KANLI Danıştay baskını 17 Mayıs Çarşamba günü gerçekleşti. Kan gövdeyi götürmüştü. Ölü, yaralılar... Herkes panikteydi. Dört kişi ameliyata alınmıştı.
Aradan sadece birkaç saat geçti. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, TBMM kürsüsüne çıktı ve "tarihi" konuşmasını yaptı:
"Sürprizlere hazır olun. Bu olayda karşımıza büyük sürprizler çıkabilir!"
Söyledikleri çok doğruydu. Sürprizler hemen ertesi gün çıkmaya başladı.
Ülkemizde bazı örgütler vardı. Bunlar darbe hazırlığına girmişti. AKP iktidarını darbeyle devirmeyi planlayan bu örgütlerin başkan ve üyeleri askerlerden, emekli generallerden oluşuyordu.
Bunların bütün "belgeleri" İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün yoğun çabasıyla ortalığa döküldü. Aman Allah, ne örgüt bağlantıları vardı.
Ergenekon, Ata Ocakları, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği, Susurluk Çetesi, Sauna çetesi...
Bunların tamamı ulusalcı idi. Darbe hazırlığı tamamdı. Gizli anayasaları masada bekliyordu. Hasan Celal Güzel gibi bir ileri zekálı da "Bunlar TSK’da bir grupla bağlantılı emekli subay ve astsubayların içinde bulunduğu gladyo tipi örgütlenmeyi göstermektedir" diyordu. Valla helal olsun, bizim Hasan bu işlerden çok iyi anlardı.
Gerçi katil yakalanmış, baskın eylemini türban kararı nedeniyle yaptığını itiraf etmişti, ama olsun varsın. Onun arkasındaki bu darbecileri derhal yakalayıp milletin gözüne sokmak gerekirdi.
Katil Ankara’da sorgulanıyor, fakat İstanbul Emniyet Müdürlüğü öncelikle İslamcı basına servis yapıyordu. Darbeci namussuzlar arasında bir emekli yüzbaşı vardı. Nah işte, o yüzbaşının bazı emekli generallerle çekilmiş fotoğrafları bile vardı.
Darbeci örgütler sırf AKP iktidarı zor duruma düşsün diye Danıştay baskınını gerçekleştirmiş, üstelik bir süre önce Cumhuriyet Gazetesi’ne üç kez bomba atmışlardı.
İslamcı medya, kendilerine el altından yapılan bu dolduruşların üzerine balıklama atladı. Atatürkçüler ve laikler darbe hazırlığında idi. Bunların örgütleri çözülmüştü. Gizli anayasaları bile vardı.
İstanbul’dan medya servisi sadece İslamcılara değil, bütün medyaya yapılıyor, bilgiler sızdırılıyor, fotoğraflar geçiliyordu. Örgütün bir numaralı ayağı ise emekli yüzbaşı idi. Kendisine emekli generallerden ve askerlerden destek geliyordu.
Emniyet Genel Müdürü bile basın toplantısı yapmak zorunda kaldı. "Örgüt var" dedi. Fakat gel gelelim, örgütün ismi cismi yoktu, başkanları ve üyeleri bilinmiyordu. Ayrıca örgüt uzun zamandır izleniyordu. Fakat izlenen örgütün Cumhuriyet Gazetesi’ni bombalaması, sonra Danıştay’ı basması her nedense önlenememişti.
Başbakan ve bakanlar bu karambolde boş durur mu. Onlar da konuştu: "Çok yönlü bir örgüt. Bu iş Susurluk, Sauna vesaire gibi çetelere uzanabilir."
Vay beee! Danıştay baskını nerelere gelmiş, işin içinden Atatürkçü-darbeci örgütler fışkırmıştı. Bunlar hükümeti yıpratmak için Danıştay’ı basmıştı.
Gerçi katil Ankara’daki ifadelerinde yalvarıyordu: "Yav abilerim benim bunlarla ilişkim yoktur. Baskını türban kararı nedeniyle yaptım..."
İslamcı basın ve bunların özellikle Fethullahçı takımı bir tek şeyi bekliyordu: "Emekli yüzbaşı tutuklanacak, komplo-tezgáh ortaya çıkarılacak. Böylece Ulusalcı ve Atatürkçü kesimin ne haltlar karıştırdığı yargı kararıyla da belgelenmiş olacak..."
Çünkü İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından medyaya el altından yapılan servis yeterli değildi. Yargı kararı da gerekirdi.
Sonra sıra ileri zekálı Hasan’ın söylediklerine gelecek, şifreler tek tek çözülecekti.
Böylece Şemdinli iddianamesinin rövanşı da alınmış olacaktı. Ayrıca iş -belki de- taaa Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a uzatılacak ve yeni tezgáhlarla Büyükanıt’ın önünün kesilmesi sağlanacaktı.
Verilmiş sadakamız varmış, darbe son anda önlendi. Olayın tek taraflı medya servisiyle getirilmek istendiği yer şöyleydi:
"Danıştay baskını türban nedeniyle değil, AKP iktidarını yıpratmayı amaçlayan Atatürkçü-ulusalcı gizli örgütler tarafından yapıldı. İlişkiler ve örgütler ortaya çıkarıldı. Nitekim örgüt lideri emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, mahkeme tarafından tutuklandı."
* * *
Sevgili okuyucularım, size bu yazı boyunca anlattığım komedi önceki gün sona erdi. "Darbeci elebaşı, baskıncıları yönlendiren" emekli yüzbaşı, mahkeme tarafından serbest bırakıldı... Çünkü hakkında bir tek ciddi belge, delil yoktu.
Senaryo, iktidarın bir kesimi ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından yazılmış, buna destek verecek üfürük haberler bütün gazete ve televizyonlara servis edilmiş, oyuna düşenler tarafından yayınlanması sağlanmıştı. Emekli yüzbaşı bir tutuklansaydı, İslamcı medya şamataya ne biçim başlayacaktı!
Ama olmadı. Hadise fos çıktı. Ortada türbancı katil ve baskına katılan yardımcıları dışında ne örgüt çıktı, ne de başka bir şey! Düzmece senaryo çöktü, iflas etti, bir başka bahara kaldı.