DÜN Türk-İş tarafından her ay düzenli olarak yapılan araştırmanın haziran ayı sonuçları açıklandı.
Tam bir ibret belgesidir. İçinde bulunduğumuz haziran ayında dört kişilik bir ailenin sadece gıda harcamaları, yani mutfak enflasyonu yüzde 2.37 oranında arttı.
Böylece aynı ailenin açlık sınırı 517 YTL’ye ulaştı.
Aynı ailenin yoksulluk sınırı ise 1.861 YTL oldu.
Öteki sonuçlar şöyle:
Memurlara yılbaşında yapılan zam, sadece bu ay içerisinde uçtu gitti.
Asgari ücrete yılbaşında yapılan 30 YTL tutarındaki zammın başına da aynı şey geldi.
Ortada korkunç bir tablo var. Milyonlarca asgari ücretli vatandaşımız şu anda yılbaşına göre geriye düşmüş durumda. Açlık sınırının da çok altında yaşıyor.
Memur, işçi, emekli, bütün kesimler aynı çileyi çekiyor. Nüfusun yüzde 10’u işsiz, onları hiç saymıyorum!
Dün Ankara’da görevli 14 yıllık hekimden aldığım faks mesajı:
"Maaşım net 1 milyar 380 milyon lira. Açlık sınırındayım. İnsaf!"
Türk parası birkaç hafta içerisinde yüzde 30 değer yitirdi. Döviz yükseldi, faizler arttı.
Hükümet hemen açıklama yapmaya koyuldu:
"Bu durum dış piyasalardan kaynaklanıyor."
Soruyorum: Bu olayı dünyada bizden başka hangi ülke yaşadı? Birinin ismini versinler.
Piyasalar durgun. Günü kurtarmak için devletin ve milletin fabrikalarını, limanlarını, altın yumurtlayan tesislerini, okul binalarını, kamu arazilerini önüne gelene satan AKP iktidarı şimdi piyasaya döviz satıyor ve bu yolla dövizin ateşini düşürmeye çalışıyor.
İktidarları boyunca milleti bol bol uyuttular. Türk parasının değerini yüksek tutup insanlara yapay pembe tablolarla masal okudular. Şimdi acı gerçekler tek tek ortaya çıkmaya başlayınca, piyasaya döviz satıyorlar.
Son birkaç gün içerisinde 1 milyar dolardan fazla döviz sattılar. Döviz satmayı daha ne kadar sürdürecekler, bilen yok.
***
Bir iktidar "Biz zaten enkaz devralmıştık" edebiyatına başladıysa, bilin ki çuvallamaya başlamıştır. Bir iktidar yıllar sonrası için vaatlerde bulunuyorsa, "Hele biraz daha sabredin sevgili vatandaşlarımız, tünelin ucu göründü" lafları ediyorsa, yine bilin ki çuvallamaya başlamıştır.
Ne dedi Başbakan geçen gün? "Cumhuriyetimizin 100. yılında ülkemizi inşallah gökkuşağı ülkesi yapmış olacağız!"
Gökkuşuağı ülkesinin ne demek olduğunu bilen yok. Herhalde kendisi veya eline verilen yazılı metni kaleme alanlar biliyordur!
Söz verdiği tarihe bakın! Cumhuriyetin 100. yılı. Yani 2023!
Henüz 17 yıl var.
Şimdi sevgili okuyucularım, ben de sizlerden aynı doğrultuda bir istekte bulunacağım. Lütfen şunun şurasında 17 yıl bekleyin, -her ne demekse- gökkuşağı ülkesi olduğumuzu görün!
Bir ülkede iş ciddiyetini yitirir, milleti masallarla uyutmaya kalırsa, olacağı işte budur.
YANIT YOK AMA...
Dünkü yazımda Başbakan’ın sağ kolu ve danışmanı Cüneyd Zapsu ile ilgili sorular sormuştum. Hiçbir yerden yanıt elbette gelmedi. Ancak bir bölümünü dün Milliyet’te Nedim Şener’in haberinden öğrendim.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Cüneyd Zapsu ile annesinin para gönderdiği BİM mağazalarındaki iş ortağı terörist Yasin El Kadı dosyası için takipsizlik kararı vermiş. Ayrıca Zapsu’nun ifadesini almaya bile gerek görmemiş.
Acaba Maliye Bakanlığı tarafından savcılığa gönderilen dosyada neler vardı? Örneğin suç duyurusu var mıydı?
Demek ki devlet kurumu olan Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) belgelerle dolu raporunu boşuna hazırlamış, onca emek ve çabayı boşuna harcamış!
Şimdi kafaları kurcalayan bir soru var. Cüneyd Zapsu yıllardan beri Başbakan’ın danışmanı olarak görev yapıyor, onun adına ABD yönetimiyle bile görüşüyor. Başbakanlık ise resmi yazısında "Böyle bir danışmanımız yoktur" diyor.
Devlet işte böyle yönetiliyor! Danışman mı, değil mi? Bilmece bildirmece, dil üstünde kaydırmaca!