Paylaş
İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, Danıştay'ın en üst düzeyde kurulu. Bu kurul tarafından verilen kararlar kesin. Bundan kısa süre önce verilen bir karar, türban konusundaki tartışmalara son noktayı koyuyor.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde görevli bir santral memuresi, başındaki türbanı çıkarmadan işe gelmekte direniyor. Kendisine birkaç kez sözlü uyarı yapılıyor, mahkeme kararları ve ilgili yasalar uyarınca başını açması gerektiği hatırlatılıyor.
Ancak bayan görevli aldırış etmiyor ve görevine son veriliyor.
Bayan görevli Danıştay'da dava açıp işlemin iptalini istiyor. Danıştay 8. Dairesi konuyu görüşüyor, türbanlıya önce uyarma cezası verilmesi gerektiğini karara bağlıyor... Ve idarenin işlemini haksız bulup yürütmenin durdurulması kararı veriyor.
İdare bu karara itiraz ediyor. Konu İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nda ele alınıyor ve yürütmenin durdurulması kararı kaldırılıyor.
Danıştay'ın 1999/229 sayılı bu kararını özetliyorum:
‘‘(Türbanlı) Davacının uymak zorunda olduğu kuralları bilmediği veya bu konuda uyarılmadığı için değil, kıyafet yönetmeliğinde yer alan kuralları benimsemediği, görev yerinde başı açık görev yapmayı kabul etmediği, ileriye yönelik olarak da aynı şekilde davranacağı ve yönetmeliklerde yer alan kıyafetle ilgili kurallara uygun davranmayacağını açıkça ifade ettiği ve aynı davranışını sürdürdüğü anlaşılmaktadır.
Bu durumda uyarı cezası verilmesini gerektiren davranıştan farklı olarak, uyulması gereken kuralları biliyor olmasına rağmen, ideolojik veya siyasi amaçlarla kurumun huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak biçiminde davranışlarını ısrarlı bir biçimde sürdüren (türbanlı) davacının görevine son verilmesinde mevzuata aykırı bir yön görülmemiştir.
Yürütmenin durdurulması kararının kaldırılmasına...’’
***
Bir ülkede kurallar ve yasalar ya vardır, ya da yoktur. Türkiye'de kamu görevlilerinin işyerlerine türbanlı, mini etekli, vücut hatlarını gösteren dar giysilerle, göğüs açık, kravatsız vesaire gelmesi yasaktır. Bu konuda çok sayıda yargı kararı da vardır.
Ancak gelin görün ki, bazı ‘‘anayasal’’ kuruluşlarda bile türban yasağı uygulanmaz.
İşte Sayıştay Başkanlığı.
Bu kuruluşun 5. Daire raportörlüğünde görevli bayan denetçi N.E. görevine türbanla gelir. Örtüsünü masaya oturunca çıkarır ve giderken yine takar.
Yine Sayıştay'ın Bilgi İşlem Merkezi'nde üç bayan görevli sabahtan akşama kadar türbanla çalışır.
Bazı Sayıştay üyelerinin ve denetçilerinin eşleri, bırakın türbanı da bir yana, örneğin daire doktorluğuna kara çarşafla gelip ilaç alırlar.
Bir kez daha belirteyim ki, Sayıştay anayasal bir kuruluştur!
Şu anda Sayıştay'ın yeni binası Ankara'da yapılmaktadır. Önünden geçenler görmüştür, bina bitmiyor ama cami yıllar önce bitirildi ve hizmete girdi!
***
Gelelim İ. Melih'in Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne! Yolunuz buraya düştüğünde, örneğin Hukuk Servisi elemanlarına bir bakın.
A.K., D.Ö. ve A.Y. isimli bayan avukatların orada türbanla görev yaptığını göreceksiniz.
Yolunuz İmar Müdürlüğü'ne düştüğünde ise mimar, şehir plancısı ve harita mühendisi olarak görev yapan T.Y., P.G. ve F.Y. isimli bayanların yine türbanla oturduklarına tanık olacaksınız.
Sekreterlerin de bir bölümü türbanlı.
Belediye Hastanesi ise ayrı bir álem! Orada başhemşire A.B.'den tutun hemşirelere ve fizyoterapi uzmanlarına kadar çoğu türbanlı.
Peki ama İçişleri Bakanlığı nerede? Ankara Valiliği nerede?
Bunlar uykuda mı? Burunlarının dibindeki bir belediyeyi bile görmüyorlar mı? Yoksa görüyorlar da, vaziyeti idare mi ediyorlar?
Türkiye'nin başkentinde Sayıştay'da ve Büyükşehir Belediyesi'nde durumlar bu merkezde! Varın diğer beldelerimizi siz düşünün.
***
Burada bir kez daha vurguluyorum. Bir ülkede yasalar ve kurallar ya vardır, ya yoktur. Türkiye'yi yönetenler bunu açıkça belirtsinler.
Ya belli konularda sözlerinin geçmediğini itiraf etsinler, ya da ‘‘Biz bu işin tantanasını yapıyoruz, kendimizi türbana karşı gibi gösteriyoruz ama bu konu bizi hiç mi hiç ilgilendirmiyor’’ desinler.
Hiç değilse dürüst davranmış olurlar.
Bir devlet bu kadar aciz olabilir mi? Devletin görevi, sadece Apo'yu yargılarken görkemli önlemler almak mıdır?
Anımsayınız, Miss. Merwe Meclis'e geldiğinde, başkanlık kürsüsünde oturan Ali Rıza Septioğlu isimli şahıs onu az daha kürsüye çağırıp yemin ettirecekti. Demek ki Demirel dahil devletin hiçbir yetkilisi veya organı, daha önceden bu şahsı uyarma zahmetine katlanmamıştı.
Böylesine önemli bir konu, eline verilen káğıdı bile okuyamayan bir kimsenin insafına, tercihine ve iki dudağının arasına bırakılmıştı.
Ne biçim devlet bu!
O günü hiç unutmayacağız. 2 Mayıs 1999 günü Meclis'te devlet adına sergilenen sorumsuzluk, laçkalık ve vurdumduymazlığı utançla anımsayacağız.
***
Bir konuyu daha vurgulamak istiyorum, çünkü çok önemlidir.
Şeriatçılar Türkiye'de amaçlarına ulaşabilmek için hukuku çok güzel kullanıyor. Ne yazık ki, işin nereye gittiğini göremeyen, ya da belli kesimlere angaje olmuş bazı hukukçular da, onların bu eylemlerine ‘‘hukuk adına’’ göz yummakta birbirleriyle yarış ediyorlar.
Şeriatçı yarın iktidar olursa, acaba hukuk mu kalacak?
Bazı yargı mensuplarınca ‘‘hukuk adına’’ sergilenen bu aymazlığın sonu nereye varacak?
Paylaş