Fındıkta parti siyaseti

FINDIK Karadeniz’in çayla birlikte bir numaralı ürünü. Aile bireyleri dahil en az beş milyon kişi, ekmek parasını fındıktan sağlıyor. Fındık öyle bir ağaç ki, bir yıl boyunca bir bebek gibi özenli bakım istiyor.

Fındık üreticisi geçen yıldan beri parasını alamadı. Dünya fiyatları sürekli düşüyor, üreticinin ve dolayısıyla fındık ihracatında dünyada bir numara olan ülkemizin zararı giderek artıyor. Feryatlar yükseliyor.

Üreticiler, fındık fiyatlarıyla oynayıp kendi çıkarı doğrultusunda düşürdüğü iddiasıyla, Başbakan’ın danışmanı ve sağ kolu, fındık tüccarı Cüneyd Zapsu’yu suçluyor.

Üreticinin kuruluşu olan Fiskobirlik tıkanmış durumda. Fiskobirlik yönetimini AKP ele geçiremedi. Zaten fındık alanı olan Trabzon-Giresun-Ordu şeridinde pek çok kurumu ve fındıkla ilgili olan ve olmayan sivil toplum örgütlerini de AKP ele geçirmeyi başaramadı. Örneğin Trabzon’da belediye CHP’li, Ordu’da DSP’li, sadece Giresun’da AKP’li.

Başbakan önceki gün Ordu’da fındık üreticileri tarafından protesto edildi, yuhalandı. Bankalar, iddiaya göre hükümetin baskısı nedeniyle Fiskobirlik’e kredi vermiyor, önünü açmıyordu. Beyefendinin kürsüden verdiği yanıt ilginçti! Fiskobirlik’i suçluyor, hükümetin bu konuda yapacağı hiçbir şey olmadığını söylüyor ve şöyle diyordu:

"Gidip İş Bankası’ndan kredi alsınlar. Ne de olsa CHP, İş Bankası’nın ortağı."

Devlet ciddiyetine bakın! Fiskobirlik kendilerinden değil diye, beş milyon kişiyi karşısına alıyor ve onlarla adeta alay ediyordu. Hatta "Bizden olmayanları seçerseniz başınıza bunlar gelir" demeye getiriyor, aba altından sopa gösteriyordu.

Fiskobirlik AKP’nin elinde olsaydı yine aynı şeyi mi yapacaktı?

Biz geçmiş hükümetlere galiba haksızlık etmişiz. Bu olaylar örneğin Demirel, Ecevit, Çiller, Yılmaz hükümetleri döneminde olsaydı, inanın Türkiye’de kıyamet kopardı. Anımsayın, adamın biri Başbakanlık binasından çıkarken Ecevit’in yakınında bir yazar kasa fırlatmış, bu konu medyamızda günlerce manşetlerden inmemişti. (O şahıs sonra AKP’ye transfer oldu!)

Ordu’da olanları pazar akşamı televizyon haberlerinden izliyordum. Bir veya ikisi dışında, hemen hiçbiri bu protestoları veremedi. Haberi özünden saptırdılar.

Belli ki tek parti iktidarından korkuyor, çekiniyorlardı.

Aynı haber dün çoğu gazetede ya hiç yoktu, ya da iç sayfalarda ufacık verilmişti...

Çünkü devir değişmişti! Ama unutmayalım, bu devir de yakında değişecek.

ERKEN TOPLANACAKMIŞ!

Büyük devlet adamı, ABD Dışişleri Bakanı’na bile "Kondi" diye hitap ettiğini açıklayan, onun da kendisine "Abdullah" dediğini gururla anlatan Dışişleri Bakanı Bay Gül yeni bir açıklama yaptı!

"Ekim ayında AB’nin Türkiye raporu yayınlanacak. AB’ye söz verdiğimiz bazı yasalar var. Onları ekim ayından önce çıkarmak gerekiyor. Normalde 1 Ekim’de açılacak olan Meclis’i biz daha önceden toplantıya çağırıp bu yasaları çıkarabiliriz. Yasalar 1 Ekim sonrasına kalırsa gecikmiş oluruz."

İnanmıyorum! Bu alanda çok şey yaşadık ama yine de inanmıyorum.

Bu Meclis kimin? Bu Meclis’i kim yönetiyor, kim yönlendiriyor?

Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasa ve yasaları ile çıkarları mı, yoksa AB’nin kuralları ve emirleri mi? Türkiye bağımsız bir ülke mi, değil mi?

Bugüne kadar AB emir verdi, bizimkiler yaptı. Sonra yaptıklarının bir bölümü ters tepti. Örneğin terör arttı. Güvenlik güçleri çaresizdi. Yeni yasa getirmek zorunda kaldılar.

AB karşımızda, doymak bilmeyen bir canavar. İstedikçe istiyor, biz fazlasıyla veriyoruz. Beş dakkada Beşiktaş yöntemiyle, onları hoşnut kılacak yasalar çıkarıyoruz.

Atamız Osmanlı, o soysuz kapitülasyon döneminde -yüzyıllar boyunca-Avrupa’dan çok çekti. Bizi iliğimize kadar sömürdüler. Sonra Cumhuriyet yönetimi kuruldu, kişilikli bir devlet oluştu. Artık kapitülasyonlar yok!.. Ama kağıt üzerinde yok! AKP döneminde kapitülasyon sürecinin en babasını yaşıyoruz.

AB emrediyor, AKP yapıyor.

Osmanlı’nın en zayıf olduğu son döneminde bile "Meclis-i Mebusan" Avrupa’nın emriyle hiç toplanmadı. Şimdi TBMM erken toplantıya çağrılacak, yeni AB yasaları onların takvimine yetişsin diye acele çıkarılacakmış.

Ne diyelim, başımız önümüzde, bu aşağılayıcı ve teslimiyetçi AB sürecini utanarak ve yüzümüz kızararak izliyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları