ANKARA altüst edilmiş durumda. Milletin parası çuvallarla toprağa gömülüyor, yönetenler ses veremiyor.
İstanbul öyle. Pislik, çamur, kazı, düzensizlik, rezalet, sefalet kol geziyor. Şimdi size İstanbul ve Ankara’dan iki "insanlık örneği" vereceğim.Çukurları kazdıran ve her gün "Müslümanlık" edebiyatı yapanların insanlığı!
Ankara’nın İran Caddesi, kentin göbeği ve en seçkin yerlerinden biri. Mısır Büyükelçiliği’nde görevli diplomat Mohamed Mounir bundan bir süre önce İran Caddesi’ndeki bir çukura düştü. Sabah Gazetesi’nin Ankara eki bu haberi fotoğraflarıyla birlikte ayrıntılı olarak birkaç kez verdi. Hastaneye kaldırılan Mounir boynu askıya alınmış, başından ve boynundan yaralanmış, yatıyor... Ve şöyle diyor:
"Düştüğüm çukurun etrafında hiçbir uyarı ve aydınlatma levhası yoktu. Ben genç ve sağlıklı olduğum için ucuz atlattım. İnsan hayatıyla oynanıyor. Olayın üzerinden bunca zaman geçti ve bir tek yetkili özür dilemedi. Mahkemeye başvurmadım. Hastane masraflarını değil, sadece bir özür bekliyorum. Eğer özür dilenmezse dava açacağım. Atatürk Bulvarı’ndaki kavşak çalışmaları nedeniyle artık Ankara’da yürümek de, araba kullanmak da çok zor oldu."
Mısırlı diplomat, Ankara’daki "çukurcuların insanlığını" gözler önüne seriyor.Bir de İstanbul rezaletine ve "İstanbul çukurcularının insanlığına" bakalım. Gazeteci Gülay Demirtaş’ın mektubu:
"11 Eylül akşamı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Tüstaş firmasına Topkapı Bayrampaşa’da açtırdığı çukura düştüm ve hayatım karardı. Çukurda hiçbir uyarı levhası yoktu. Sonuçta sol bacağım iki yerden kırıldı ve bir çıkık oldu. 10 gün İstanbul Tıp Fakültesi hastanesinde yattım, ameliyat oldum. Çıkınca Bayrampaşa Belediye Başkanı Hüseyin Bürge’yi arayıp dava açacağımı söyledim. Başkan ertesi gün beni arayıp çukuru açan firmanın Büyükşehir Belediyesi taşeronu olduğunu söyledi. ’Olan olmuş, dava açmazsan firma senin bütün masraflarını karşılayacak’ dedi. Firmadan bir kez aradılar, sonra kayboldular. Durumu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a, Büyükşehir Yapı İşleri Müdürü Abdurrahman Atmaca’ya kadar herkese bildirdim. Onlar da bana ’sorunu firmayla aranızda çözün’ diyor! Firma ise telefonlarıma yanıt bile vermiyor. Bu çukur benim hayatımı kararttı. Yeni bir ameliyat daha olmam gerekiyor. 16 Ağustos’ta, çalışmakta olduğum CNN Türk Televizyonu’ndan, kendi işimi kurmak için ayrılmıştım. Kıdem tazminatımı ameliyata harcadım. İşin bana maliyeti 39 milyara gidiyor. Evimden çıkamıyorum, koltuk değnekleriyle yürüyebiliyorum, bundan sonraki ameliyatlar ve protez için param yok. Ne yapacağımı bilemiyorum.
Sorumsuz bir firmanın ve sorumsuz bir belediyenin sebep olduğu bu mağduriyet beni çıkmaza soktu. Belediye ile ilgili herhangi bir haber için karşılarına çıktığımızda neredeyse secdeye kapanan bu yetkililer şimdi benim olayımı görmezden geliyor. İstanbul’un her yerini delik deşik eden belediyeler ve onların taşeron firmaları eminim çok kişinin canını yaktı. Ben hayatı kayanlardan sadece biriyim. Durumumu sizinle paylaşmak istedim."
İşte size plansız programsız ve trilyonlar harcanarak altüst edilen Ankara ve İstanbul’dan iki "insanlık" örneği!
***
Fakat hakkını yemeyelim! İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş bazen "insanlık örneği" de vermiyor değil! Dünkü Milliyet’te Sinan Toros’un "VIP salonunda ilginç bir ilk" başlıklı ve fotoğraflı haberini görünce şaşırdım kaldım.
"Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bir toplantıya katılacağı Londra’ya hareketinden önce Atatürk Havalimanı çalışanlarına VIP salonunda iftar verdi. Belediyenin Beltur firmasından gelen aşçı ve garsonlar 250 kişilik yemek hazırladı. İftar yemeği beş yıldızlı otelleri aratmadı..."
Kurdukları iftar çadırlarında insanlara çorba-taze fasulye (veya kuru fasulye) pilav-hoşaf verenlerin, havalimanındaki iftar listesini de Milliyet’ten aynen aktarıyorum:
İftar tabağı, sebze çorbası, kuzu tandır, tavuk but, et kavurma, pilav, zeytinyağlı enginar, mantar, patates, kereviz, çeşitli salatalar, barbunya ve fasulye pilaki, biber, kabak, patlıcan ve yaprak dolmaları, patlıcan salata, mısır haşlama, cevizli incir, bademli kadayıf, kayısı tatlısı, güllaç, kabak tatlısı, ayva tatlısı, pasta...
Halka iftar çadırlarında verdikleri ile beylerin kendilerine kurdurduğu iftar sofraları çok farklı!
Açılan ilkel ve işaretsiz çukurlara düşüp yaralanan Gülay Demirtaş’a para yok, Mısırlı diplomat Mounir’den özür dilemek yok!..
Ama beylerin -kendi ceplerinden değil- belediyelerin (yani bizim vergilerimizden oluşan) parasıyla kurulan sofraları hem lezzetli, hem görkemli. Afiyet olsun, yarasın, bu yollar onlara helal olsun!