haline getirilen konuşmasında aynen şöyle diyor:

"Ne mutlu Türküm diyene lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür."

Genelkurmay bu gibiler için, "Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır" diyor. Yanlış mı?

Türk devletinin başına geçmeye aday gösterilen -ve adaylıktan derhal vazgeçmesi gereken- şahıs, işte budur.

Genelkurmay muhtırası yerini ve hedefini buldu, amacına ulaştı. "Bu Meclis bu koşullarda cumhurbaşkanı seçmemeli" mesajı dolaylı biçimde verildi.

Şimdi malum AKP-ABD-AB-entel-işbirlikçi-şeriatçı-Kürtçü korosu yaygaraya başladı!

"Demokrasi... Özgürlük... Hukuk... Yüce Meclis ne isterse onu yapar... Genelkurmay’ı kınıyoruz..."

Bunlar işin hikáyesidir. Yüzde 34 oyla Meclis çoğunluğunun yüzde 66’sını ele geçiren, Meclis’teki kelle çoğunluğuna sığınıp ülkeyi altüst eden, ülkeyi yandaşlarına, eşe dosta ve yabancılara peşkeş çeken, Cumhuriyet rejiminin ilkelerini ve ulusal kavramları bile yok etmeye yeltenenleri uyarmak işlerine gelmiyordu.

Asker devreye girdi, 27 Nisan sürecini başlatıp milyonlarca insanımızı rahatlattı. Medyanın büyük çoğunluğunu da elinde bulunduran entel-şeriatçı kesim ise, askerleri hemen tu kaka ilan etti! Niçin?.. Çünkü uyarı yapan, Cumhuriyet ilkelerini savunan ordu bizim değil! Peki kimin ordusu?

Kıbrıs Rum Kesimi, Barzani, Talabani ya da Ermenistan ordusu!
Yazarın Tüm Yazıları