Hiç değilse çalıya takalım!

VATANDAŞ Mustafa Enginar, Ankara Bahçelievler’de oturuyor.

Bir diplomat, Enginar’ın Dışişleri Bakanlığı’na verdiği dilekçeyi birkaç gün önce "tam zamanıdır" diyerek bana iletti. Dilekçenin bakanlık arşivindeki tarihi 17 Ekim 2005, kayıt numarası AB 5421/10/05.

Enginar bunları bir yıl önce yazmış ama hiçbir şey değişmemiş. Güncelliğini aynen koruyor. Lütfen sonuna kadar okuyunuz, sıradan bir vatandaşın gözüyle AB olayını ve dilekçedeki muhteşem ince mizahı izleyiniz:
/images/100/0x0/55ea57d2f018fbb8f879bfd6
"Dışişleri Bakanlığı Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı’na. Malum, 3 Ekim 2005 tarihinde birçok tavizler karşılığında zar-zor Avrupa Birliği’nden müzakerelere başlanması kararı aldık. İnşallah hayırlı olur. Bu müzakere için aziz devletimizi, yanında Kuzey Kıbrısımızı masaya yatırdık.

Avrupa Birliği doymak bilmeyen bir iştahla istiyor ve aklına yeni bir şey geldikçe gene istiyor. Hiç bıkmadan usanmadan ’VER’ diyor. Mesela Türkiye bugünkü tekil yapısından vazgeçmelidir. Türkiye bir milli devlet değildir. Türkiye, Ermeni soykırımını tanımalıdır. Türkiye, Yugoslavya gibi dağılmalıdır. Türkiye, Rumları meşru devlet olarak tanımalıdır. Alevileri ve Kürtleri azınlık saymalıdır. Türkiye, dairelerden Atatürk’ün resimlerini indirmelidir.

Avrupa Birliği’nin bundan evvelki isteklerine tam bir teslimiyetle uyulmuştur. Bu gidişle Avrupa Birliği, içine almasa bile BİZ’i kapısına sımsıkı bağlayacaktır. Avrupa Birliği’ne sırılsıklam áşık olan ülkemin gözü, ne yazık ki başka bir şey görmemektedir."

Şimdi hiç ara vermeden dilekçenin bundan sonraki bölümünü aynen okuyalım:

"1967-1970 yılları arasında (Ankara) Ulus’ta Sümerbank Genel Müdürlüğü’nde bankacılık bölümünün Ankara Şube Müdürlüğü’nde istihbarat uzmanı olarak çalışıyorum.

İşyerimiz girişte, zemindedir.

Dairenin en üst katındaki yemekhaneye gidebilmek için birinci kattan asansöre binmek lazımdır. Bir gün öğle yemeği için asansörün önüne geldim. Onun yukarıdan aşağıya inmesini bekliyorum.

Benim dışımda orada birisi güzel iki bayan var. Aralarında konuşuyorlar. İstemeden de olsa söylediklerini işitiyorum.

Güzel olanı anlatıyor:

’İki üç gündür aşçı bana yemekleri az koyuyor. Niçin böyle davranıyorsun diye sordum. Dul olduğumu öğrenmiş. Sen Ali’ye veriyormuşsun, bana da ver, diyor.

Ben de mal benim değil mi, istersem Ali’ye veririm, istersem çalıya takarım dedim.’

Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu galiba bizi, o aşçı gibi, DUL sanıyor. Durmadan istiyor.

Bize çalıya takma şansı bile tanımıyor.

Müzakerelerin kutlu devletimizi rahatsız etmeyecek şekilde yürümesini temenni ederim.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi paralelinde düşüncelerimi açıkladım.

Saygılarımı sunuyorum. Mustafa Enginar. İmza. Adres."

* * *

Vatandaş Enginar olacakları ve başımıza gelecekleri bir yıl öncesinden görmüş, endişelerini dile getirmiş, Dışişleri Bakanlığı’na verdiği dilekçede muhteşem bir mizahla anlatmış.

Milyonlarca insanımız görüyor, Türkiye’yi yönetenler ya göremiyor, ya da görmek istemiyor.

Bize "çalıya takma şansı" bile tanımayanların karşısında koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni oyuncak ettirenler işte onlar.
Yazarın Tüm Yazıları