Paylaş
GEÇMİŞ yıllarda ve aylarda pek çok banka battı. Bunlardan bazıları, patronları tarafından resmen hortumlanmış, içleri boşaltılmıştı. Bu patronların sanayi yatırımı yoktu. Cingözce bankacılık sektörüne atlayıp malı gaddarca götürmüşlerdi. Uçup giden milyarlarca doların nerede olduğu, şimdi bile belli değil.
Ama batan bazı bankalar vardı ki, bunların içi boşaltılmamıştı. Tıkır tıkır çalışan sanayi kuruluşları vardı. Bunlar ekonomik koşullar nedeniyle giderek zayıfladı ve battı. Örneği Esbank.
Dün bu konuyu çok iyi bilen birileriyle konuştum. Tablo çarpıcı, Türkiye açısından ise yüz kızartıcıydı.
Esbank'ın batma nedenlerinden biri, kamu kuruluşlarına verdiği kredilerdi. Et Balık Kurumu, Yem Sanayi, Çaykur gibi kuruluşlara büyük krediler vermiş, sonra bunlar özelleşince paranın önemli bölümü geri dönmemişti.
Banka hesaplarının incelenmesinde hortum ve vurgun olmadığı ortaya çıkmıştı. Off-shore dümeni ve şüpheli hesaplar yoktu. Bankanın yüzde 21 payına sahip olan Zeytinoğlu ailesi hakkında soruşturma açılmamıştı.
Esbank şimdi, diğer batık bankalar gibi Fon kapsamında.
* * *
Bu olaylarda çok dikkat etmemiz gereken bir husus var. Hortumcu banka patronlarına ve yöneticilerine en ağır cezaları verelim.
Ama batan bankaların, ya da patronların sahibi olduğu sanayi kuruluşlarını batırmayalım. O takdirde Türk ekonomisi açısından en büyük yanlışı yapmış oluruz.
Bu yazıda sözünü ettiğim Esbank'ın, Eskişehir'de kurmuş olduğu dev sanayi tesisleri var. Bunlar şu anda can çekişiyor, bazıları battı bile.
- Türkiye'nin ilk konteyner üretimini yapan ve üretimin tümünü yurtdışına ihraç eden ESEN fabrikalarında üretim durdu.
- Vals topları alanında Avrupa'nın bir numarası olan ve üretiminin tamamına yakın bölümünü ihraç eden ENTİL'de, üretim yüzde 40'a düştü.
- Üretiminin tamamını ihraç eden JAMAK jant fabrikası kapandı.
- Bölgenin tek çimento fabrikası olan ESKİŞEHİR ÇİMENTO, ağır aksak çalışıyor.
- Dünyanın önde gelen ve ülkemizin tek sinter manyezit fabrikası KÜMAŞ büyük sıkıntıda. Üretiminin büyük bölümünü ihraç ediyordu.
- Türkiye'ye prefabrik beton direk teknolojisini getiren ve 40 yıl boyunca pazarda en büyük payı alan ESTON kapandı.
Bu tablo acıdır. Bu tablo, bu fabrikalarda çalışan 2000 insanımızın işsiz kalmasına neden olmuştur. Bu tablo, ülkemizin yılda 35 milyon dolar döviz kaybına neden olmuştur.
* * *
Banka batıyor ve eğer varsa, bütün sanayi kuruluşlarıyla birlikte Fon'a devrediliyor. Sorun işte o aşamada başlıyor... Çünkü Fon, bu işleri doğal olarak bilmiyor. Fabrikalar tıkanıyor, üretim duruyor ve olan, oralarda çalışan binlerce insanımıza oluyor.
Onların günahı ne?
Aynı durum diğer bazı batık banka patronlarının fabrikaları için de geçerli. Suçlu iseler onlara en ağır cezaları verelim. Ama üretim ve ihracat yapan sanayi tesisleriyle fabrikalarını ve oralarda çalışan binlerce insanımızı harcamayalım.
Bu işler nasıl olur, nasıl yapılır? Konunun uzmanı değilim ve bilemem. Birilerinin bilmesi ve bu önemli konu üzerinde durması gerekiyor.
Yukarıda ESBANK kuruluşlarından örnekler verdim. Bugün bu tesisleri kurmaya kalksak, yüz milyonlarca dolar ödememiz gerekir. Yazık günah değil mi?
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun işi bankacılıktır. Bu tesislerin sorumluluğunu üstlenebilir mi? Sanayi tesislerini niçin sahipsiz bırakıyoruz? Kemal Derviş biraz da bu konularla ilgilense! Siyasete girerken faydasını görebilir.
İLGİNÇ BİR KİTAP
Gazeteci arkadaşım Soner Yalçın'ın yeni bir kitabı çıktı. ‘‘Teşkilat'ın İki Silahşoru’’. (Doğan Kitap).
Biri Meşrutiyet döneminde İttihat Terakki'nin silahşoru Yakup Cemil, diğeri ise ASALA ve PKK'ya karşı vuruşan, günümüzün silahşoru, Yakup Cemil'in kardeşinin torunu. Dede Teşkilat-ı Mahsusa, torun ise o örgütün günümüzdeki devamı olan MİT için vuruşuyor. Soner kitabında, torun Yakup Cemil'in ismini açıklamıyor. Çok doğal; çünkü onu hedef yapmak istemiyor.
Yakup Cemil, Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı yıllarının çok önemli subaylarından biri. Örgütlediği özel ekiplerle Makedonya, İran, Libya, Kafkasya ve Doğu Anadolu'da görev yapıyor, çarpışıyor. İstanbul'da, Babıáli baskınında Harbiye Nazırı Nazım Paşa'yı öldürüyor. Korkusuz, atak, çeteci, savaşçı ve attığını vuran bir suikastçı. Sonunda Káğıthane sırtlarında kurşuna diziliyor. Acı bir serüven.
Torun Yakup Cemil ise MİT görevlisi. Soner Yalçın onu ‘‘Cumhuriyet'in silahşoru’’ olarak tanımlıyor. Çok sayıda yurtdışı eylemde görev alıyor, Türkiye'ye zarar veren terör örgütleri mensuplarını temizleyen ekiplerde, ‘‘Abi’’ dediği Hiram Abas'la birlikte iş bitiriyor.
Türkiye, vatan için kelle koltukta oradan oraya koşturan isimsiz kahramanlarını hiç tanımıyor.
Çok ilginç, çok öğretici bir kitap. Bir solukta okuyacaksınız.
Paylaş