Kilise

YUNANİSTAN’da, Kıbrıs Rum Kesimi’nde nereye giderseniz gidin, hemen hemen bütün kiliselerin üzerinde veya önünde kocaman bir Yunan bayrağı görürsünüz.Kilise, Yunanistan’ın bütün ulusal konularında tavır alır. Bazen hükümetlerle görüş ayrılığına düşse bile ağırlığı vardır, milliyetçi ve ulusal çizgide durur. Yunan tarihinde patriklerin, piskoposların, papazların önemi büyüktür. Bütün Yunan kentlerinde ayrıca papaz heykelleri görürsünüz. Bir bölümü Türklere karşı savaşanlardır. Kıbrıs referandumu konusunda kilise yine ön planda. Ağırlığını koyuyor. Doğru veya yanlış, ülkesinin çıkarlarını savunuyor, ses veriyor. Türkiye’de camilere Türk bayrağı astırmaya gelince!.. Bunu asla yapamazsınız. Üstelik bu öneriyi getirene yan gözle bakarlar! Neden, niçin, bilemem. Oysa Alevi yurttaşlarımızın cem evlerinden bazılarının önünde Türk bayrağı asılıdır. Önünde yoksa, içinde mutlaka üç şeyi duvarda görürsünüz. Hazreti Ali resmi, Atatürk resmi ve Türk bayrağı. ***Kıbrıs, sadece ve sadece önümüzdeki aralık ayında AB’den müzakere tarihi alabilmek için veriliyor... Böylesine ulusal bir konuda bugüne kadar Türkiye’de -bildiğim kadarıyla- bir tek din adamından tepki gelmedi. Toplumu aydınlatacak konuşmalar yapılmadı. Yol gösterilmedi. Görüş açıklanmadı. Şimdi gelin de, Kurtuluş Savaşı döneminin Rıfat Börekçi gibi halkı camilerde aydınlatan, fetvalar yayınlayan kahraman müftülerini düşünmeyin. Demek ki din adamlarımızda ‘fikir ve ifade özgürlüğü’ o günlerde daha üst düzeyde imiş. Günümüz için yazık, ayıp!***Ülkemizin dünya çapında beyin cerrahı, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroşirürji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Cengiz Kuday dün bir faks göndermiş, Girit olayını anlatıyor. Girit’in elimizden kayıp gitmesi aynen bugünkü Kıbrıs olayı gibi. İşte yazısının son bölümü: ‘Tarihi yalnızca bilmek yetmiyor. Ders almak da gerekiyor. Unutmayalım ve unutturmayalım. Birileri Kıbrıs’ı veya ülkemizin bir parçasını bir yerlere, birilerine vermeyi düşünebilir veya yeltenebilir. Bu kişiler bölgelerin kendi halkları olabilir, yerel yöneticileri olabilir, mevcut iktidar sahipleri olabilir. Bu kişi veya kişiler veya onların çocukları, bunun bedelini tarih önünde acı bir şekilde ödeyeceklerini de bilmelidirler.’Bedeli tarih önünde ödemeleri bence yetmez. O zaman atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olur. Hesabı derhal, bu dünyada sorulmalıdır. Ama bu tek parti iktidarı döneminde kim soracak? Bu korku, siniklik, sessizlik, umursamazlık, vurdumduymazlık, AB yalakalığı, borsa-döviz beklentileri ve çıkar ilişkileri ortamında hangi medya, hangi siyaset, hangi toplum, kim soracak?..LOZAN CAHİLLİĞİTemmuz l923’te imzalanan Lozan barış anlaşmasında Türkiye bağımsızlığını ve egemenliğini kabul ettirdi. Kapitülasyonlar kaldırıldı. Hemen ardından cumhuriyet ilan edildi. Türkiye Lozan’da kendisine ait bir karış toprağı başkalarına vermedi.Bazıları bilmeden konuşuyor, benim yazdıklarımı da saptırmaya kalkışıyor. Ver-kurtul takımı Ege adalarını, Batı Trakya’yı Lozan’da terk ettiğimizi (!) iddia edip ‘Kıbrıs’ı da versek ne çıkar’ demeye getiriyor. Adalar ve Batı Trakya bizim değildi. Elimizden taaa Osmanlı döneminde Balkan Harbi öncesinde ve sonrasında çıkmıştı. Buraların bize ait olmadığı Lozan anlaşmasında tescil edildi. Türkiye’de belli kesimler sürekli propaganda yapıp ‘Lozan’da çok toprak verdik’ derler. Ancak l923 yılı temmuz ayı itibarıyla bize ait olan nereleri verdiğimizi(!) bir türlü açıklamazlar... Çünkü öyle bir durum yoktur. Bundan sonra Lozan tartışması yapmak isteyenlere, hele bunu KKTC ile bağdaştırıp ‘Ne olacak canım, zaten biz Lozan’da da toprak vermiştik’ diyenlere çağrıda bulunuyorum: Nereleri, hangi toprakları verdiğimizi açıklayın, hep birlikte öğrenmiş olalım!
Yazarın Tüm Yazıları