Hukuk devleti olmayınca

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Eğer koskoca bir Cumhuriyet bugüne kadar hukuk devleti olamamışsa, ona yazıklar olsun. Bu acı gerçeği günlük yaşantımızda her gün izliyoruz. Son örneğini vereyim:

Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarının naklen yayını konusunda iki medya grubu arasında aylardan beri acayip bir tartışmaya tanık oluyoruz. Ben bu gruplardan birinin mensubuyum, ama yazımı bu açıdan yazmıyorum.

Ortada milyonlarca dolar para dönüyor.

Önceki gece atv kanalında tesadüfen görüyorum, Fenerbahçe-Kocaelispor maçı naklen yayınlanıyor. Biraz izliyorum, sonunu beklemiyorum.

Dün gazetelerden öğreniyoruz ki, işin sonu olaylı bitmiş. Yayın devam ederken birileri gelip kabloları kesmiş, polis devreye girmiş ve naklen yayın yarıda kalmış.

Peki kardeşim, bu naklen yayın hukuka aykırı ise, bir süre nasıl yapıldı? Kim izin verdi?

Eğer hukuka aykırı değilse, nasıl oldu da maç oynanırken yayın yaka paça kesildi?

Ortada iki kesimin de farklı iddiaları var, mahkeme kararları var, daha önceden yapılmış sözleşmeler, alınmış kararlar vesaire var.

Allah rızası için söyleyin!

Bu işte kim haklı, kim haksız? Kim korsan, kim değil?

Birinin ak dediğine öbürü kara diyor, vatandaş olarak bizim kafalarımız iyice karışıyor.

Nerede hukuk? Nerede hukuk devleti? Nerede yasalar? Nerede yaptırımlar?

Devlet bu kadar aciz ve çaresiz midir?

Bu konuda sorumlu olan kamu görevlileri bu kadar aciz, çaresiz, pasif ve çelişki içinde midir?

* * *

Sadece maç yayınlarında değil, aynı olaylara yaşamın bütün kesitlerinde tanık oluyoruz.

Adalet devre dışı kalıyor. Mahkemeler çok geç karar veriyor. Mahkeme kararları hiçe sayılıyor.

Sistem çalışmıyor.

Herkes tedirgin.

Burada İ. Melih gibi belediye başkanlarının bir sürü marifetini belgeliyoruz, paraların kimlere nasıl akıtıldığını kanıtlıyoruz, Allah rızası için bir tek ilgili kuruluştan ses çıkmıyor.

Atatürk'e hakaretten hüküm giyen ve bu cezası kesinleşen belediye başkanları görev başında bırakılıyor.

Türkiye halen Osmanlı döneminden kalma ‘‘Memurin Muhakemat Kanunu’’ ile ve ‘‘İmparatorluk’’ hükümlerine göre yönetiliyor! Olacak şey midir?

Bu kanun gereğince suçlu bulunan bir devlet memuru yargılansın mı, yargılanmasın mı diye, dosya Danıştay'a sevkediliyor! Soruşturma dosyası bu aşamaya gelinceye kadar uyutulmadıysa, aradan zaten birkaç yıl geçmiş! Danıştay'da da sıraya girip birkaç yıl bekliyor!

‘‘Yargılanması gerekir’’ kararı verilirse, birkaç yıl da mahkeme sürüyor!

Söyleyin Allah rızası için, böyle komedi dünyanın neresinde olur?

* * *

Peki bütün bu karambolde Meclis ne yapıyor?

Bakınız, Meclis geçtiğimiz 1 Ekim günü açıldı. Bugün 4 Kasım. Açıldığından beri yaklaşık 35 gün geçti. Pekiii, bu süre içinde Meclis ne yaptı? Sadece başkanını seçti.

Boşa geçen bu süreye yazık değil mi, günah değil mi, ayıp değil mi?

Şimdi sıra tam iş yapmaya gelecek, bu kez de partiler arasında binbir tane kavga çıkacak. Dokunulmazlık dosyaları yine uyutulacak. En önemli yasa tasarıları gündeme gelmeyecek. Komisyon başkanlıkları konusunda hırgür çıkacak. Herkes birbirini suçlayacak.

Bürokrasi derseniz, zaten tıkanmış.

Yargı iyice tıkanmış.

Kısacası, devletin üç temel unsuru olan yasama, yargı ve yürütme, iş göremez durumda. Herkes topu birbirine atıyor.

İşte Susurluk olayı. Aradan bir yıl geçti ve gözle görünür hiçbir gelişme yok. Bu gibi konuları ‘‘Devlet adına örtbas etmeye kalkışanlar’’ en büyük kötülüğü devlete yaptıklarının acaba farkındalar mı?

Türkiye'nin bütün düşmanlarının eline en büyük kozu verdiklerini biliyorlar mı?

* * *

İki takımın maçlarının naklen yayınını bile elimize yüzümüze bulaştırdık. İş komediye, kepazeliğe dönüştü. Ortada hukuk ve hukuk devleti olmazsa, olacağı budur.

Bir futbol maçı düşünün ki, birileri yayını başlatıyor, sonra başkaları o yayını kesip durduruyor. Kim haklı, kim haksız?

Nerede hukuk?

Maç naklen yayınlarını çözümlemesi mümkün olmayan, o konuda bile hukuku egemen kılamayan bir ülkede hırsızlık, yolsuzluk, vurgunculuk, haksızlık, keyfilik, çetecilik, mafyacılık hiç sona erer mi?

Eğer ererse, o işlere bulaşanların enayi olması gerekir!

* * *

Sevgili okuyucularım, pazar günkü yazımda size üstadımız Cemal Kutay'ın ‘‘Atatürk'ün Beraberinde Götürdüğü Hasret: Türkçe İbadet’’ isimli kitabını isteyebilmeniz için telefonunu vermiştim. Binlerce defa çevrilince telefon gerçek anlamda kilitlendi ve devre dışı kaldı.

Şimdi size üstadın oğlu Ömer Faruk Kutay'ın telefonlarını ve faksını veriyorum. Aşağıdaki numaralara daha kolay ulaşabilir, ya da Cemal Kutay'ın adresine yazabilirsiniz:

Tel: (0216) 411 56 16 ve (0216) 302 32 37

Faks: (0216) 302 58 03.

Adres: Cemal Kutay. PK 34. 81300 Kadıköy-İstanbul

Yazarın Tüm Yazıları