Bu yama dikiş tutar mı?

BİRAZ endişeliyim!.. Çünkü kumaş delik deşik oldu, yıprandı. Aradan iğne iplik geçer ama dikiş tutmama olasılığı yüksektir. Şimdi birkaç hafta öncesine dönelim.

Günlerden 14 Mayıs 2007 Pazartesi. Partilerüstü Kemal Baytaş abimiz, evinin güzel bahçesinde bir akşam yemeği veriyor. O sırada "sağdaki birleşme" sözel olarak gerçekleşmiş, Ağar ve Mumcu bir araya gelip öpüşmüş. İki parti seçime birlikte girecekler. Dostlar yemeği bir anlamda bunun kutlaması olacak.

Onur konukları Ağar ve Mumcu. Ayrıca görsel ve yazılı basından yöneticiler, köşe yazarları, televizyon sunucuları ve az sayıda siyasetçiler var. Ben de katıldım. Güzel bir gece olacaktı. İki genel başkan da geldi. Fakat dikkatimi hemen bir şey çekti.

İkisi de ayrı duruyor, bir araya gelmiyor, konuşmuyordu. Ortada çok ilginç bir tablo vardı.

Birleşme kararları alınmış, balayı (!) başlamıştı. Ancak ikisi de küs gibi duruyordu.

Gazetecilerden bir grup Ağar, bir grup Mumcu ile sohbet ediyordu.

Gazeteci arkadaşlara ve ev sahibi Kemal Baytaş’a sordum:

"Ne oluyor yahu? Bunlar niye konuşmuyor?"

Yanıtını bilen yoktu.

* * *

Davet başlayalı yaklaşık yarım saat olmuştu. Henüz yemek verilmemişti. Ayakta sohbet ediliyordu. Tam o sırada Ağar’ın yanında idim. Korumalar kendisine bir not getirdi. Ağar notu okudu ve ev sahibi başta olmak üzere bizlerden izin istedi:

"Beyler kusura bakmayın, benim birazdan Yıldırım Avcı ile randevum varmış. Ben unutmuştum. Oraya gitmek zorundayım."

Başta Kemal Baytaş, herkes ısrar etti:

"Olur mu şimdi gitmek! Araba gönderip Yıldırım Bey’i buraya getirtelim."

"Olmaz, ayıp kaçar. O bizim eski genel başkanımızdır. Kendisine saygısızlık etmek istemem. Ben gideyim, biraz sonra tekrar buraya dönerim."

Oysa böyle bir unutkanlığın olması mümkün değildi. Baytaş, yemeğe çağrılı olanlara günler öncesinden yazılı davetiye göndermişti. Bence Ağar bu konuda, oradan erken ayrılmak için bir mizansen hazırlamıştı.

Ağar’ın dönmeyeceğini anlamıştık. Nitekim bir daha gelmedi. Aradan kısa bir süre geçti, Erkan Mumcu da ayrıldı.

Oysa o gece orada bulunanların çoğu, Türkiye’de etkili olan gazetecilerdi.

Her iki genel başkan bu fırsatı kaçırmıştı. Birleşmeden, ittifaktan söz edilmedi. Ama en ilginç olanı, ikisi bir araya gelmedi, dostluk gösterisi yapılmadı, gazetecilere böyle bir mesaj verilmedi. Oysa tam "cicim günleri" yaşanıyordu.

İkisi de ayrı ayrı yerlerde, adeta (düşman demeyeyim de) birbirinin açığını kollayan iki rakip gibi duruyordu.

* * *

Benim jetonlar daha o gece düştü! Arkadaşlara aynen şunu söyledim:

"Bunlar birbirinden hoşlanmıyor. İkisi küs gibi duruyor. Bu birleşme işi falan bence yatar. Bu işin geleceği pek parlak görünmüyor."

Gazeteci arkadaşlardan bazıları bu söylediklerimi kabul etti, bazısı itiraz etti.

İki genel başkan da gidince, ev sahibi ile biz konuklar yemek yedik, tartıştık, bol bol muhabbet ettik ve gece böylece bitti.

İki genel başkan da, o akşam çok önemli bir fırsatı kaçırmıştı. Dahası, aralarındaki soğukluk o gece hepimizin gözleri önünde ortaya çıkmıştı.

Sonra olanları hep birlikte izledik. DYP birleşme umuduyla kongre toplayıp adını değiştirdi, hemen ardından Anavatan adına Erkan Mumcu su koyuverdi! Nişan bozuldu!..

Bence burada kazık yiyen ve aldatılan DYP oldu.

Ve sonrasında, birleşme işi yattı. Ortaya çıktı ki, bu iki parti ve genel başkan arasında hiçbir sağlam ve ciddi anlaşma, uzlaşma yoktur. Birleşme kararı alınmıştır, ancak altyapı sıfırdır.

Birileri küsleri barıştırıp yüzükleri yeniden takmak için çaba harcıyor. Bundan sonra ne olur?

En iyi olasılıkla zoraki bir nikáh kıyılır ve seçim ittifakı gerçekleşir. Ancak taraflar arasına bir kez soğukluk girdi. İkisi de birbirine güvenmiyor. Bundan sonra bunlar barışır mı, mutlu olur mu? İşler iyi gider mi? Anlaşırlarsa seçimde ne yaparlar?

Özetin özeti: Bu yama dikiş tutar mı?

Ben bilemem. Tutmasını dilerim de, biraz zor olur!
Yazarın Tüm Yazıları