BUGÜN 29 Ekim. Atatürk’ün deyişiyle "en büyük bayramdır, kutlu olsun".
Aradan tam 83 yıl geçmiş. Şimdi geldiğimiz noktaya bir bakın. Tepemize sağanak gibi ihanet yağıyor. Hem içeriden, hem dışarıdan. Dış ihanetle şu veya bu biçimde baş ederiz de, içimizden kaynaklanan ihanet almış başını gidiyor.
"Türklük" kavramı yok edilmek isteniyor. İktidar koltuğunda oturanlar "Türkiyeli" diyorlar, ülkenin eyaletlere dönüşmesi gerektiğinden söz ediyorlardı. Eyalet sistemi demek, sırasıyla Güneydoğu’ya özerklik, sonra federasyon, sonunda Türkiye’den kopma demek.
Cumhuriyetin ve devrimlerin bekçisi Türk Silahlı Kuvvetleri susturulmak ve etkisiz duruma getirilmek isteniyor. İktidarın "AB aşkı" boşuna değil!.. TSK’nın etkisiz duruma getirilmesi AB’nin en önde gelen koşulu. Belki de birincisi.
Din bezirgánlığı, din ticareti, din sömürüsü almış başını gidiyor. Aslında ülkeyi şeyhler, cemaatler, tarikat liderleri yönetiyor. Bu doğrultuda devlette inanılmaz bir kadrolaşma sürüp gidiyor.
İnsanlarımız "onlardan olan" ve "onlardan olmayan" diye ayrıma tabi tutuluyor. Onlardan olanlar köşeyi dönerken, olmayanlar işsizliğin pençesinde inim inim inliyor.
Yolsuzluk, hırsızlık, namussuzluk, hortum, rüşvet en üst düzeyde.Özellikle belediye işlerinde korkunç vurgun var.
Sefalete mahkûm ettikleri yüz binlerce aileye belediyeler eliyle gıda paketi rüşveti vererek susturmaya çalışıyorlar. Formül çok basit! Önce işinden çıkar, aç bırak, sonra kendine muhtaç edip gıda paketi ver, iftar çadırı kur, oy avla!
Sokaklarda gasp ve kapkaç suçundan geçilmiyor. Soyulmayan ev ve işyeri neredeyse kalmadı. Polis baş edemiyor ve bunu açıkça itiraf ediyor. İnsanlar göz göre göre suça itiliyor.
Yatırım yok, çünkü devletin parası yok.
Buna karşın kaynakları özellikle belediyelere veriyorlar... Çünkü devlet harcamaları Sayıştay denetimine tabi. Belediye harcamalarında ise ciddi bir denetim yok. Belediyeler pek çok katakulli, hırsızlık, vurgun ve hortumu kendi kurdukları şirketler aracılığıyla yapıyor.
Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlığını ve egemenliğini resmen yabancı ülke ve kuruluşlara devretmiş durumda.Kıbrıs dahil iç ve dış siyaset tümüyle ABD ve AB’ye, ekonomi tümüyle IMF’ye teslim.
AB emretti, Anayasa ve yasaları tersyüz ettiler. AB ve ABD istedi, dış politikayı ona göre ayarladılar. IMF istedi, yatırımları durdurup insanları işsizliğe ve açlığa mahkûm ettiler.
Ya PKK terörü?.. Bu iktidar terörü bile aynen AB ve ABD’ye ihale etmedi mi!
İşte sevgili okuyucularım, Cumhuriyet’in 83. yıldönümünde ülkemizin genel görünümü böyle. Bu rezaletin en tepe noktasında ne var diye soracak olursanız, din ticareti, din sömürüsü, terör, açlık, işsizlik, yolsuzluk olduğunu söylerim.
Güzelim dinimizi para ve oy’a dönüştürme hırsıyla Cumhuriyet’in, Müslümanlığın ve insanlığın tüm değerlerini paspas gibi çiğnediler.
* * *
Cumhuriyet, milletin kendisini yönetmesidir. Kim kimi yönetiyor? İktidarda bir parti var. Seçimde sadece yüzde 34 oy almış ve seçim yasalarının cilvesiyle Meclis’te yüzde 66 çoğunluğu ele geçirip tek başına iktidar olmuş! Böyle bir olay dünyanın neresinde görülmüştür?
Nerede geçen seçimde DYP, MHP, ANAP, DSP, Genç Parti gibi partilere verilen oylar?
Verilen oyların yaklaşık yarısı, yani yüzde 50’si çöpe gitmiş durumda.
Şunu iyi biliniz. Bu ülkede Cumhurbaşkanı Sezer olmasaydı, Hilmi Özkök’e rağmen TSK olmasaydı, gönlünde ve ruhunda "Türklük" kavramını taşıyan, bu gidişe karşı koyan milyonlarca namuslu, onurlu, yurtsever insanımız olmasaydı, Türkiye Cumhuriyeti bunların elinde İran, Suudi Arabistan, Afganistan gibi bir ülke olacaktı.
Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını törpülediler.Devrimleri hiçe saydılar.
Onların ve eşlerinin yarattığı İran ve Suudi’den beter görüntüleri, nasıl din tüccarları yaratıp köşe döndürdüklerini her gün medyada izliyorsunuz.
Cumhuriyet rejimini duvara toslatmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
Örtülere bürünerek, takıyye ve din tüccarlığı yaparak, zoru görünce "biz değiştik" masalları okuyarak bütün kutsal-güzel kavramları, yurt sevgisini, ulusal onuru yüreklerimizden, beyinlerimizden atmak için çok çaba harcadılar ama olmadı.
Başaramadılar.Bundan sonra başarmaları da asla mümkün olmayacak.
Cumhuriyet Bayramı’nda bunları yazmak zorunda kaldığım için üzgünüm. Ne yazık ki gerçekler böyle. Bayramımız kutlu olsun.