Emin Çölaşan: ‘‘Devletin Rantı Deniz’’






Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

SEVGİLİ okuyucularım, insan bazen öyle kitaplar okuyor ki, aklı duruyor. Yazan kişiye içten gelerek ‘‘Ellerine sağlık arkadaş, ellerin dert görmesin’’ diyor.

Bugün size emekli Sayıştay Denetçisi Ali İhsan Saner'in kitabından söz edeceğim.

‘‘Devletin Rantı Deniz’’ (İletişim Yayınları)

Ben bu kitabı yeni okudum, hiç tanımadığım Saner'i telefonla kutladım. Böyle bir kitap başka ülkede yayınlansa ses getirir, ortalığı ayağa kaldırır. Bizde ise maalesef kaynamış gitmiş. Lütfen bulursanız okuyun ve her gün gözlerimizin önünde yaşanan nice kamu arazisi vurgununu, buralardan sağlanan inanılmaz rantların bir bölümünü somut örneklerle görün.

Biliyorsunuz, Sayıştay Anayasa'da yer alan bir kuruluş. Ama ne acıdır ki bazı Sayıştay mensupları bile bu furyadan paylarına düşeni almışlar, malı götürmüşler. Şimdi gelelim Saner'in kitabında anlatılanlara.

* * *

Sayıştay'da l994 yılında ‘‘Kamu Taşınmaz Malları İnceleme Ekibi’’ kuruluyor ve başına da kitabın yazarı, 25 yıllık meslek yaşamı olan Ali İhsan Saner getiriliyor. Ekip ciddi bir araştırmaya girişiyor. Türkiye'de böyle bir çalışma ilk -ve son- kez yapılıyor.

Ekip çalışmaya başlıyor, belgeler toplanıyor, raporlar düzenleniyor. Pek çok kamu arazisi vurgunu irdeleniyor. Bulunan yağmalarda suç unsuruna rastlananlar savcılığa, bir bölümü de TBMM Başkanlığı'na gönderilecek ve Türkiye'de ilk kez, korkunç bir vurgun süreci açığa çıkarılacak!!!

Fakat bütün raporlar bir yerlerde buharlaşıyor!

Ali İhsan Saner kitabında şöyle diyor: ‘‘Sayıştay büyük yolsuzluklar yerine memurlara yapılan üç beş kuruş fazla ödeme, eksik kesilen vergi gibi kimseyi rahatsız etmeyen konularla uğraşmayı yeğliyor...’’

Ve çalışmalarından hiçbir sonuç alamayan, üstelik raporları hasıraltı edilen Saner emekliliğini isteyip bu kitabı yazıyor.

Tekrar ediyorum, böyle bir kitap başka bir ülkede yazılmış olsa, kıyametler kopar. Bizde ise kimseden tık yok!

Kitabın ana başlıkları şunlar:

‘‘Hazine ve kamu arazilerini yağma etmenin temel nedeni, zenginleşmenin en kolay yolu. AOÇ nasıl yok oldu? ‘Ballı' milletvekili kooperatifi. Ankara Batıkent'in üç şanslı kooperatifi. Atakule niçin ve nasıl satıldı? Vakıf üniversiteleri. Bilkent Üniversitesi'nin zenginliği nereden geliyor? Üniversite vakıfları ve dernekleri. İstanbul Belediyesi'nde neler oluyor? Vakıflar Genel Müdürlüğü. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü. Büyük kulüplerimiz nasıl tesis zengini oluyor? Milli Emlak Hazine malına sahip olamıyor. İl özel idareleri. Orman yağması. Denetim organları ne yapıyor? Sayıştay görevini yapmıyor. Son çare, halkın kendi öz malına sahip çıkması.’’

* * *

Bilkent Üniversitesi’nin kuruluşundaki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri, burası kurulurken kamu arazisinin nasıl, hangi cingözce yöntemlerle yağma edildiğini doğal olarak bilemezsiniz.

Atatürk Orman Çiftliği nasıl yağma edildi, Atakule kimlere nasıl peşkeş çekildi? Bazı spor kulüplerimiz bu arazi yağmasından nasıl yararlandı? Hepsi bu kitapta!

Saner kitabında şu sonuçlara varıyor:

‘‘Yağmanın elebaşıları dörtlü ittifaktır. Birinci grup, yağmayı doğrudan gerçekleştirenler. Karşımıza kimi zaman masum gecekonducu, otoparkçı, barakada iş yapan esnaf, çiftçi, kimi zaman şirket, dernek, vakıf, kooperatif kimlikli yasal kuruluşlar olarak çıkarlar.

İkinci grupta mafya var. Yağmayı bazen kendi yapıyor, yağmaladığı yerleri kendi işletiyor, kiralıyor veya satıyor. Bazen de birinci gruptaki yağmacıları örgütlüyor, elde edilen ranttan payını alıyor. Mafya yalın kimliği ile ortaya çıkabildiği gibi, emlakçı, dernek yöneticisi, muhtar, belediye meclisi üyesi gibi resmi sıfatlarla da karşımıza çıkabiliyor.

Üçüncü grup politikacılardan oluşuyor. Aslında onlar grupların üzerinde düşünülebilir. Çünkü politikacının bilgisi ve isteği dışında devlet malının yağmalanması, ufak tefek bireysel olaylar dışında neredeyse olanaksız.

Dördüncü grup ise politikaya bulaşmış bürokratlardan oluşuyor. Bunlar genelde üst düzey bürokratlar. Bürokraside belli bir yere gelebilmek için ya baştan beri politikanının içinde olacaksınız, ya da politikacıya ilerisi için umut vereceksiniz. Bu kişiler yetkili makama geldiğinde, artık politikacı ile işbirliği yapmak zorunda. Çünkü o göreve yeterliği nedeniyle gelmediğini, işlevini yerine getirmediği anda gideceğini çok iyi bilir. Bürokrasinin bu kesiminin görevi hazine arazisi yağmasını kılıfına uydurmak, hatta gerekirse yağmayı planlamaktır. Elbette yağmadan pay almaları doğaldır. En çok uygulanan yöntem ‘ballı' kooperatif üyeliğidir. Bu nitelikteki her kooperatife üye olurlar, elde ettikleri rantla kısa sürede köşeyi dönerler. (Bazı politikacılar gibi).

Bürokratların içindeki bir kesimden de söz etmemek olmaz. Bunlar devlet içinde kadrolaşan dinci, tarikatçı kesim. Onlar için kişisel çıkar kadar, bağlı oldukları grubun kamu mallarından yararlanması önemli. Hatta bu, onlar için bir görev.

Yukarıda saydığımız dört grubun ortak noktalarından ilki maddi ve politik çıkar, diğeri ise yasa tanımazlıktır.’’

Efendim laf lafı açtı, bu kitapta yer alan bazı somut ve inanılmaz olaylardan söz edecek yer kalmadı.

Devamı yarınki yazıda. Yarın size birkaç örnek vereyim, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından birilerine kentin en gözde yerinde sağlanan olanakları yine Saner’in kitabından aktarayım da, kamu arazilerinin ne cingözlüklere alet edildiğini, bu belediyeyi denetlemekle yükümlü Sayıştay mensuplarına bile bu yöntemle nasıl köşe döndürüldüğünü görün!

Yazarın Tüm Yazıları