TÜRKİYE’de her alanda "komedi" yaşıyoruz. Papa gezisinde, AB ilişkilerinde, sağlıkta, eğitimde... Aslında komedi değil, ağlanması gereken olaylar. Bir ülkenin içine düşürüldüğü acı durum.
Bugün size kısaca "enflasyon komedisinden" söz edeceğim. AB ülkeleri bizden sadece Kıbrıs, Güneydoğu gibi konularda ödün vermemizi istemiyor. Onların olmazsa olmaz koşullarından biri de enflasyonun düşük olması.
Bizim hükümet de bunu sağlamanın peşinde!
Enflasyon rakamlarını kısa adı TÜİK olan Türkiye İstatistik Kurumu izliyor ve açıklıyor.
Devletin bir kurumu.Başbakanlığa bağlı.
Şimdi bu ülkede kısa süre önce yapılan zamların bir bölümüne bakalım.
Benzin, mazot, doğalgaz, otobüs, metro, taksi ücretleri, kış koşulları nedeniyle sebze meyve, giyim, ayakkabı, okul ücretleri, servis ücretleri, bazı illerde ekmek, et... Buna kiralardaki anormal artışları ekleyelim.
Endekste yüzlerce (762) madde yer alıyor. Keçiboynuzu, sönmüş kireç, telörgü, mala... Bunların fiyatı vatandaş için önemli değil. Ben günlük yaşamdaki artışlara bakarım...
Ve TÜİK her seferinde öyle açıklamalar yapıyor ki, tam AB’nin hoşuna gidecek cinsten!
Bunca zam birbiri ardına patlıyor ve kasım ayında tüketici fiyatları sadece yüzde 1.29 oranında artıyor.
Üretici fiyatları ise (maşallah!) ekside.
Sonra sonuç açıklanıyor:
"Son 12 aylık enflasyon yüzde 9.85 olmuştur."
Amaçları enflasyonu (AB’nin istemi doğrultusunda) tek haneli rakamda tutabilmek.
İşte bu yüzden kıl payı hesaplarla yüzde 9.85 olarak açıklanıyor! Rakamlarla oynuyorlar mı? Oynasalar aksini kim kanıtlayabilir!!!
Aralık ayı rakamları açıklandığında yine göreceksiniz, böyle ufacık artışlar gösterecekler. Belki de eksi gösterecekler ve 2006 yılı enflasyonunu tek haneli rakamda tutmayı başaracaklar!
Yaz gelir, sebze mevye fiyatları düşünce bunu gerekçe göstererek enflasyon düştü derler. Kış gelir, aynı fiyatlar artışa geçince enflasyona etkisi olmaz! Yarabbim bunlar nasıl işlerdir, anlayan varsa beri gelsin.
* * *
İnsanları fakirleştirdiler. Bunu bilerek yaptılar... Çünkü bütçede para yok. IMF devlet bütçesinden yatırıma, harcamaya izin vermiyor. Bu durumda ne yapıyorlar?
Paraları özellikle AKP’li büyükşehir belediyelerine devrediyorlar. Onlar da bütün göstermelik alım ve ihaleleri, hiçbir denetime tabi olmayan kendi şirketlerine veriyor.
En büyük dümen, en büyük yolsuzluk ve hırsızlık işte bu aşamada dönüyor.
Bütçesinde vatandaşın ilaç parasına bile göz dikenler, emeklinin maaşını indirme hesabına hiç utanmadan girenler, belediye şirketleri eliyle paraları har vurup harman savuruyor ve kendi adamlarını zengin ediyor.
Kurulan tezgahı iyi görün! Bilerek fakirleştirdikleri insanlara belediyeler eliyle gıda paketi, kömür vesaire gönderip hem seçmen tavlıyor, hem de vurgun yaptırıyorlar.
Sonra da açıklamalar birbirini izliyor:
"Uyguladığımız başarılı politikalar sayesinde enflasyon tek haneye düşürülmüştür!"
"Başarılı politikalar" arasında vatandaşı ne duruma düşürdükleri hiç yok.
Acı bir durumdur, utanç verici ve yüz kızartıcı bir Türkiye gerçeğidir.
MUSTAFA BALBAY’IN SURiYE KiTABI
Balbay Cumhuriyet Gazetesi Ankara temsilcisi... Aynı zamanda bir "kitap üretim merkezi" olarak görev yapıyor. Dün Balbay’ın son kitabını (17.kitabını) okuyup bitirdim ve onu kutladım.
"Suriye Raporu" (Cumhuriyet Kitapları)
Eğer güney komşumuz Suriye’yi geçmişi ve geleceği, Türkiye olan ilişkileri, Abdullah Öcalan’ı yıllarca beslemesi ile merak ediyorsanız, bu kitabı mutlaka okumalısınız.
Mustafa Balbay Suriye olayını enine boyuna araştırmış, yeni belge ve raporlara ulaşmış ve ortaya dört dörtlük bir gazeteci kitabı çıkarmış.
Suriye’nin Osmanlı dönemi, dini ve mezhep çatışmaları, ordusu, ekonomisi, toplumsal yapısı, Hatay olayının baştan sona öyküsü, Türkiye ile arasındaki Fırat ve Dicle’den kaynaklanan su sorunu, toprak sorunu, Esat ailesi, terörle bağlantıları ve AKP iktidarının Suriye’ye günümüzde nasıl baktığı...
Suriye gerçeklerini Mustafa Balbay’ın kitabından öğrendim. Ellerine sağlık.