GÜNÜMÜZÜN Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 8 Mart 1995 günü TBMM’de (Refah Partisi Kayseri milletvekili kimliği ile) Avrupa Birliği konuşması yapıyor, bugün peşinden koştuğu AB’yi yerden yere vuruyor!
Şimdi üçüncü bölümü size yine tutanaklardan aktarıyorum. (Dünkü ve önceki günkü yazılarımı okumadı iseniz, önce onları okumanızı rica ediyorum.) Sözü yeniden Meclis tutanaklarına ve Abdullah Gül’e bırakıyorum. Kürsüden haykırmasını sürdürüyor:
"Değerli arkadaşlar, aslında bu konu (AB) çok derindir. Bu Meclis’te Avrupa’daki birçok kuruluşa giden milletvekili arkadaşlarım var. Orada Türkiye’nin karşılaştığı tavrı hepimiz biliyoruz. Nasıl tek taraflı bakıldığı, nasıl ikiyüzlü bakıldığı, Türkiye’nin nasıl aşağılandığını görüyor ve utanıyoruz."
(Şimdi ne değişti? Şimdi de utanıyor musunuz?)
"Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’de bölücülüğün, (Güneydoğu’da) otonom idarelerin (bağımsız yönetimlerin) nasıl istendiğini, Türkiye’de Ermeni davasının nasıl savunulduğunu göreceksiniz."
(Vallahi haklı çıktı da, Dışişleri Bakanı olarak hiçbir şey yapamadı!)
"Kırk yıllık Kıbrıs meselesi Türkiye için dolaylı olarak bitmiştir. Bu ne demektir? Altı ay, bir sene sonra Kıbrıs Rum Kesimi Avrupa Birliği’ne tam üye olarak girecektir. Avrupa Parlamentosu’nda alınan Kıbrıs’la ilgili karar, Türk ordusunun işgalci olduğudur. Birleşmiş Milletler’in bile diyemediği, hakaret yaptığı kararlar aldılar. Dolayısıyla Kıbrıs davasının Brüksel’e taşınması, Yunanistan’ın zaten yıllardır uğraştığı bir şeydi ve dolaylı olarak bitmiştir. Bu milli davada sizin ben şöyle yaparım demeniz bizi hiç ilgilendirmez. Çünkü onu yapacak gücü olmayacaktır Türkiye’nin."
Karakolda doğru söylemiş, şimdi mahkemede şaşıyor!
Burada ilginç bir bölüme daha geliyoruz. Abdullah Bey, Gümrük Birliği anlaşmasından sonra yapılan kutlama törenlerini eleştiriyor:
"Ne üzücüdür ki, dün Brüksel’den dönen heyet burada sözümona göstermelik, neşeli şeylerle karşılandı. (Refah Partisi sıralarından ’davulla zurnayla’ sesleri.) Ben kendi adıma utandım bundan. Davul zurnayla karşılandı."
(Aynen kendilerinin 18 Aralık günü Brüksel dönüşünde Ankara’da karşılandıkları gibi! AKP örgütledi, Kızılay Meydanı’nda davul zurnalar çaldı, kendisi de kürsüden nutuk attı!)
"(Brüksel’den) Avrupa’nın zenginler kulübünün köşkünde, bahçedeki bir kulübeye girdik diye sevinerek geldiniz." (Aynen kendi yaptıkları gibi.) Halbuki ben şunu hatırladım. Bizim atalarımız bir gün Avrupa’ya nasıl gitmişlerdi? Osmanlı, Avrupa’ya nasıl gitmişti? Avrupa’ya siz böyle gittiniz ama bizim atalarımız nasıl gitti? Ben bunu karşılaştırarak doğrusu çok üzüldüm.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Parlamentosu’ndaki müzakereleri takip edin. Türkiye oralarda nasıl rencide edilecek ve Türkiye oralarda nasıl kötü durumlara düşürülecek. Göreceksiniz." (Gördü!)
"Kapitalist onlar. Duyun-u Umumiye’yi hatırlayın. (Osmanlı’nın borçları nedeniyle devletin tüm gelirlerine el koyan yabancı kuruluş.) Ne yazık ki Türkiye’yi aynı duruma düşürmekle meşguller. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Refah Partisi sıralarından bravo sesleri, ayakta alkışlar)."
* * *
Hey gidi günler hey! 1995 yılında Necmettin Erbakan’dan emir alan, Refah Partisi milletvekili kimliğiyle TBMM kürsüsünden aslanlar gibi kükreyip AB’ye böyle yüklenen, eleştiren bir kimse, Dışişleri Bakanı olunca tam tersine dönüyor! O günlerde kendi ağzından çıkan sözleri unutup aynı yanlışların savunucusu ve uygulayıcısı oluyor. Şimdi kendisine -hiçbir yanıt gelmeyeceğini bile bile- soruyorum:
Geçmişte söyledikleriniz mi doğruydu, şimdi yaptıklarınız mı? Eğer geçmişte söyledikleriniz doğruysa, milleti bugün kandırıyor musunuz? Eğer bugün yaptıklarınız doğruysa, o gün mü kandırıyordunuz? Bu 180 derecelik dönüşün, ’değişmenin’ ve akıl almaz çelişkilerinizin nedeni nedir?
Bir sorum daha var: Varsayalım ki değiştiniz! Bu kadar değişken kimseler olarak yarın öbür gün bir kez daha değişmeyeceğinizin garantisi var mı?
Her insan zamanla değişebilir. Ama bunlardaki "değişim" maşallah acayip bir şey! Dün kara dediklerine bugün ak diyorlar, dün ak dediklerini bugün tu kaka ilan ediyorlar! Tam üç günden beri bunun somut örneğini size belgeliyorum...
Ve yanıt veremiyor! Elbette veremez.
Hiçbir "devlet adamı!" bu kadar çelişkiye düşme hakkına sahip değildir. Yazık, çok üzüntü veren bir durum. Başka bir ülkede olsa, böylesini o makamda bir gün tutmazlar.
Evet, üç gündür huzurunuzda "büyük devlet adamı!" Abdullah Gül... Dün Refah Partisi şapkasıyla başkaydı, bugün AKP şapkasıyla 180 derece çark etmiş. Olmaz ki beyefendi, bu kadar da değişilmez ki!!! Bu kadar değişeni dünyada kim ciddiye alır?