Paylaş
SEVGİLİ okuyucularım, burada size birkaç kez bir hukuk rezaletinden söz ettim. Yıllar boyunca Tansu-Özer Çiller çifti adına tetikçilik yapan, önüne gelene en adi bir biçimde söven, hakaretler yağdıran bir televizyon kanalı ile bir gazete vardı.
Televizyonun adı BTV, gazetenin adı Öncü idi.
18 Nisan seçimlerinde Tansu Çiller hezimete uğrayınca tetikçilerden Öncü kapandı, BTV ise Jet Fadıl'a satıldı.
Bunlar hakkında yüzlerce ceza ve tazminat davası açılmıştı. Hepsi de kazanıldı. 17 Haziran 2000 tarihli Milliyet'te Hasan Aydın'ın bir haberi vardı. Bu gazete ile televizyonun kurucusu olup başında bulunan ve halen DYP Merkez Karar Kurulu üyesi olan Bekir Altınok şöyle diyordu:
‘‘Toplam 652 dava açıldı. Devam eden 98 dava var. 1.5 milyon dolar tazminat borcumuz kesinleşti ve bunların çoğunu ödedik. 600 bin dolara düşürdük.
Bir dönem bir hata yaptık. Sayın Çiller, Emin Çölaşan'la yaptığı konuşmada Öncü ve BTV'nin kendisinin talimatıyla yayın yaptığını reddediyor.
Reddetse bile, kamuoyuna malolmuş, bilinen bir gerçek. Bu, o dönem oluşturulmuş Çiller'i savunma politikasıydı. O zaman bunu niçin reddetmedi? O zaman ‘‘Televizyonum, gazetem’’ diyordu.’’
* * *
Bunları söyleyen, sıradan biri değil. Çiller Ailesi'ne ters düşen herkese, hatta onların karılarına ve çocuklarına bile en ağır bir biçimde söven, belden aşağı hakaretler yağdıran, inanılmaz iftiralar atan bir televizyonla bir gazetenin başındaki kişi.
Bekir Altınok halen DYP kurullarında görevli.
Demek şimdi hatasını anlamış ama iş işten geçmiş. Çiller Ailesi onların da suyunu içmiş, posasını atmış. Ancak Altınok ödemeler konusunda yalan söylüyor. Hakaret ettikleri kişilere yargı kararıyla kesinleşen tazminat borçlarını ödemiyorlar. Ortada haciz konulacak mal mülk yok.
İşin başındaki Bekir Altınok bile artık patlamış ve Tansu Çiller'i eleştiriyor.
Tansu Hanım bu ilişkiyi reddetmekle başını kuma gömüyor. O yüz kızartıcı yayınların ardında maalesef o ve kocası vardı. Hatta bazı metinleri, güçlü kalemiyle Özer Çiller yazardı!
Bu konuyu burada iki kez gündeme getirdim, Tansu Çiller ikisinde de arayıp ilişkiyi inkár etti.
Sülün Osman yöntemiyle ödenmeyen tazminatlar sövenin, hakaret edenin, yalan ve iftira üreten kiralık tetikçilerin yanına kár kaldı.
Türkiye'de bir hukuk rezaleti yaşanıyor.
Sorumlusu belli: Tansu ve Özer Çiller.
Üzerlerinde kul hakkı, ceplerinde haram para. Yakışıyor mu?
Bu konuyu unutacağımızı zannetmesinler.
TAKKELİ'YE SORULAR
Önüne gelen herkesi MİT'e çalışmakla suçlayan, oysa kendisi Suriye'de MİT'e çalışıp istihbarat veren ve böylece hayatının tek olumlu işini yapan Fehmi Koru hakkında burada bazı gerçekleri belgelerden yazdım ve suspus oluverdi. Kamuoyunda Takkeli Liboş olarak bilinen Fehmi'nin avukatlığına, bir süreden beri aynı dinci gazeteden maaşa bağlanan bizim meşhur Liboş Mehmet soyunmuş durumda!
Şimdi Fehmi'den, şu sorularıma net ve somut yanıt bekliyorum:
1- Suriye'de ne işin vardı? Orada kan gövdeyi götürürken, Arapça öğrenmek bahanesiyle niçin o ülkeye gidip aylarca yaşadın? Hangi yolla gittin, nerede kaldın, paranı kimler verdi? Niçin geri döndün?
2- 2 Mart 1989 tarihli Zaman Gazetesi'nde, İslamcı yazar İsmail Nacar'ı da 1969 yılında MİT'te çalışmakla suçlamıştın. Nacar o tarihte lise ikinci sınıftaydı. Buna açıklık getir.
3- Kanal 7 ekibi birkaç ay önce Amerika'da eski MİT görevlisi Mehmet Eymür'le çekim yaparken aynı evde miydin, değil miydin? Görüşmeyi örgütleyen, ekibi oraya götüren sen değil miydin?
4- Ankara Temsilcisi olduğun Yeni Şafak Gazetesi'nin Ankara bürosuna niçin gitmiyorsun? Niçin Turan Güneş Bulvarı'ndaki özel büronda tek başına çalışıp oraya sadece ‘‘çok özel’’ bazı kimseleri kabul ediyorsun? O büroda neler oluyor, kimler geliyor?
5- 1997 yılında MİT tarafından düzenlenen, MİT'in ikinci adamının katıldığı ve yine MİT tarafından baştan sona kameraya alınan toplantıda ‘‘Bizde ise (gazetecilikte) hepimiz bir MİT uzmanı olma ihtiyacındayız... Bu toplantıyı çok önemli bir adım olarak görüyorum... Netice itibariyle MİT ve gazeteciler memleket hizmeti yapıyor’’ dedin mi, demedin mi?
6- 10 Ocak 1997 tarihli Zaman Gazetesi'nde çıkan yazında ‘‘MİT kamuoyuna mal edilmesi gereken hususlar varsa, bunları da basına usulünce mal etsin’’ diye yazdın mı, yazmadın mı?
Adam bir klinik vaka. Önüne geleni MİT mensubu olmakla suçluyor ve bu yalanları yıllardan beri hiç değişmiyor. Zannedersiniz ki MİT, bir Rus, Yunan, İran ya da Suriye kuruluşu!
Ama Suriye'de iken MİT'e kendisi istihbarat götürüyor, ismi devlet arşivine geçiyor.
Yukarıda sorduğum sorulara net ve somut yanıt versin.
Paylaş