Önceki akşam saat 17 dolaylarında Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in aradığını söylüyorlar. Hayırdır inşallah, kendisiyle herhangi bir muhabbetim yok. Acaba niçin arıyor ki!
Karşımda özel kalem müdürü: "Emin Bey, sayın bakanımızı bağlıyorum. Kendisi Libya’da. Oradan arıyorlar."
Beyefendi telefona bağlanıyor:
- Emin Bey bugünkü yazınızı okudum. Biz Libya’da Libya yetkilileriyle toplantı halindeyiz. Toplantımız şu dakikaya kadar çok iyi gidiyordu. Fakat az önce Libyalılar, sizin bugünkü yazınızı önüme getirdiler ve işler bozuldu. Bize ne kadar büyük zarar verdiğinizi bilmenizi istedim.
- Kürşad Bey herhalde Kaddafi’nin Etiyopya’ya getirdiği devesinden söz ediyorsunuz.
- Evet.
- İyi ama Sabah Gazetesi dün onu manşet yapmıştı. Öteki gazetelerde de vardı. Ben sizin Libya’da olduğunuzu, toplantıda karşınıza devenin çıkarılacağını ne bileyim!
- Bize zarar verdiniz. Libyalılar çok kızdı. Bir çuval inciri berbat ettiniz.
- Bundan sonra Libyalıları kızdırmayacak yazılar yazayım!
(Kürşad Bey, Libya’dan Fatih Altaylı’yı da arayıp aynı sözleri söylemiş.)
Aramızdaki konuşma böyle geçti ve kısa sürede bitti. Peki ama Kürşad Tüzmen’i böyle kızdıran ve beni taaa Libya’dan aramasına neden olan yazımda ne demiştim? 31 Ocak Salı günkü "Deve Üzerine" başlıklı yazımı bir kez daha okumanızı öneririm. Kaddafi Etiyopya’ya devesiyle birlikte gelmiş çünkü sabahları deve sütü içermiş. Orada bulunan bizim Ulaştırma Bakanı da Türk gazetecilere "Bunu biz yapsak tefe koyardınız" demiş.
Böylece "gücümüzü" anlamış olduk! Biz iyi yazarsak Libya gibi ülkelerle ilişkilerimiz iyiye gidecek, eleştirirsek Libyalılar bizim bakanlara posta koyacak!
Devletin bir bakanı bu sözleri gazetecilere söyleyebiliyor.
Libya ile anlaşmaya varılmadıysa, sorumlusu bizim haber ve yazılar olacak! Hayret, hayret!
DAVA YAĞMURU BAŞLARKEN
DÜN elime yargıdan üç adet tebligat ulaştı. Dava konusu olan, 9 Ocak 2007 Salı günkü "Ay yıldızdan şimdi medet umanlar" başlıklı yazım. Tebligatları sıralıyorum:
1- Davacı AKP. Bu yazım nedeniyle benden 100 bin YTL (100 milyar lira) tazminat istiyorlar. Davayı İstanbul Üsküdar Adliyesi’nde açmışlar.
2- Şikáyetçi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Bu yazım nedeniyle hapis cezası almam için İstanbul Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş.
3- Şikáyetçi AKP. Aynı yazım nedeniyle hapis cezası almam için İstanbul Bağcılar Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyusunda bulunmuş.
Ayrıca internet sitelerinde yer alan haberlere göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da hakkımda 100 milyarlık dava açmış. Ancak onun tebligatı henüz gelmedi.
* * *
Sevgili okuyucularım, burada çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Benden davacı ve şikayetçi olan AKP genel merkezi Ankara’da.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan genellikle Ankara’da.
Bu davaları açan ve hapis cezası almam için savcılığa suç duyurusunda bulunan avukatlarının bürosu da Ankara’da.
Bendeniz, aciz kulunuz da Ankara’dayım.
Yani hep birlikte Ankara’da yaşıyoruz.
O halde soralım:
Hepimiz Ankara’da iken, bu davaları niçin Ankara’da değil de İstanbul’da açıyorlar?
Dahası, niçin suç duyurularını İstanbul’da Bağcılar Cumhuriyet Savcılığı’na yapıyorlar da, tazminat davasını İstanbul’un bir başka adliyesinde, Üsküdar’da açıyorlar?
Kim bilir!
Hepimiz Ankara’dayız, Ankara adliyesini niçin görmezden geliyorlar? Ankara adliyesi başka bir ülkeye bağlı değil ki! Acaba Ankara’ya güvenmiyorlar mı?