GAZETELERDE haberler okuyoruz. Televizyon ekranlarında izliyoruz. Herkes birbirini linç etmeye çalışıyor. Her gün karşımıza linç olayları çıkıyor.
Kapkaççı, ırz düşmanı, katil, gaspçı, eve veya işyerine giren hırsız, dolandırıcı, yankesici... Kim olursa olsun, hangi suçu işlemiş olursa olsun... Yakalandığı anda polis veya jandarma da orada olduğu halde halk tarafından saldırıya uğruyor, linç edilmek isteniyor.
Ahali sanığın üzerine yürüyor, parçalamaya kalkışıyor. Son dönemde polisin ve jandarmanın en önemli görevlerinden biri de, suçluyu linçten kurtarmak oldu.
Yüzlerce, bazen binlerce kişi sopalarla, taşlarla toplanıyor, sanıkları dövmek, yaralamak veya öldürmek için hücuma geçiyor.
Niçin böyle oluyor?.. Yanıtı çok basit...
Çünkü insanlar, devlete ve yargı sistemine olan güveni yitirdiler.Yargı mekanizması geç çalışıyor. Bir türlü karar veremiyor. Verilen kararların kesinleşmesi yılları buluyor.
Yargı sürecinde sanıkların ve suçluların avukatları devreye girip bir sürü boşluktan yararlanıyor ve davalar uzadıkça uzuyor.
Başımızda bir tek parti iktidarı var. AB’nin emrettiği yasal düzenlemeleri yaptılar. Fakat yargı sürecinin kısaltılmasına hiçbir katkıda bulunmadılar.
Dahası, çıkarılan yasaların tamamı sanık lehine!
Sanık hakları var.Elbette olacak.
Ama mağdur edilen, haksızlığa uğrayan, zarar gören insanların, davacıların hiçbir hakkı yok.
Onlar yıllarca beklemekle yükümlü.
***
İstanbul’dan iki kişi, bir gazeteciye çok ağır hakaret ve ölüm tehdidi içeren e-posta mesajı göndermişti. Gazeteci arkadaşımız şikáyetçi oldu. Mesajı gönderenlerin kimliği, bilgisayarı ve adresi Emniyet tarafından saptandı.
Savcılık tarafından ceza davası açıldı.
Fakat gelin görün ki, sanıklar mahkemeye bir türlü getirilemiyor. Ya "tebligat gelmedi" yalanı, ya da başka bir bahaneyle adamlar işi resmen uyutuyor... Ve beklemekten başka hiçbir şey yapılamıyor. Her celse en az iki ay sonrasına atılıyor.
Bir gün mahkemeye lütfen çıkarlarsa ek süre isteyecekler, yine uyutacaklar.
Yargının çabuklaşması ve sanık haklarının kötüye kullanılması önlenmediği sürece biz daha nice linç girişimlerine tanık olacağız.
Herkes kendi cezasını kendi vermek istiyor ve isteyecek.
Ortada bir tek parti iktidarı var...
Zarar görenin hakları konusunda hiçbir şey yapmadı. Yargıyı hızlandıracak hiçbir önlem almadı.
Sanık ve suçlu haklarını AB’nin emirleri doğrultusunda fazlasıyla yerine getirdi de, haksızlığa uğrayanların, perişan edilenlerin haklarını bir gün olsun düşünmedi.
Bir genç kıza tecavüz edip hayatını karartan kişilerin hakları, tecavüze uğrayandan çok daha fazla. Gaspçının, kapkaççının, hırsızın hakları da zarar görenden çok daha fazla.
Adalet her gün onulmaz yaralar alıyor. Toplumda güvensizlik her geçen gün artıyor ve bizi yönetenler bu ciddi durumu ne acıdır ki hiç umursamıyor.
Sonucu her gün gazetelerde, ekranlarda ve en önemlisi kendi vicdanlarımızda yaşıyoruz.
FENERBAHÇE ÇELENKLERİ
Sevgili arkadaşımız Kemal Saydamer’i -Bıldırcın Kemal’i- toprağa verdik. Anormal, hastalık düzeyinde bir Fenerbahçeli idi. Dünkü yazımda şöyle demiştim:
"Kemal’in cenazesi bugün Kocatepe’den kalkacak. Fenerbahçe Kulübü bir çelenk gönderirse onun ruhunu sevindirir."
Dün sabah Fenerbahçe Kulübü üyesi arkadaşım Uğur Bozyiğit aradı ve çelenk göndereceklerini söyledi. Camide Fenerbahçe tarafından gönderilen ve sarı lacivert renkli çiçeklerden oluşan üç görkemli çelenk vardı.
Aziz Yıldırım... Fenerbahçe Kulübü... Ve Ankara Fenerbahçeliler Derneği.
Tabutun üzerine bir Fenerbahçe forması serilmişti.
Cenazeye katılan hemen herkes yanıma gelip "Abi sadece Fenerbahçe değil, Büyükanıt Paşa da çelenk göndermiş" diyordu.
Benim jeton bir türlü düşmüyordu!
En sonunda birileri dedi ki, "Büyükanıt Paşa da sıkı bir Fenerbahçelidir. Herhalde senin yazıyı okuyunca göndermiştir".
Sevgili Bıldırcın Kemal’i böylesine güzel uğurladık...
Sarı lacivert renkli kocaman çelenklerle, áşık olduğu Fenerbahçe’nin formasıyla... Sanırım ruhu sevinmiştir.